28 Temmuz 2011 Perşembe

ÇOCUĞUN DİLİ: MASAL VE OYUN


Oyun hakkında düşünüyorum nicedir. Yazın sıcağınca onlarca çocuk için oyun aramak ve o oyunları çocukları sıkmadan, terletmeden ve de yogadan soğutmadan uygulayabilmek gerçekten pek kolay değil. Ama ilerliyorum. Geçen yıl bu zamanlar her P.tesi Mecidiyeköy'de miğren ve kalp krizi arasında debelenen Elvan'la, şimdilerde aynı noktadan geçen Elvan epeyce farklılar. Miğren ve kalp ağrılarımın yerini sadece sıcak yüzünden mızıldamak aldı. Bir senede bu noktaya gelebildiysem, çalışkanlığımdan ya da mistik güçlerimden falan değil, tamamen öğrenmeye olan açlığımdan!
Çocuklar süper öğretmenler. İnsana hiç farkına varmadan ve hiç üzerinde düşünmeden nasıl yaşanacağını öğretiyorlar. Hocam hep "ağaç, ağaç olmak üzerine düşünmez, sadece olur" der. Çocuk da, çocuk olmak üzerine düşünmüyor ki, sadece çocuk oluyor! Büyü de burada başlıyor zaten. O, yerli yersiz, manalı manasız anlatırken ve minicik ellerini avuçlarımın içine bırakırken, bütün dünya duruyor, sadece benim sınıfım dönmeye devam ediyor! Buna ister yoganın, ister oyunun, isterseniz çocuğun mucizesi diyelim, hiç fark etmez. Gerçek olan tek şey var, o da şu çocuk mucizenin ta kendisi!
Geçenlerde bir yerde bakın ne okudum: "Bir insanla bir saat oyun oynayarak, onun hakkında, onunla bir yıl konuşarak keşfedebileceğinizden daha çok şey öğrenebilirsiniz"
Kesinlikle katılıyorum. Oyun, hayat provası değil de nedir? Tıpkı masal gibi. İçinde gerçeküstü anlatımlar ve semboller olabilir ama hayatta ne varsa oyunda ve hatta masalda da tam olarak o vardır. Bu yüzden oyunun ve masalların dili beni son zamanlarda çok düşündürüyor... Çocuk dilinin yalınlığını yeniden hatırlamaya ve orada kalarak oyun kurabilmeye çalışıyorum. yoga bunun için çok uygun bir araç. Gerek bedene sağladığı hareket özgürlüğü, gerek felsefesi, olmakta olan bir canlıyı biçimlendirmek için biçilmiş kaftan. Sıkıntı şu ki, öğrenilecek çok şey var... Üstelik iki dilli olmak lazım. Zira çocuğun bir de velisi var... Ben bu yıl, ders programıma "aile yogası" da ekledim. Yılda en az bir kere anne ve babaları da çocuklarıyla oyun oynamaya, yoga yapmaya davet edeceğim. Onların içindeki çocuğa seslenebilirsem, kendi çocukluklarına bir saniye için bile gönderebilirsem, bazı şeylerin daha sağlıklı akabileceğine inanıyorum.
Oyunun gücü ve keşiflerim hakkında düşünmeye ve yAzmaya devam edeceğim. Bu konuda sözü olanlar da lütfen benden esirgemesin:)

4 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

ne güzeldi yazı su gibi.....
evet sana katılıyorum oyun oynayarak tanıyabilirsin birini. küçükken beni psikiyatriste götürmüşlerdi. doktorumun kocaman bir çantası vardı. (o zaman benim için o çantanın ne kadar büyülü göründüğünü, sanki içinden ışıklar çıktığını gördüğümü de ilave etmeden geçmeyeyim)içinde minik bir dünya vardı, minik kadınlar, çocuklar, salıncaklar, evler, ağaçlar, inekler, postaneler.......tıpkı biz gibi tıpkı bizim yaşadığımız dünya gibi. ona gideceğim günü iple çekerdim. sırf o çanta için.....
oyun hayat provasından da öte elvancım, oyun hayat hatta hayattan daha gerçek çünkü orda en azından ben gerçek ben olabiliyordum. bana sorsalar hayatta en mutlu olduğun an nedir diye...hiç düşünmeden çocukken oyun oynadığım zamanlar derim. hayat bizim gereğinden fazla önemsediğimiz, gerçek illüzyonuna kapıldığımız bir oyun değil mi zaten? ama aralarında önemli bir fark var: hayatta anda kalmayı başaramıyoruz, ve kendimiz gibi olamayıp rol yapıyoruz. ben diyorum ki aslolan oyun, yalan olan hayat.
yoluna devam et, düşe kalka, ağlaya güle......varacağın yere varacaksın tek yapmayacağın endişe duymak. muckkk

Fortunata dedi ki...

Tam olarak sana katılıyorum Guguk Kuşu, bana da sorsalar asıl olan oyun derim:) Zira buna inanırım. Öperim yanaklarından!

sufi dedi ki...

Tanrı da öyle dememiş mi? " hayat:OYUN ve OYALANMAdır" diye.

Fortunata dedi ki...

SAHİ ÖYLE Mİ DEMİŞ? İŞTE BUNA ÇOK MUTLU OLDUM SUFİ:)