10 Mart 2008 Pazartesi

Pıst, Bahar Perileri İliklerime İşleyen Anlamsızlığı Alır Mısınız Lütfen!


Son iki haftadır etrafımdaki kadınlar aşk; aşkın illüzyonları, eski aşklar, yeni aşklar ve sayıklayan aşklar hakkında konuşmaya, şakalaşmaya, ağlamaya ve yazmaya başladılar... Eee çaresiz ben de yazacağım. Zaten aşkı yaşıyor olsaydık, oturup yazmaya zamanımız olmazdı değil mi? Biz, yani şu çemberdeki kadınlar ve ben, aşk olmazsa ya da aniden görünüp kaybolursa, çekip giderse veya hortlarsa yazabiliyoruz. Ancak nefessiz kalmaya başladığımızda, geceleri uykumuz kaçtığında sığınıyoruz yazının esirgeyici ve rahatlatıcı dünyasına.
Külkedisi'nin dediği gibi, ne zaman 50 bar havamız kalıyor, işte o zaman aklımız başımıza geliyor. Ve birbirimize "haydi yukarı çıkalım" işareti veriyoruz. Nedense bu işareti de sadece biz görüyoruz!!! Hatta havasını harcayıp dipte kalırsa aramızdan biri, yine birlikte çimlene çimlene çıkartıyoruz onu yüzeye. Çünkü erkeklerin doğasında dipte bıraktıkları kadının ne kadar havası kalmış diye kontrol etmek alışkanlığı yok. Dilerim hızla yukarı palet vururken emboli olur hepsi!!!

Oysa bütün bu kızgın sözler bir yana, sakin sakin soluklanırken derinlerde hiiiç aklımıza gelmiyor kalem kağıt. Neden? Lazım değil ki. O zamanlarda, saygıdeğer üstadın dediği gibi "bedene yazıyoruz".

Velhasıl hoşgeldin bahar ve umarım uzun kalmazsın çünkü varlığınla kafamızı dağıtıp, konsantrasyonumuzun içine ediyorsun. Eğer mümkünse ver erguvanlarımı ve hemen git bizim buralardan. İşim gücüm ve yazacak onlarca hikayem varken sana takılıp, zamanla olan oyunuma ara vermek istemiyorum!!!

Diyorum ama yeniliyorum.

Al işte, ilk hortlak belirdi kapıda, hain hain sırıtıyor.
Korkuyor muyum? Elbette hayır. Gerçek olmadığını biliyorum.... Ama orada işte, dikmiş gözlerini bakıyor.
Kaba olmamaya çalışıyorum fakat yüzündeki o duygusuz ve beni hiçe sayan ifadeye hala katlanamıyorum. Buna neden takıldığımı ve neden ardımda bırakamadığımı soruyorum kendime. Neden o anda kaldım ben? Gururum yüzünden mi? Neden bu hikayeyi baştan yazamayacak kadar kilitlendim? Oysa kelimeler benim değil mi? İstediğim gibi yazarım. Ama olmuyor, o bakışın ve kulaklarımda çınlayan cümlenin içimde yarattığı histen kurtulamıyorum. Eli kanlı bir katil olup iki parmağımı gözüne sokmak arzusu içindeyim. Ya da bir korku filmi yaratıp ona kendi kalbini yedirmek isteyecek kadar çaresizim. Yoksa parmaklarını mı kırsam?

İnandığım, inanmak istediğim bu hissin de geçici olduğu. Tıpkı bütün diğer duygular gibi. Bir süre sonra unutulacak, yenilecek hayatıma. Zaman zaman elimden kurtulup çırpınacak tabii; zar zor yola soktuğum yelken trimimi bozmaya çalışan ıskota gibi korkutacak beni ama dayanacağım. Hatta sık sık rüyalarıma girecek fakat içimi pisleten o bakış kadar derin izler bırakamayacak sabaha. Biraz daha ilerleyince günler, bilinçaltım iyice temizlenecek. Ben buna inanmazsam nasıl dik dururum yaşadıklarımın ağırlığıyla? Ruhum kaç gram taşıyabilir ki benim ıslanmış kanatlarında?

Aşk, bu mudur? Bilmiyorum. Uzun zaman önce seyredilip sadece bazı karelerini anımsadığım filmler gibi; hatırlayamıyorum. Ve tabii bu durumda tanımlayamıyorum. Sadece Külkedisi'nin dediğine takıldı aklım: "her gerçek sevişmenin sonunda, bir boşluk vardır. Severek sevişenler, o boşlukta birbirlerinin elini yakalar, havada asılı kalırlar... Sevmenin gücüdür yerçekimine karşı duran... Sevdiğiyle sevişmiyorsa kişi, o son anda, boşlukla karşılaştığında anlamsızlığı iliklerine kadar duyumsar..."

Sonuç?
İlik nakli istiyorum ve serbest düşüşün bedelini ödetmek....

1 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

hoşgeldin bahar! seni sonuna kadar istiyoruz!..

soluksuz kalırsak, çimlenerek yukarı çıkmamıza yardım edeceğini bildiğimiz, bir bakışımızla bizi sözcüklere gerek duymaksızın anlayabilecek, indiği derinliklerden daha derinleri içlerinde taşıyan buddy'lerimiz var çünkü!...

biz kuyulardan ve derin suların karanlıklarından korkmayan kadınlar, bilincin altını da üstüne getiririz elbet!...sadece zaman :) sadece inanç....birimiz inancını yitirdiği anda ona regülatörünü uzatacak ellerimiz var nasıl olsa...

sevgili Rapunzel..yüreğine sağlık...sen ve kalemin iyi ki varsınız!....sevdiğinle birlikte uyanmanın hazzı kadar "yuva" hissi veriyor yazdıkların bazen....ve o zaman, yaşlanmaktan korkmuyorum :)