31 Temmuz 2022 Pazar

DALGALARA DİRENDİM, ACABA BEN NEYE GÜVENDİM?

 

Günaydın,

Saat yedide basan sıcakla gün nasıl aydın olabilir sahiden merak ediyorum! Arada rüzgar esmede delirmek an meselesi.

Bir sürü iş toparladım bu hafta, bir o kadar da gelecek hafta yapılacaklar var. Ancak sıcakların artması bana hiç iyi gelmedi. Zaten epeyce sınırda olan enerjim çizginin bir altına düşüyor, bir üstüne zıplıyor. Resmen topalladığımı hissediyorum. Hiç yaz insanı değilim. Hırka, yün çorap, battaniye falan seviyorum. Yüzmek dışında yaz aylarında ilgimi çeken bişi yok.... Bi de akşam saatlerindeki yasemin kokusu...

Yazmakla ilgili çok düşünüyorum son zamanlarda. Acaba sahiden, disiplinli bir şeklide yazmalı mıyım? Yoksa çok mu geç kaldım diye mızıldanıyorum içimde. Bir ömrü kararsızlıklarımla yemiş olabilirim. Düşünmek o kadar tüketti ki enerjimi, eylemlerim hep geç kaldı.

Son bir ayım bu evde, yavaş yavaş toparlamaya başladım kolilerimi. Satılacaklar, verilecekler iyiden iyiye gösterdi kendini. Annem için için üzülüyor mutlaka ama bize gülerek takılıyor evine eşyalarımızı yığdıkça... 

Kıştan, kışın getireceği kayıplardan tedirginim. Etrafımda zora düşmüş insanlar olacak diye endişeleniyorum. Halledersin sen cümlesinden de hararetle nefret ediyorum. Evet, elbette bir şekilde hallederim ama bu benim savaşçı olduğumu, durmadan mücadele etmekten hoşlandığımı göstermez. Ben savaşmak falan istemedim ki hiç. Hem kim ister durmadan gergin omuzlarla, hiç sakinleşmeyen bir zihinle hırpalanmayı? Var mı öyle bir manyak tanıdığınız?

Yaprak, deniz, rüzgar sesi dinleyerek sıkılmak, uyumak, uyanmak, okumak, yazmak, yüzmek istiyorum ben. Kedi sevmek, Çiçek sulamak falan. Yavaşlamak, sanırım yavaşlamak istiyorum. Tıpkı bir taşın hiç çaktırmadan binlerce yılda kuma dönüşmesi gibi.. Eylemlerimin hızını düşürmek, kararlılığını arttırmak istiyorum. Ne zaman kum olacağıma takılmak yerine, kum olma serüvenimin tadına varmak istiyorum.

İşte benim arzum.

28 Temmuz 2022 Perşembe

ARE YOU TALKING TO ME?*

 


 




Hello,

Perşembe akşamı şu mübarek günde ve gecede bi kadeh şarap koymuş, klavyeye çökmüş ve neşeyle yazıyorsam zındık olduğumdan falan diiil katiyen diiil, mutlu ve tasarruf sahibi bi kadın oluşumdan!

Sağlık kontrollerime uçarak gittim. Şaka yapmıyorum, Ekin Atalar İstinye'ye gidiyormuş, "ben atarım seni Fulya'ya" dedi. Mamografi ve ultrasonum temiz çıktı. Ne yalan söyleyeyim, üç yıl sonra gittiğimden hafif tırmıştım ya, çok şükür korktuğum gibi olmadı.

Dönüşte Ediz'e uğradım. Mete Bey'de vardı. Haftaya P.tesi buluşmak üzere sözleştik. Ediz annesinin tarifinden Ermeni usulü dolma yapacak bize! şanslıyız. E güzel sohbet de ettik. Mutlu oldum işte! Ölmeyeceğimi öğrendim, dostlarımı gördüm daha ne olsun? Hem şarabı iki gün oldu açalı, içmezsem bozulur. Gördüğünüz gibi ma su mum nok ta.

Ha, karşının taksisi de olmayacağım galiba. İçimden o topa girmek bu ara hiç gelmiyor. Muhtemelen eşyaları yerleştirip durmadan iki yaka arasında mekik dokuyacağım. Biz Kadıköylüler yani körler ülkesi, insanları sayfiye seviyoruz. Napıcan, böyle işte.

Velhasıl yeni ay diyorum, kime diyorum. Şükürler olsun her bişeye. Bin amin!



*TAKSİ DENİLİNCE AKLIMA GELEN CÜMLE. TAKSI DRIVER.

BUGÜN GÜNLERDEN PERŞEMBE

 

Günaydın,

Bugün günlerden Perşembe ve pazara gitmiyorum. Daha doğrusu gidemiyorum, zira zamanım yok. Neden yok çünkü bugün üç yıl ertelemeli olarak sağlık kontrollerim meselesi var.

Son zamanlarda etrafımda ihmal edilen ve görmezen gelinen tüm kontrollerin dostlarımın başına iş açtığına tanık oldum. meme kanseri teşhisi, safra kesesi taşı.... Korktum. Öncelikle onların kılına zarar gelmesin isterken böylesine büyük sınavlara tabi olmalarına canım sıkıldı. Ardından aynı şeyi yaptığımı anladım, unutuyor, erteliyor ve devam ediyordum. İyi de nereye kadar?

İşte bugün o gün, Ekin Atalar beni Fulya'ya atacak ve Hanya Konya belli olacak.

Cuma mı? Cuma kendime havuz ısmarlayacağım. Hala param varken ve sağlıklıyken bi yüzeyim, sonra da Ediz'e gidip kaşarlı sucuklu tost yiyeyim diye hayal ediyorum.

C.tesi sakin, Pazar öğleden sonra rakımız var inşallah. Sizde ne var ne yok. Ortalık mahşer yeriyken benim gibi gündelik eğlencelere saklanıyor musunuz siz ?

25 Temmuz 2022 Pazartesi

KAÇ HAYAT TAŞIDIM?



 

Bazen sohbet arasında burcumu sorar insanlar. Burç meselesini* komik bulduğumdan ayağıma gelen geyik fırsatını kaçırmam ve cebimdeki iki cevaptan duruma en yakışanı yapıştırırım; balon balığı  veya gerzek burcu!

Sahiden inanırım söylediğime zira zodyaktaki en gergin ve aynı zamanda en gerzek burç yengeç olabilir!

Elbette bu özellikleri doğuştan getirmiyorum. Hayat beni ittire kaktıra bişi yaptı, orası kesin. Yoksa dürtüklenmeyen hayvan veya insan neden gerilsin veya aptallaşsın ki?  

Hayatım boyunca çoğunlukla da beni sevdiğini iddia eden insanlar tarafından zihinsel, çoğunlukla da duygusal tacize, şiddete maruz kaldım. Artık sayısını unuttuğum, neyin neyle tetiklendiğini şaşırdığım travmalar silsilem epeyce uzun bir tren anlayacağınız. Yaşım ilerledikçe artan mesuliyetlerle birlikte o kadar değersiz hissetmeye başladım ki, tüm kıymetimi ne kadar işe yaradığım, ne çok teşekkür ve aferin aldığım üzerinden belirler oldum. ne acıdır ki tam burası naneyi yediğim yer oldu! Aferinler ve alkışlar uğruna kendimi kaybettim. Daha doğrusu beni, aslımı, özümü hangi dolabın dibinde tepiştirdiğimi unuttum! Görünmez ve bulanamaz oldum. Zaten bir süre sonra da aramaktan vazgeçtim. Diğerleri mi? Onlar fark etmedi bile! Ne değeri olacaktı ki ben olan benin?! Boşversene!

Ben, kendi arzumu, kimliğimi unuttukça bişilere, pek beğenmediğim bişilere dönüştüm. İyi evlat, harika gelin, muhteşem öğretmen, fedakar abla, cefakar bişi, vefalı dost... şu bu.... Yani ben hariç herşeydim. Ben mi? Ben dolabın dibinde çarşafların arasında usul usul küçülmeye devam ettim. Etti muhtemelen.

Şimdilerde onu sessiz sessiz arıyorum evde, bende, yerde, gökte. Gel kuzum, korkma canım diye diye usul usul sesleniyorum...... Yedi mahalleye yeten şefkatimin suyunun suyu niye benim, kendimin olmasın yahu!

Bi düşünsenize, eğer o kendim, hani şu bi yere sinip hayattan umudunu kesen halim, o minicikliğim bi gelse! Ah bi gelse.... Ne olur biliyor musunuz? Tüm ezberler bozulur ve ben bu güne kadar aferim uğruna taşıdığım tüm hayatları bırakır ve hafiflemiş olarak yoluma giderim. Vallahi billahi giderim... Ama onu bulmadan, onu almadan olmaz! Ne olur bana dua edin, edin de kendimi bulayım......




YENİ BİR HAFTA






Günaydın,

Yeni bir hafta ve Temmuz yavaş yavaş bitiyor. Sonra ver elini sımsıcak Ağustos! Olsun yahu, mevsim bu gelecek ve geçecek:)) Napiim kendimi böyle sakinleştiriyorum.

Yapmam gereken işler yavaş yavaş sıkıştırmaya başladı. Ufaktan taşınmamı kolaylaştıracak şeylerin peşine düşmem gerekiyor. Aslında iki tam hafta bana fazlasıyla yetecek gibi görünüyor. Bahçedeki işleri halledince epey rahatlayacağım. Fakat soru şu: bahçe düzenlemesi yapmalı mıyım?

Bu sabah canım dışarı çıkmak istemese de beni bekleyen görevlerim var. Elbette az sonra postaneden başlayarak kımıldamam gerekiyor. Postane, anne, banka, Osman'ın depo, Ekin ve ev! Umarım arada pazara gidecek enerjim de olur. Kısmet.

Yüreğim bir kabaran, bir sakinleşen deniz gibi. Ayağımı suya sokmadım dersem nankörlük olur. Yüzdüm. Fakat aklım Yunanistan'da. Yaşamayı arzuladığım hayattan an be an geri düşerken, yeni bir yaşamı organize edebilmek için, ki önce hayal etmeli, o da iş,  gücümü toparlamaya çalışıyorum. Başaracağıma inanmasam galiba burada kilitlenir kalırdım. Neyse umutluyum kendimden.

Haftaya başlarken motto bu olsun mu? Kendimizden umudu kesmeyelim veeeee kendimizden başkasına umut bağlamayalım.



23 Temmuz 2022 Cumartesi

MAHALLELİ OLMAK

 


Sanki azıcık sakinleştik hepimiz. Gerçi sakinleştik mi, yoksa kabullendik mi emin olamıyorum. Dün akşam Deniz'in doğumgününü kutladık. Hepimize iyi geldi. Birlikte olmak, sarılmak, konuşmak. Pek içki içtiğimiz de söylenemez. İhtiyaç duymadık, üstelik her birimizin ayrı ayrı hassasiyetleri var malum. Üzerine sıcak da eklenince ne gerek var risk almaya?

Bugün akşamüzeri Ela ile buluşana dek evdeyim. Kafamın içinde kim bilir kaç kez daha eşyaları oradan şuraya taşırım... Bir tür delilik hali gibi nereye gittiğinden emin olmadan toparlanmak. Tuhaf.

Neyse canım yazmak da istemiyor. Galiba oturup dizi izleyeceğim:)))

22 Temmuz 2022 Cuma

BEŞ DAKİKADA DEĞİŞİR BÜTÜN İŞLER

Günaydın,

Haftalardır huzurlu uyanmamıştım. Şükürler olsun ki, bu sabah o sabah! Altı sularında gözümü açtım ve şimdi sabah kuşlarının cıvıltısını dinliyorum. Neye seviniyorlar acaba? Güne başladıklarına? Hayatta olduklarına? Veya sadece ciklemek olsun diye?

Bu sabah ben de seviniyorum hayatta olduğuma.

Dün İsis'le ikinci bir veterinere görüşü almaya gittik. Malum birincisi korkunçtu. Theodora'nın veterinerine, Ebru'ya gittik. Orada iyi başladı günümüz. Ebru'nun hem iyi bir veteriner, hem de dostumuz olması işleri çok kolaylaştırdı. İsis'e bir süre daha yoğun bakım vermesi üzerine anlaştık. Ama onu bana geri vermeyecek. Fazla bağlandığımı düşünüyor. Aslında haklı. Gidecek bir evim, ne olacağını ön görebildiğim bir hayatım olsaydı, İsis'i asla bırakmazdım.

Oradan çıkınca eve uğradım. Üzerimi toparladım. Suat Yurtalan aradı, Son yazdığım hikayeyi sevmiş. Resimlemek istiyor! Bu benim için büyük onur! Sadece elli adet basılacak ve eşin dostun rafında duracak olsa bile sonunda dergi dışında bir yazılı malzeme ve en önemlisi adımın yanında Suat Yurtalan'ın ismi!! 

O sırada Ekin Anıl aradı. Mahallemizin mekanına öğle birasına davet etti. Olur dedim, nasıl demeyeyim? Hem zaten markete gidecektim, belki ayık kafayla gitmemek en iyisi!

Öyle güzel haberler verdi ki, sahiden sevindim. Yüzüm güldü! Ekin'in işlerine ilk günden bu yana inanıyorum, iyi bir sanatçı olduğunu düşünüyorum ve başarıları beni mutlu ediyor.  Velhasıl karşılıklı verdiğimiz haberler harikaydı. Bu arada O da benim Paslanmaktan Korkan Şövalye'yi severmiş meğer! Belki çizer birgün?

Eve mutlu döndüm. Tabii İsis'in yokluğu vardı. Bu sabah da var. İsis yok... Ebru haklı, bakım verip, emek harcadığımız canlıya bağlanıyoruz. Sevgi sahiden emek demek, geyik değil yani.

Günü Gözde ve Ali ile sahilde yemek yiyerek bitirdik. Kırkiki senelik dostluk. Sohbet, dertleşme, ümitlenme...

Büyük bir teşekkürle girdim yatağa ve büyük bir teşekkürle uyandım bu sabah. Ne kadar şanslıyım ki ben beni sevemezken, ben neredeyse benden vazgeçecekken birileri beni sevmeye devam ediyor, birileri benden vazgeçmiyor. Bunu hissetmek çok iyi geldi. O kadar da boşuna yaşamadığıma sevindim.

O yüzden umutla, inançla ve gücümü toparlayarak giriyorum hafta sonuna. Dilerim hepimize  dinlendirici ve keyifli bir hafta bitimi olsun.


21 Temmuz 2022 Perşembe

TOPARLANMAK






Günaydın,

Günlerdir gönlümün en eski arzusu nedir onu arıyorum. Bazen günlük hayatın ayrıntılarıyla karışan rüyalar görüyorum. Hepsini ince ince düşünecek zamanım olmasa da en eski arzumu hatırlamaya çalışmak yerine "şu an ne istiyorum?" sorusuna yönelmem gerektiğini biliyorum.

Cesaretimi toplamaktan acizim. Onun yerine evi topluyorum. Topla topla bitmeyen ev yapmışlar! Ne çok aile yadigarı, ne çok az kullanılan ama sevilen eşya var. Eşyalara verdiğimiz kıymeti birbirimize verdik mi emin olamıyorum. Bir yanım Japon evi gibi bir paravan, bir döşek isterken, öte yanım rönesans tadında bir odayı özlüyor. Kimim ben acaba? Hangisiyim? Köylü? Şehirli?

Dün annemin evinde kütüphane odasını temizledim. Yok malikanede yaşamıyoruz, üç odalı evimizin, daha doğrusu annemin evinin bir odası kitaplık! Bildiğin boydan boya hatta balkona taşan, yerlere dökülen cinsten kitaplık!

Resimde gördüğünüz dekorasyon, antika ile ilgili kitaplardan biri. Türkçe, İngilizce ve Fransızca ansiklopediler ve daha neler neler var. Tiyatro oyunları, şiirler... İlk kitaplarım. Küçük Prens! Behrengiler...

Bir kısmını satmakta kararlıyım. Benden sonra çöpe gideceğine gönül rızamla vereyim diyorum. Üstelik tekrar basımı olmayanlar var ve belki tarih, arkeoloji sevdalısı genç insanlar onlara kavuşmaktan mutluluk duyarlar?

Peki ben? Ben neyle mutlu olurum? Karavan? Kulübe? Yalı? Bilmiyorum. Birini verseler bile emin değilim hangisini istediğime. İstediğim birşey olup olmadığına.... Derin bir güvenlik eksikliği hissediyorum sanırım. Eksikliğim güvenlik. Hayatın içindeki akışta yeterince emniyette hissetmiyorum. 

Neyse her anlamda toparlanma vakti. Mızmızlık zamanı değil.


19 Temmuz 2022 Salı

BUGÜN HALA İSİS

 

Gün bitmedi ama ben bittim. Rüzgar da olmasa düşüp bayılabilirim. Klinikten sevimsiz haberlerle döndüm. Zor bir durumu var kediciğin. Gözü kurtarılamazmış. Virüs deseniz hiç bilmiyoruz ne olacak... Doğuştan sistemi zayıf dedi. Ağzı için de haşlanmış et parçası gibi dedi veteriner. Bağırsakları sıkıntılı... Falan filan. 

Çok üzüldüm. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Theodora'ya her an birşey bulaşabilecek olması da ayrıca moral bozucu. On gündür evin içinde yoğun bakım hemşiresi gibi dolanıyorum. İsis'in odası tecrit odası ve çok sıkılmaya başladı. Üstelik bugün pek bişi yemedi. Sanrım benim üzüldüğümü hissetti. Elbette o da bizimle kalsın isterdim ama bizim nerede yaşayacağımız bile net değil... İki kediyle nereye gidelim?

Perşembe kendi veterinerimize gideceğiz. Belki o akılcı bir tedavi prosedürü düşünür...

BUGÜN GÜNLERDEN İSİS

 






Günaydın,

Altıda uyandım. İsis'in kliniğe gitme günüydü. Heyecandan uyuyamadım. Yedi Temmuz'dan beri bizde ve her sabah onu daha iyi görüyorum. Elbette buna çok seviniyorum. Theodora'nın ona olumsuz bir tepki göstermemiş olmasına da aşırı minnettarım. Ancak bu sabah kendimi elim ayağım titrerken buldum. Sevdiklerime yetememek çok zorluyor beni. Çözüm ararken bazen çözümsüzlüğün de bir çözüm sayılabileceğinin kabulüne varamayıp hırpalanıyorum.

Kalbim çarpıyor, halsiz hissediyorum. Tabii bunlarda şişmanlamış olmamın da hatırı sayılır bir etkisi var. Duygu durumum bozulunca, yediklerimle ve uykumla ilişkim de nasibini alıyor.

Oysa aslında her şey olması gerektiği gibi akıyor, biliyorum. Yoluna gireceğini de biliyorum. Belki tam istediğim gibi olmayacak ama bir şekilde su yolunda akacak.

En çok bu uyur gezer, alıngan ve duygu durumunda boğulup tembelleşen Elvan'a tahammülsüzüm. Bu kadın neden hep aynı yerde patinaj yapıyor hiç bilmiyorum.

İsis'in hayatı yoluna girecek. Bunun için elimden geleni yapacağım. Aytaç Hoca da gözünü kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacaktır, eminim. Kısırlık işini de çözdüğümüzde bir evi olamasa bile çok daha sağlıklı idare edebilecek hayatı. Tüm inancım bu yönde.

Peki benim neyim var? Bu içimdeki korku, telaş, endişe karışımı his nedir yahu?

Kahveyi bırakmalıyım belki, son zamanlarda sayıyı arttırdım.

18 Temmuz 2022 Pazartesi

HANGİSİNİ TERCİH EDERİZ?


Mavi hap mı, kırmızı mı? Kurtarıcı mı, içimizdeki kurtarıcıyı aktive edecek gayret mi?

Ben kurtarıcı istemiyorum kendi adıma. Kurtarıcı istemediğim gibi kimsenin kahramanı olmak da artık işime gelmiyor. Çünkü beslemiyor; ne beni, ne de kurtardığımı zannederek hayata dair sakatladığım, geç kalmasına neden olduğum garibi.

Prusya Kralı'nın kalp krizi geçirmesi ailecek olmasa da, ışıl ışıl parlamasak da aydınlanmamızda epeyce hatırı sayılır bir rol oynadı. Hayatın matematiğinin bizim hesap kitap defterlerimizi pek sallamadığını anladık. Gerçi anlamak insanın uyku arasında irkilmesinden gayrı bişi değil. Nerdeeee gözlerini açıp gerçeğe dosdoğru bakabilmek? Kim kaybetti de biz bulacağız aydınlanmayı?

Bilinmeyenin kollarında, ne yöne yüzeceğini bilmeden öylece durmak maharet midir derseniz bence değil. Hiçbir şey bilmesek de bir bütüne, bizden büyük bir plana dahil olduğumuzu hissetmek mühim. Adı ne onun falan deme sabah sabah, sen ne dersen o! Şimdilerde kuantum.

Bi sürü işim var yine bu hafta ve hangilerine yeter gücüm vallahi bilmiyorum. Bildiğim şu ki, bir yerden hız kazanmalıyım, hem de hemen, şimdi, bu sabah!


17 Temmuz 2022 Pazar

YÜZÜNÜ MUTLUYMUŞ GİBİ YAPAMAMAK

İyi pazarlar. 

Kahvemi aldım. Kilisenin çanları çaldı. Olmayan cemaat ayinde, olan cemaat uykuda! Onlar hep uykuda....

İsis on gündür odada yalnız. Dolayısıyla sıkıldı, mutsuz. Hastalıktan değil belki ama sıkıntıdan zorlandi garibim. Az kaldı, Salı veterinerdeyiz inşallah. Theodora yara bere çıkartmaya başladı, ki normal, evde yabancı var!

Ben mi? Her an yeni ve parlak fikirlerimle eylemsizlikte bir Dünya markası olarak yaşamaya ve şişmanlamaya devam ediyorum. Korktukça ve çözüm için kımıldayamadıkça sağlıksız beslenmenin kollarında uyuyorum! Güne avakado ve yumurta ile başlayıp, ekmek arası ıvır zıvırla bitirmek ne yahu!

Neyse, bugün biraz toparlanma niyetindeyim. Biraz ama, zira  kendimden fazla beklentiye girince soluksuz kalıyorum.

Dün çok sevdiğimiz bir ailenin bahçe partisindeydik. Kızları bir yaşına girdi. Tomris. Orada bile gülümsemekte ne kadar zorlandığımı fark ettim. Gülümsemek ne zaman çaba isteyen bir eyleme dönüştü benim hayatımda? Ben güler yüzlü denebilecek insanlardandım, ne oldu yüzüme?

Gözlerimin ışığı gitti. Cildim pütürlendi. Saçlarım matlaştı. Mağarasına çekilmiş yaralarını yalayan, kabuk bağlamasına izin vermeyen yaşlı  kurt gibiyim. Çabuk, çok çabuk toparlanmam lazım. Hemen! Şimdi!




16 Temmuz 2022 Cumartesi

Pet şişe. Küçüklerden. Dibinde yarım yudumluk su. Kapağı kapalı. Öylece yüzeyde salınıyor. Ritimsiz. Batmıyor, kıyıya vurmuyor. 

Yağmur, güneş, rüzgar ve her ne ise dışarıdaki, hepsinden bağımsız. Gittiği yer belirsiz.

Olmayan gözlerini kapatıyor. Bir nehir gülü çarptığı. Mavi, plastik. Yandan çarklı. Gözlerini açıyor. Anlıyor; iç sularından bir çarpışma bu. Devam ediyor.

Olmayan gözlerini, gerçek olmayana kapatıp, hakikate açamıyor. İçi boş, mesajı yok. Yarım yudum suyu kim ne yapsın?

Kağıttan gemiler, istavrit tutan sandalcılar, tramola atan yelkenciler... Onlar da kör. Herkes pet şişe?

Dünya kendi iç sularında mesajsız dolanan pet şişelerle dolu diye düşünüyor.

14 Temmuz 2022 Perşembe

EŞ ZAMANLlLlK


Dev bir yapboz düşün, düşün ki bir ömür önünde durmuşum, hem kendimi, hem diğerlerini oradan alıp şuraya koymuşum. Öyle veya böyle pek çok parça yerine oturmuş da bir tek sen elimde kalmışsın! 

Keşke hatırlasam kimsin, nesin, neden hala elimdesin?

Hayatın boşluklarını sevmiyor, illâ doldurmak, tamamlamak istiyoruz. Ve bu öylesine ezelden, o denli ezberden ki hep bir kıymık insanın kalbinde; kan akışını bozmayan fakat her daim mızıldanan minicik bir çöp!

Sana demedim, hissim, o his çöp.

Herkesi, hemen hemen herkesi hatırladım. Bir tek seni anımsamıyorum. Bizim eş zamanlılık hikayemiz nedir hala bilmiyorum. Galiba artık pek ilgilenmiyorum. Bu konuda yazmayı seviyor olmam seni sevindirmesin. Hiç böbürlenme. Bu hayatta öğrendiğim tek şey bizim için hiç umut yok!

Dün bir film izledim. Geçmişi değiştirebileceğini düşünen bir adamla ilgiliydi. Herşeyi yanlış anlamış, kafasında yaşamış bir adam. Öldü. Cenazesinde kimse yoktu. Geriye ışıltılı partiler ve onu umursamayan yüzlerce insan kalmıştı. Sana benziyordu. Sanırım Ela'nın eş zamanlılıktan bahsetmesi ve filmi izlemek tetikledi beni. 

Gastsby.

Ben geçmişi anımsarım ama onarılabileceğine inanmam, fakat geleceğin an ve an yaratilabilecegine inancım tam.. Burası ayrıldığımız yer, burası her defasında beni b.k gibi bıraktığın yer. Sen geçmişi seçtin, ben şimdiki zamanı. Eş zamanlilik? İnanmadigin birşeyi yasayamazsin, burada da yalnızım, b.k gibi.

Neyse, boşlukları sevmeyen hayatta, elinde bir tek insanla zaman zaman aynı noktada topallayan biriyim, kabul. Her an şimdiye daha yakin, her an kalbindeki kiymikla daha barışık ve topalım!


11 Temmuz 2022 Pazartesi

ELVAN 49.

 



Tünaydın, 11 Temmuz 1973, saat 12.45 sularında Söke Devlet Hastanesi'nde doğmuşum. O gün bugündür gezegende yer işgal ediyorum. Bir bu kadar daha yaşamayacağımı bilerek güne en sevdiğim yerde, havuzda başladım. Çünkü masalın sonunda gözüne uyku girmeyen küçük kırmızı bir balıktım ben. Yüzdüm, kahvemi içtim ve evime döndüm. Akşama kadar yatıp yuvarlanıp kitap okuyacağım. Akşam ola hayır ola.
Keşkelerimin iyikilere dönüştüğü, olanı olduğu gibi kabulde olgunlaştığım, fazla kilolarımdan kurtulduğum, sağlıklı, bereketli, sevdiğim ve sevildiğim bir yıl diliyorum kendime. 

Amin:)

10 Temmuz 2022 Pazar

ZEYTİN, ÜZÜM, İNCİR


Üçüne azıcık keçi peyniri, şarap ve yağmur sesi de eklersek işte orası yeryüzündeki cennet. Hayatımda ikinci kez doğum günümde üşüyeceğim galiba. Biri Londra'da olmuştu. Hırkayla oturduğum bir yaz sofrasıydı. Yalnızdım ve özgürdüm. Özgürlüğümün bedeli yalnızlıktı. Bilinen dünyanın dışında ve hiç bilmediklerimle yan yana.... Görünen o ki diğeri de yarın olacak.

Çark Dönümü Fırtınası bir iki gün saptı. Öyle güzel ki hayatın fırtına takvimiyle izlemek.... Keşke insan içindeki takvimi de bu beceriyle işaretleyebilse, gelmekte olanı sezebilse...

Çok güzel bir rüya gördüm dün gece. Evimi gördüm. Bilinçaltım bana öyle güzel bir kolaj yapmış ki, uyandıktan sonra da orada, o görüntülerin içinde dolanmak istedim.

Bodrum'daydım, ki bu çok normal, yuva diye bildiğim ilk yer orası. Fakat farklı bir açıdan görünüyordu her şey. Önce otobüz şehre girdi, sonra muavin evler ve kıyı şeridi hakkında bilgi vermeye başladı. Ev Kumbahçe'deydi. Topanoğulları'na aitti. Yeşil avlu kapısını gördüm. ne hikmetse dün aldığım ojenin yeşili:))) Zihin işte!

Eve gelince teyzelerime sordum. Arayabilir miyiz Topanoğulları'nı, ki sahiden öyle bir aile var! Birden evin içindeydik. Çok büyük bir salonu vardı. Sahile yakındı. Kumbahçe nihayetinde. Salonun zemini mozaikti. Yunan evlerindeki avlular gibi. Balıklar ve farklı figürler vardı. Ahmet, kuzenim hallederiz abla dedi. Sökmeye başladı. Sökme dedim, bu zemini severim ben.

Duvarlar boyanmalıydı, yoksa kağıt mı kaplasaydık. Dev bir Meryem heykeli vardı salonda, bir yerden kopartılıp o evin salonuna getirilmişti. Bie şapeldi sanki salon. kapılar pencereler ahşaptı ve bakımlıydı. Geçen yıl yaptık abla dedi işçilerden biri.

O sırada ev sahipleri geldi. Bir kadın ve iki kızı. Kadın ciddi, kızlar güler yüzlü. Bir vitrin açtı kadın, içinde tıpkı babamın bana aldığı minik porselenlerden bir takım. İyi bakarım söz veriyorum dedim. Bakırları toparladık. Porselenleri. Tipik bir Bodrum evi katiyen değildi. Mutfak evin en zor yeriydi. Yıllarca kullanılmamış, toparlanmamış. Örümcek ağları ve lekelerle dolu. Ama kuzine vardı!

O kadar aydınlık eve çok ışıksızdı mutfak, evin alt katındaydı. Aşağıya dönerek inen bir merdivenle ulaşılıyordu. Merdivenin aldında cam uzun tüplerde incir, zeytin ve üzüm vardı. Minicik muslukları olan bu tüpler duvara monte edilmişti ve pirinç muslukları vardı. Zeytinyağa basılmıştı içindekiler. Hoşuma gitti.

Çok yatak odası vardı evde. Tam sevdiğim gibi. Renkli basma desenli yorganlar, sedirler ve denize açılan pencereler. Sadece bir koridorda altı oda saydım!

Bu eve taliptim, hatta tadilat başlatmıştım ama param yetecek miydi? Acaba zaman zaman odalarını kiralamalı mıydım? Tanrım çok güzeldi ev. Ölene kadar orada yaşamak istiyordum. ev sahibesi kızlardan birine bu evin dikkatimi çekmesini sağlayan kapıyı, yeşil kapıyı görmek ve ardında ne var bakmak istediğimi söyledim. Evdn çıktık, ama tam tur attığımız halde kapıya ulaşamadık. Yeşil kapı neredeydi? ardında ne vardı?

Mutlu uyandım. Yeşil minicik çiçekli basmalar, pazenler, odalarla dolu koridor, Meryem heykeli, denize açılan ahşap kanatlar. Sonunda evimi bulmuştum. yavaş yavaş temizleyecektim. 

Neye güveniyordum? Hiç!





BAYRAMIN İKİNCİ, İSİS'İN HAYATIMIZDAKİ DÖRDÜNCÜ GÜNÜ.

 


Günaydın,

Bayramınız mübarek olsun. 

Malum birinci gün aile kahvaltımız vesaire derken yoğun geçti yazamadım. Arife mi? Bilmem, o gün de yoğundu muhtemelen. Geldik ikinci güne. Bugün akşam yemeğinde misafirlerimiz var. Pek birşey de yapacak değilim aslında, bizim eski bahçe partileri gibi olacak. Hepimiz bişi pişireceğiz ve sofra olacak:) Galiba bunu çok seviyorum; herkesin elinin değdiği bir sofra. Şeftalili turta yapacağım.

Size İsis'i takdim edemedim değil mi? Marketin önünde karşılaştık. Birkaç gündür misafirimiz. Her sabah daha toparlanmış olduğunu görmek beni mutlu ediyor. Ufak, simsiyah bir kız kendisi. Şimdilik tek gözü var, ama bayramdan sonra bakacağız bu konuda elimizden birşey gelir mi? 

Tanışın istedim. Tek gözlü siyah bir kedi olsun sizin de hayatınızda. Neden mi? Tek kalple yaşamak çok zor. İnsan zaman zaman kalbinin yanında bir kalp istiyor. Biz, Theo ve ben şimdilerde İsis'e eşlik ediyoruz. Ta ki onu ebediyen kalbinin yanına koyacak birini bulana kadar. Elbette bizimle kalmasını isterdim, ancak yeni hayat modelimiz iki kedi için pek uygun görünmüyor.

Biliyor musunuz, kütüphanemi satmaya karar verdim. içindeki herşeyle birlikte. Çünkü kibirli, bilgili, entellektüel ve benzeri kelimelerden kaçındığım, egomu değil, kalbimi semirttiğim bir hayatın kapıları aralansın istiyorum. hafiflemek, hafiflemek ve sonunda uçabilmek!

Tamam bir insan için mantık sınırlarını zorluyor olabilirim ama sıkıldım. Kendimden sıkıldım. Saklandığım kelimelerden, beni kıskacına alan cümlelerden sı kıl dım.

Velhasıl Temmuz boyunca hafiflemeye, azalmaya, azalarak artmaya tam gaz devam.

Çok güzel bir bayram günü dilerim her birinize. Şu sabah serininin güzelliğinde aksi olamaz ki zaten:)

7 Temmuz 2022 Perşembe

BEKLEMEKTEN YORULAN CÜMLELER

İşte bir tanesi:

Uyanıkken kabus görüldüğünü bilmiyordum!

Bu cumle cebimde yıllardır. İlk karsilastigimiz yerde eski, en eski sevgili için. Nefretten değil, hayal kırıklığından harf harf dizilmiş bir tek cümle.

Oysa simdi hayatlarımız kabus. Kadın cinayetlerine doktor cinayetlerini zincirledik. Psikolojik acligimiza fiziksel olanı ... Vesaire vesaire.

Uyanıkken kabus görmenin ana vatanisin ülkem!


6 Temmuz 2022 Çarşamba

DÜNYEVİ ARZULAR

 

Ferzan Özpetek filmlerini severim ben, anlatılan hikayeler hep içime dokunur. Hayatın içinden, sıradışı aşk masalları. En beğendiğim filmlerinden biride kuşkusuz Kutsal Yürek'tir.

Madde dünyasından mana dünyasına geçen bir kadını anlatır. İnsanı uzun uzun düşündüren bir filmdir bence. Sahiden gerekli midir o kadar sert bir kırılma? Bence değil. İnsan bu gezegenin nimetleriyle barışık olmalı. Bunda bir sıkıntı yok, asıl konu tek beslenme kaynağı olarak maddeyi görmemeli. Sorun burada başlıyor. Yoksa hiçbirimizden beklenenin dervişlik olduğunu düşünmüyorum.

Hayat kısa. Şaka değil, sahiden kısa. Bu bedenlenmenin anlamını aramak, varlığı anlamlandırmak önemli. Boşuna gelmedik buraya, bir amacımız, vazifemiz var. Bu görevlerin başında kaynağın bir tek olduğunu samimiyetle hatırlamak var. Tüm ibadet önerileri insanı uyandırmak içindir. Yoksa sözü edilen yaratıcının bizim ona ithafen yaptığımız hiçbir şeye ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Tüm dualar, ritüeller kendimizi, özümüzü hatırlamamız için tavsiyedir.

Kendi adıma bugün 12.00-13.00 aralığını sakince duygularımla, düşüncelerimle kalmaya, asıl arzum nedir ona dikkatimi vermeye ayıracağım. İlginizi çekerse buyrun birlikte yapalım:)

5 Temmuz 2022 Salı

SİRİUS





Bugün dilek dilemek ve hayatımızda olmasını arzu ettiğimiz şeyleri hayal ederek meditasyona oturmak için uygun bir zaman. Son üç gündür öyle. Ve bazı insanların hayatında sahiden güzel gelişmeler oluyor. Mesela tam şu an fincanıma bir kelebek konması gibi:)

Her istediğimi yapabilecek güçte olduğumu biliyorum, sadece son zamanlarda Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki kurt gibi hissediyorum; birisi ben uyurken karnımı açmış ve içimi taşla doldurmuş! Bedenim ağır, hantal, dev bir kütle sanki kımıldayamayan...

Geçeceğini de biliyorum. Hangi his geçmedi ki..

Sirius yıldızının taşlarından birinin Sitrin olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım. Ne varsa antik çağlarda var. Söylenecek tüm güzel sözler söylenmiş, giyilecek en güzel elbiseler giyilmiş ve yenilecek tüm güzel yemekler yenmiş. Seks desen alasını yaşamışlar. Edebiyat, müzik... Artık ne gelirse aklına.

Düşünsenize dünyanın en güzel kumaşı ipek değil mi? En kıymetli yiyecekler zeytin ve buğday. Düşünün, hadi biraz kendi hayalime götüreyim sizi bugün:))

Yattığım odanın penceresi doğuya bakıyor. Yaşadığım ev doğu batı aksına yerleştirilmiş. Küçük bir şapel planında. Yatağım nişin içinde, pamuktan bir yer yatağı. İki basamakla iniyorum zemine. Evin hiç kapısı yok. Sadece tuvalet ve küvetin olduğu yerde bir paravan var, o kadar.

Mutfağa yürüyorum, zemin tahta rabıta. Pencereyi açıyorum. Mis gibi kokuyor çayır çimen. Üzerimde ipekten bir gecelik var, içim titiriyor. Gidip şalımı alıyorum. Saat altı henüz güneş doğmamış. Bir kahve yapıyorum kendime, verandadan buğday başaklarını seyrediyorum. Yemyeşil bir deniz...

Şehre ineceğim bugün. Almam gereken şeyler var. Ayağımda Burhan'ın Gaziantep'den getirdiği terlikler. Bu ev tam Victor'un ilk restaurantı gibi. Mutfak açık. Sıvıları küplere koymuşum: zeytinyağ, su ve şarap. Şarabı da kendimiz yapıyoruz. Sadece peyniri köyden alıyorum. Bahçedeki beş zeytin ve üç badem zaten fazlasıyla yetiyor. Birkaç meyve ağacımız da var. En çok şeftaliyi seviyorum.

Erguvan diktim arka bahçeye, bakalım büyüyecek mi?

Kış bahçem var. Bütün kitaplarımı oraya koydum. Theo en çok o odayı seviyor. Küçük bir kuzine yerleştirdik. Yazın tepedeki camları açabiliyoruz. Azıcık toz oluyor ama dert değil. Küçük bir gölet yaptık az öteye, nilüferler bile açtı içinde. Bana huzur veriyor. Bazen arkadaki ormana gidip mantar topluyorum. Buraların mantarı çok lezzetli. zarife anneannem gibi közlüyoruz mantarı, bi de patates yanına. En sevdiğimiz akşam yemeği.

Sonunda istediğim sadelikle ve zenginlikte bir hayatım oldu. Mevsimleri seyrediyorum, mevsimleri hissediyorum, mevsimlerle akıyorum. Bunu öğrenebildiğim için huzurluyum.

Koku, kokuyu unuttum. Baharat kokuyor evim, çiçek ve baharat.

Her şey Sirius sayesinde oldu desem? Uzakta parlak bir yıldız....

Güzel bir gün dilerim, hayal et, dua et sevgili okur.

3 Temmuz 2022 Pazar

PİSTTE DOLAŞAN UÇAK, KENDİ ATEŞİNDE YANAN PERVANE VESAİRE VESAİRE...

 

Uzun yıllar önce Sadık Yemni ile yaptığım röportajda kendisine yazdıklarımı gösterdiğimde bana böyle demişti "pistte dolanan ve havalanamayan uçak gibisiniz Elvan Hanım." Ondan birkaç yıl evvel de Lütfü Kotaş demişti "sana yaklaşanı da, kendini yakıp kül edeceksin!"

Sahi kimim ben? Neden bu hayattayım ve ne istiyorum?

Herkesin bir tanımı, memnuniyeti veya memnuniyesizliği var benimle ilgili. İyi de o sen dedikleri, ben sandıkları kim ola?

Herkes çok büyük işler için gelmiş olamaz dünyaya, belki ben sadece öylesine, geçerken uğramışımdır? Olamaz mı? İlla kocaman bişi yapmalı mıydım? Daha zengin mi olsaydım? Hiç inanmadığım bir sistemde okulda mı kalsaydım? Herifin biriyle ittir kaktır bir aile mi kuraydım? Ne?

Bunlar egomum sesleri, ben çok iyi biliyorum ki hep defanstayım. Oysa gayet farkındayım tembelliğimin, dikkat dağınıklığımın. Daha çok yazmalıydım. Hep yazmalıydım. Kelimelere daha sıkı tutunmalıydım. Yapmadım.

Benden geriye ne kalacak? Birkaç gülümseyen çocuk, bir o kadar sokak kedisi, bir iki dostluk.

Artık kendini ve etrafındakileri küle çeviren bir pervane değilim. Ama hala yazdıklarını daha iyi kılmaktan korktuğu, tembellik ettiği için pistlerde yakıt harcayan bir uçağım. Bu blog benim dolandığım pist değilse ne?

SABAH

Günaydın, 

Ne kadar güzel bir sabah. Üstelik Pazar. Bu yüzden sessiz. Kuşları duyabiliyorum. Şehrin göbeğinde onlarca farklı kuşun sesi var. İçim çok keyifli. Rüzgar sesi, yaprak sesi ve kuş sesi... Bugün burnuma Çanakkale sonbaharı kokuyor. Neden bilmem, işte.

Bu ay bizim evin kutlu doğum haftası. Hem Teodora'nin, hem benim dogumgunumuz. Kocaman olduk; birimiz 6, diğeri 49. Büyüyoruz. Şaka değil. Ve iliklerimde hissediyorum hayati; uzun, şanslı ve zor ve güzel  ve kısa ... Ne çok ani, ne çok insan... Yüzlerce seçenek, binlerce secmeyis... Yarım hikayeler, tekrar eden senaryolar, açılan kapanan kapılar. 

Uzun yıllar önce belki burada yazdigim veya yazmadigim sıradışı bir tanisma yaşamıştım. Yalikavak'da günbatımında öylece oturuyordum verandada. Kulkedisi'yle telefonla konuşuyorduk. Beş parasız, işsizdim. Sevdiğim adam basıp gitmişti. Hiçbirini sindiremiyordum. Keşke olseydim de bütün bunlar bitseydi. Sonra güldürdü beni Vildan, "evren bizi duyar" dedi. Sahi ya "evren bizi duyar" dedim bende. 

Telefonu kapattım. Caliliktan bir ses yukseldi "evren sizi duydu küçük hanım!"

Ergun Yildiral ile böyle tanıştım. O akşam bana kitabını hediye etti. Ertesi sabah güneş doğarken buluştuk. Bizim verandanin yanında, arabada yaşıyordu. Tesadüf bu ya mahallelimizdi, baronunsaygin bir avukatiydi dahası yelkenciydi ve arkadaşımın dayisiydi! Bazen hayat oha dedirtir ya, işte öyle bir şeydi.

Bana söylediklerini hiç unutmadım. Sirius'dan gelmiştim! Benim gezegenim Sirius'du. Buralı degildim. Gezgindim. Babamın görevi beni buraya getirip donmekti. Bu alemdeki deneyimime birakmisti beni.

Duyduklarım çok acayipti. Zaten dünya durmuştu çaresizliğimden ve üstüne bütün bu deli saçması!

Peki bugün? İnanıyorum. Ben kesinlikle Sirius'dan gelmiş olmalıyım. Ya da şizofren falanim.

Önemi yok, hep ayrikotu idim, sanırım bu değişmez. Ama Sirius kapıları bugün açılıyor. Bakalım o kapıdan sızan ışık beni nasıl etkileyecek .. Merak içindeyim. Umut mu? Umuda kalbim kırık benim.







2 Temmuz 2022 Cumartesi

RAKI İÇTİM, ŞARAP İÇTİM EĞLENDİM.





Hiçbir mevsimin sonsuza dek sürmeyeceğini bize gösteren Tanrının, aynı mesajına hiçbir sıkıntının, üzüntünün de sonsuz olmadığını sıkıştırdığını neden göremiyoruz? İnsan korktuğunda niçin baktığını göremez, bildiğini anlayamaz, sezdiğine güvenemez oluyor? Oysa geçiyor, Krişnamurti'nin dediği gibi" acı, sevinç, yaşam, ölüm... hepsi geliyor ve gidiyor, tutma, tutunma! "

Ailem için yepyeni bir dönemin başladığını hissediyorum. Uzun bir kışın sona erdiğini. Bu demek değil yeniden zorlanacağımız günler gelmeyecek ama bir süre soluk almamıza izin verecek hayat. 
Çok şükür.

Çok içtim dün gece. Çünkü gamsız hissettim, mutluydum, güvendeydim. Sevdiğim çocukluk arkadaşlarım masadaydı. Biri Londra'dan, diğeri İsrail'den gelmişti ve yıllar sonra aynı masadaydık. mahallemizin ufacık, mütevazi meyhanesinde ve ne hikmetse en son oturduğumuz masada.

Beş kişilik bir cennet. Birbirini sahiden dinleyen, anlamaya çalışan beş insan. Kardeşime birşey olur mu korkusu olmadan içtim, damarlarım patlar mı diye aklıma bile getirmedim. İçebildiğim kadar hatta lüzumundan fazla içtim. En son kar yağdığında böyle kör kütük içmiştik Ekin Anıl'la. A bide Osman'la şişelerce şarap devirip, Zeplin'den koşarak çıkışımız var:))

Neyse, o ikisi gamdan içmekti. İçip sızmaktı. Bu defa mutluydum. Gerçekten mutlu olarak içki içmeyi çok özlemişim. Üstelik korkmadım mutluyum diye. Neden olmayayım ki? İnsan üzülür, insan sevinir nihayetinde.

UNUTULMAZ GÜZELLİKTE bir kabotaj bayramı kutlaması oldu. Bu sabah itiraf ediyorum baş ağrısı ile uyandım. Onca zaman ara verince içmek zorluyor insanı fakat iyiyim. Siz de iyi olun. Hepimiz iyi olalım mümkünse.
 

1 Temmuz 2022 Cuma

1 TEMMUZ 2022, EN SEVDİĞİM BAYRAM


Günaydın,

En sevdiğim bayrama hoşgeldik. Koşarak havuza gitmeliydim di mi? Yapamadım. Sekizde zor kalktım yataktan. Uykum olduğundan falan da değil, muhtemelen amacımı kaybettiğimden.

Çıplak yüzmeyi özledim. Eskiden Mazı'da yapardık. Kimselerin bilmediği bir koy vardı. Zaten Mazı bu kadar bilinen bir yer değildi. Oraya her gidişimizde "mayolar fora der" ve çok mutlu hissederdik. Bir defasında Gözde de vardı, çok sevdiğim bir ilkokul arkadaşım. Nasıl güzel bir anı olmuştu bize. İki utangaç için fazla cesur ve neşeliydik. İyi ki, iyi ki yapmışız.

Bugün için bir planım yok. Su arıtma cihazı bakacağım internetten. O kadar. 

Yine de kutlamak isterim, kabotaj bayramınız kutlu olsun. Yolu Karaköy'e düşenler rıhtımdan şöyle bir kente bakıp nice denizcinin ruhuna bir selam dursun:)

Sevgiler