*Hadi Pazar gibi Pazar yazısı bırakayım buraya:)
Zaman zaman memesini, kalçasını yaptıran arkadaşlarımı anlattım size. Ölümcül diyetler yapanlar, cilt bakımından çıkmayanlar vesaire vesaire.
Hayatımda iki kere cilt bakımı yaptırdım. Birinde gelinliğimi almaya Bursa'ya gitmiştim. İki prova arasında koca günü napıcağımı bilemeyince önce kebapçıya, sonra pastaneye ve son olarak cilt bakımına gitmiştim. Gayet sıkıldım ve kesinlikle bi gram farklı hissetmedim. Yüzümü mıncıklayıp mıncıklayıp bıraktılar. Boşuna para ve zaman kaybıydı. Neyse ki param da vaktim de boldu o gün.
İkincisinde kocasını elinde tutmak için çırpınan bir arkadaşa eşlik ettim. Hatırlarsınız Sarışın diyordum ona yazılarımda. İşe yaradı mı derseniz yok, kocası gitti. Ha ben ne hissettim diye soracak olursanız ilk deneyimden daha iyiydi ve tabii Bağdat Caddesi'nde olduğumuzdan daha pahalı:))) Fakat içimde yokmuş ki, bir tur daha gitmek aklıma bile gelmedi.
Estetiğe ve bakımlı görünmeye kesinlikle karşı değilim. Zerre kadar da kınamıyorum. Kim nasıl iyi hissediyorsa öyle yapmalı bence. Sadece benim yaşam pratiğime uygun değil. Zamanımı bu işlere ayırmaktan çok hoşlanmıyorum. Bacağımdaki kılları temizlemek bile yoruyorken, yani temiz kalmak bile işken, keyfe keder olan ektralara hiç vaktim ve isteğim kalmıyor.
Ayrıca bu güzelleşme sevdası genellikle iyi sonuç vermiyor. Dudakları, elmacık kemikleri şişmiş, hemen hemen hepsinde her an sevişmeye hazır ifadeler gördüğüm kadınlardan biri olmak neden isteyeyim ki?
Üstelik plastik cerrahinin tarihine bakarsanız, çıkış noktasının güzelleşmeye veya beğenmediğimiz ağzımızı burnumuzu yaptırmaya hizmet etmek değil, cephede hilkat garibesine dönmüş askerleri toplamaya hizmet etmek olduğunu görürsünüz. Ne korkunç di mi?
Geçen Pazar Ekin Atalar "ne biçim gen kardeşim hiç kırk dokuz gibi değilsin!" dedi. Ailemizin vampir olduğuna dair tuhaf şakalar yapmak bizim kızların adeti! Ki alakası yok, herkes gibi bizde ailecek yaşlanıyoruz. Benim şansım uzun yıllardır güneş kremi kullanmadan sokağa çıkmıyor olmam. Cildim kalitesiz olduğundan krem sürmeden ışığa çıkamıyorum. Üstüne olmam gereken kilonun yirmi kilo fazlası da kalçalarıma, yanaklarıma eklenince yüzüm ay parçası gibi görünüyor:)) Makyajı abartmamak, kadın gibi giyinmemek, saç modelini değiştirmemek ve çocuk ifadeli olmak da listeye yazılınca algı yanılması yaratıyor insanlarda. Yoksa sahiden ciddi ciddi elli olmak üzereyim ve bence gayet de yaşımın insanıyım. En azından bedenen:))
Fakat ailece komiğiz. Hele keyfimiz yerindeyse of! Gerçi eskiden daha çok gülüp eğlenirdik ve gittikçe neşemiz azaldı. Geçenlerde de söylediğim gibi, yeniden neşeli ve yüksek olmayı özlüyorum. Yoksa güzellik, gençlik vesaire hiç umurumda değil. Çünkü asıl yaşam enerjimiz yüksek olduğunda ışık saçıyoruz. Etrafımızdaki nsanların bizi daha genç ve güzel görmeleri de bence bu şekilde mümkün oluyor. Gerisi boş!
Ama benim de ufak tefek sırlarım var... Mesela sabunluk, kese ve benzeri şeyler kullanmam. Yıllardır balık ağı ile yıkanıyorum. Duş jeli kullanmam. Temiz zeytinyağdan yapılmış sabunları seviyorum. Şampuanım genelde ya bebek şampuanıdır veya Alterra gibi orta sınıf organik bişiler. Yüzüme de yine öyle şeyler sürüyorum. Kurburnu yağı falan.
Diyeceğim o ki, genç ve güzel görünmek bu ara benden çok uzak. Bunun için aşık olmak lazım. Veya en azından kendini sevmek. Şu sıralar ikisi de uzak...
Aaaa ben yazarken Pazar günü bitmiş!