Kadının birine sormuşlar, "bir adaya düşseniz yanınıza neler alırdınız? Ama üç şey seçmelisiniz..." Kadın cevap vermiş: "kahve makinam( tabii kahve ve süt stoklarıyla beraber), kitaplarım ve Nazlı Hoca!"
Neden? Hepsi lazım, hepsi hayati! Bir kere kahve olmazsa zaten yarı ölü sayılırım ki, bu durumda adada da olsam, Moda'da da olsam umurum değil. Ha bir de kahve olmazsa kitaplara gerek yok, zira okuduğumu anlamam! Nazlı Hoca'ya gelince... kahve makinam ve kitaplarımla vahşi doğada hiç şansım kalmaz ama hocam beni korur ve bana kendimi korumayı öğretir.
Hoca önemli arkadaşlar. Osho'nun kaplan-keçi örneği beni çok etkiledi dün gece. O yüzden yeni kitaplarımı okur ve kahve makinamı kutlarken, Nazlı Hoca'dan da bahsetmek istedim.
Önce Krups'dan bahsedeyim. Vallahi makina olmuş. Benim emektarın yarattığı lezzete bağımlılığım var idi ya, buna da kolay alışacağım besbelli. Bizim çocuklar da sevecek bence. Yalnız biraz gürültücü. Mutfakta neler oluyor dedirtiyor insana. Fakat misss gibi kokular yayılmaya başlayınca tıkarım kulaklarımı olur biter. Di mi ya? Biraz anlayışlı olmalı şu hayatta:)
Kitaplarıma gelince... Bir kısmını ashrama bağışlamıştım geçen yıllarda, bir kısmını da apartman görevlisinin çocuklarına vermiştim. İyi de ettim kendimce. Her şey yerini buluyor hayatta... Huzursuz ruhlarımızdan gayrı.
Neyse konuyu dağıtmayalım. Gelelim Nazlı Hoca'ya. Kendisi bizim ashramın esas kadınıdır. İlk gördüğüm günden beri saygıyla karışık çekinirim kendisinden. Rahatlığı, açık sözlülüğü doz aşımı gibi gelir bana. Ya da gelirdi demeliyim. Çünkü tanıdıkça - kendimi ve onu- ve sevgim arttıkça anlamaya başladım ki benim doz aşımı sandığım her söz ve davranış bana değil, bunları kafama sokan topluma ait. Bu öğrenilmiş kalıpları kenara bırakınca sevdiği adam ve inandığı hayat için canıyla, ruhuyla çalışan, günden güne parlayan bir kadın kalıyor geriye! Bu bir doz aşımı ise Allah herkese nasip etsin tez zamanda!
Hoca önemli. Benim akademik kariyer yapamayışımın sebebidir hocasızlık. Ya da arkasına saklanıp, yan çizişimin sebebi..
Hoca insana biraz kendini, biraz hayatı öğretmeli. Hoca bilgiye doğru değil, bilmeye doğru itmeli. Keşfetme arzusu yaratmalı. Heyecanlandırmalı. Yapamam sözcüğünü sözlüklerden attırmalı. Hoca ölümün kıyısında insanın elinden tutmalı, yüzünü güldürmeli. Kendini keçi zanneden aslanın hikayesindeki gibi gölün yüzeyinde suretine baktırmalı, et tattırmalı. Özüyle buluşmak için çaresizce çırpınan öğrencisini durdurmalı. Dinginliğin sırrını anlatmalı. Susması, kızması, kararları ders olmalı...
Hayatıma giren tüm hocalara bu güzel bahar sabahında bir bir teşekkür ederim. Kendimi keçi zannetmeyi bıraktım. Aslan olduğumu biliyorum. Sadece göle eğilip bakacak cesaretimi toplayamadım. O da an meselesi, hissediyorum.
Mevlam ne eylerse güzel eyler, eğer hala bu yolculuktaysam, mutlaka iyi bir yere gidiyorum. Ruhumu olması gereken yere taşıyan bedenime, yoluma taş kolay zihnime ve en önemlisi zihnimi yok saymam için yol gösterenlere selam olsun:)