1 Nisan 2012 Pazar

KEYFİM YOK

Son zamanlarda en sık duyduğum cümle bu olmaya başladı. İnsanların keyfi yok. Zaten "keyif" kelimesinin de hayatlarımızda yeri yok. Bütün gün, özellikle İstanbul gibi bir şehirde debelenmiş, hele ki trafikle boğuşmuş, üstüne eve gelip bir kap yemeği bile sırf ölmemek için yemiş milyonlarca insanın nasıl keyfi olabilir ki?
Yavaş yavaş sağlığımızı, neşemizi ve akla gelebilecek herşeyimizi kaybediyoruz. Dedemi düşünüyorum da, son güne kadar hayata sımsıkı bağlıydı. İtirazı vardı Azrail'e. Elinden gelse kovalayacaktı... Ya ben? Siz?
Haziran ayı biter bitmez, yeraltında bir odaya çekilmeyi hayal ediyorum. Kabuğunu terkeden bir kafadan bacaklı gibi, mümkünse bedenimi bile sıyırıp, atıp saklanmak istiyorum. Bütün bu olana bitene ve kalan ömrüme dışarıdan bakabilecek kadar uzaklaşmak ve sonra yakın olmam gereken, yakın olmak istediğim yere yaklaşmak.
İngiltere'de çok üzülmüştüm İngilizlerin Cuma ve C.tesi gecelerine. "Vah demiştim, ne kadar yalnızlar." Çok değil, on yıl sonra aynı haldeyiz. Kendini ve karşışındakini hızla tüketen, sağına soluna bakmadan yaşayan bir toplum olduk. Birbirinin inançlarına, değerlerine teğet geçemeyen, kesişme kümeleriyle kan revan içinde kalan insanlarız..
Gülme yogası yapmak zorunda kaldık düşünebiliyor musunuz? Gülemediğimiz için salgılanmayı durduran veya azaltan hormonlara yardım etmek zorunda kaldık! Daha ne olsun?
Bizi sağlıklı tutan herşeyi yavaş yavaş kaybediyoruz... Flört etmek yok artık. Tanıştın, yemeğe çıktın. Adamla yattın yattın, yatmadın tövbe aramaz bir daha. Ha yatarsan da yüzde yüz değil bilesin! Zeki&Metin ve Kemal Sunal filmlerine gülmek de yok. Bayağı geliyor insanlara. Akşam gezmeleri yok. Misafir için çifte kavrulmuş lokum bulundurmak ve meyva ikram etmek de yok. Bırak misafiri ev halkına yemek pişirmek dahi iş! Oysa mutfak evin merkezdir. Kutsaldır. Sevgi, beslenme, emek oradan yayılır hayata. Ama rutinden bezmiş bir anne için dondurulmuş yemeği mikodalgaya atmak bile ciddi bir eylem. O kadın yemeğe dokunmadı, sebzeleri seçmedi, yıkamadı, soymadı, doğramadı. Tadını tuzunu ayarlamadı. Belki tabaklara servis etmedi? Hazır bir yemeği yedi ev halkı. Tıpkı hazır hayatları yaşadığı gibi. Sordulamadı, damak zevkine uyup uymadığına bakmadı. Sadece doydu. Ama içeride birileri yine aç kaldı. Semiren bedenlerin içinde sıkışan şey, işte keyifsiz olan sensin!
Bu yüzden yeraltına gitmek lazım. Bütün bunlardan uzaklaşıp, kaybolan keyfimi aramam lazım. Bedenimin içindeki mahkumu salıvermem lazım. Keyfi olmayanlara önerilir. Bahar firar planları için güç verir insana:)

7 yorum:

Bal Sultan dedi ki...

Nefis nefis nefis bir yazi! Eline saglik muhterem!

Bal Sultan dedi ki...

'tipki hazir hayatlari yasadigi gibi' kismina ozellikle bittim!

guguk kuşu dedi ki...

benim de kalbim ağrıyor fortunata bunun tek iyi yanı ağrıdığına göre hala yerinde olduğunu anlayabilmem. yoksa en kötü olan hala orda duruyor olması mı acaba?

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

harika bir yorum ... bravo elvanım.

Fortunata dedi ki...

Bal Sultan'ım, beğenmene sevindim:) Kocaman öperim yanaklarından!

Fortunata dedi ki...

Yok yok, kalbin yerinde kalsın Guguk Kuşu, ona ihtiyacımız var:)

Fortunata dedi ki...

Özlemişim seni Jale'm:)