29 Ocak 2011 Cumartesi

KAYBETTİĞİN BİR ŞEY İÇİN SAKIN ÜZÜLME; İYİ BİL Kİ, O KAYBETTİĞİN ŞEY, BAŞINA GELECEK BİR BELADAN SENİ KURTARACAKTIR... AY GECEDEN ÜRKMEDİĞİ İÇİN KARAN



Dün yeni evimizin parkelerini, lavabolarını seçmeyi başardık. İsveç Kralı azıcık uykuluydu ama o haliyle bile yeterince yardımcı oldu:) Asıl güzel tarafı da buymuş taşınmanın, yani manevi temizlik... "İlişkiler borsadaki kağıtlar gibi" benzetmesi yapmıştım bir zamanlar. Gerçekten de öyle. Evlenirken, boşanırken, ölümde, doğumda insanların gözünüzdeki değeri çok değişiyor. Bazıları için "hakkını verememişim şimdiye dek..." diye hayıflanırken, kimisi için de "vay be buna mıymış emekler..." diye üzülüyor insan. Bu yaşanmışlıklar her daim hayatında kalmıyor insanın; kalan da var, giden de. Tabii iz bırakarak.
Zor dönemlerde yardım almak konusunda ben hep çok şanslı olmuşumdur. Ve bu şansımı da yüzde seksen kendim yaratmışımdır. Hiç bir hediye gökten zembille inmiyor hayatlarımıza. Taşınmak da o hediyelerin bir kısmını alma anı aslında. İyi bir mimar bulabilmek, etrafınızdaki eşin dostun desteği, almak istediğiniz eşyalara uygun fiyatlara ulaşabilmeniz... vs vs. Bunların hepsi birer hediye. A bir de istemediğiniz halde gelen hediyeler var. Onların kabulü biraz zor... Yapmanız gereken benim denediğim gibi baktığınız noktayı değiştirmek. ( Nazmi Hoca amma haklıymış:)) O hediyeler karşınızdakinin gerçek yüzünü görmekle ilgili hediyeler. Nasıl mı? Yarım ağız "yardım lazım mı?" lafları mesela. Ya da "çok yoğunum ama ne zaman yardım lazımsa söyle lütfen" cümlesi. Bu hediyeler önce ok gibi yüreğine saplanıyor insanın. Sonra oh diyor içinden kazazede, oh ki ne oh. Ben bunu şimdi anlamasaydım kimbilir gelecekte bir gün nasıl bir süprizle karşılaşacaktım?
Attım tuttum ya sabahtan beri bana gelen hediyeler hakkında. Peki ben nasıl bir kağıdım borsada? Süprizliyim ben. Yardım istenmesini beklemem. Yapabileceğim, ucundan tutabileceğim bir şey varsa ve karşımdakine değer veriyorsam, gerekirse kendi önceliklerimden vazgeçecek kadar da salağım! Salaklığım anneme çekmiş. Kırılganlığım da anneme çekmiş:)) Keşke saçlarım, parmaklarım ve dudaklarım benzeseymiş ama kısmet; onlar babama çekmiş.
Ben kazazede, geçmişte yapılmış iyilikleri de, kötülükleri de unutmam, beslemem, bugüne gelmesinler diye kendi hallerine bırakır ve hocamdan aldığım ilhamla güne inanır, her sabahı yeni bir doğum sayarım. Ölü doğanı gömer, hayatta kalanla kahvaltımı ederim. Ben kazazede, bu taşınmadan edindiğim deneyimi, bir önceki taşınma deneyimimin yanına usulca koyar, kalbimin borsasında yükselen ve alçalan kağıtları sessizce seyrederim...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

insanları dostlukları ve sevgileriyle sınıyorsunuz. Aslında bunları derken bir ima var. Neyseki arkadaşınız değilim!

Yazıyım artık dedim, haykıra haykıra bitiremediniz.

Fortunata dedi ki...

Evet, iyi ki arkadaşım değilsiniz:)