24 Ocak 2011 Pazartesi

http://www.youtube.com/watch?v=prtEy37aScA


Odalar boşalırken tek tek, hiç kolay olmuyor gönlümün kırık olduğu anılara ve insanlara gülümsemek. Karşılaştığımız anlarda zoraki bir gülücük asılıyor yanağıma, çekiyor çekiyor yana doğru ve gülüyor"muşşş" gibi yapıyor dudaklarım. Bazıları inanıyor güldüğüme, ve bazıları inanmasa da neden bu zorlama gülüş diye sormuyorlar. Bana soru soramıyor insanlar. Korkuyorlar cevaplarımdan. Herkes içindeki öcüyü bende görüyor aslında, hepsi bu...Ya da gerçekten umursamıyorlar..
Odalar, dolaplar boşalırken Stella'nın dediğini yapıyorum; listeler çıkartıyor, az kullanılan veya yıllardır kullanılmayan eşyalarımı veriyor, atıyorum. Bazen çok zor oluyor... Özellikle babamın kıyafetlerini verirken boğazım acıyor. Sadece göz pınarlarımın değil, tüm yanaklarımın aylarca ağlamaya yetecek kadar yaşla dolduğunu hissediyorum. İçim dipsiz bir sarnıç. Artık bir yerden çatlasın istiyorum duvarlar, taşsın nereye kadar taşacaksa öfkem, kim boğulacaksa boğulsun!
Herkese kızgınım beni anlayamadıkları için. Bu taşınmanın sancısını; evimin değil, kalbimin odalarını boşaltırken çektiğim acıyı anlamadıkları için kızgınım. En çok da kendime kızgınım; anlatmayı başaramadığım için!
Kalbimin odalarını boşaltmak zor. Duvarlara astığım tabloların çivileri gibi, derin çivi izleri kalıyor yüreğimin odacıklarında. Fıskiye gibi kan sıçrıyor etrafa, gerçeği görmekte zorlanıyorum... Anı biriktirmenin, son kullanma tarihi geçmiş ilişkileri istiflemenin bedelini tek hamlede ödüyorum şimdilerde. Zaten taksit sevmem ki ben:)
Birgün kilo verirsem diye sakladığım kıyafetleri, ya merak eder bakmak istersem diye aldığım kitapları, haritaları bir bir paketlerken, birgün tekrarlanabileceğine ümitsizce inandığım anları da boşaltıyorum hayatımdan... Henüz hiç yaşamadığım, bilmediğim anlar için, henüz tanışmadığım insanlar için yer açıyorum kalbimin odalarında...
Yeni yemek odamıza karar verdik bugün İsveç Kralı'yla. Zar zor sığdırdık kutu gibi salonumuza:))) Ama çok güzel. Şimdi bu satırları, üzerinde yirmi beş yıldır yemek yediğim masadan yazarken fazlasıyla duygulanıyorum. Bu masada içilen şaraplar, Cahil Periler'in partileri, ilk sevgilimin bize yemeğe geldiği gecenin, nişan yemeğimin heyecanı... Bahçe ahalisi ile yaptığımız büyük toplantılar... Hepsi unutulmazdı. Yine de unutulmazlar. Onlar zihnimde, bu masada değiller ki!
Bütün bu karışıklıktan tek parça ve güçlü çıkacağıma inanıyorum. Kullanılmayan ilişkiler, eşyalar ve acı veren anılar olmayacak artık. Anlar biriktirmeyecek, anlar yaşayacağım. Melankolik ve aşırı hasaslaşan ruh halimin de, tıpkı mutlu zamanlarımda olduğu gibi ardında duracağım. Vedalardan, geride kalanlardan kaçamayız değil mi? Dün gece "bana cevap ver" diyerek açtığımda, Mesnevi'nin dediği gibi:
"...KAYBETTİĞİN BİR ŞEY İÇİN SAKIN ÜZÜLME; İYİ BİL Kİ, O KAYBETTİĞİN ŞEY, BAŞINA GELECEK BİR BELADAN SENİ KURTARACAKTIR... AY GECEDEN ÜRKMEDİĞİ İÇİN KARANLIKLARDAN KAÇMADIĞI İÇİNDİR Kİ NURLANDI, IŞIK SAÇMAYA BAŞLADI. GÜL DE O GÜZEL KOKUYU DİKEN İLE HOŞ GEÇİNDİĞİ İÇİN KAZANDI...

Hiç yorum yok: