20 Ocak 2011 Perşembe

http://www.youtube.com/watch?v=yz_R9-SIRGM&NR=1

Vallahi öyleymiş. Boşunaymış kavgalar, boşunaymış biri canına ettiğinde günlerce kasılmış omuzlarla dolaşmak. Bazen elime aynayı alıp "Elvan'cım günaydın!" demek geliyor içimden. Demiyorsam da zihnimde döndürüyorum bu sahneyi ve zaten böylelikle olduruyorum.
Kavgaya, itişmeye harcadığım enerjime şimdilerde çok yanıyorum. Unutmaya çalışırken ezilip büzülen kalbimin haline, dost bildiklerimin benimle işleri bitince nasıl kabalaştıklarını, nasıl kendi hayatlarına döndüklerini gördüğümde hissettiğim acıya yazıkmış. Buna da şükür. Ya hiç durmasaydım? Ya hayat bu kazanamadığım davalarla son bulsaydı?
Şimdi sarkacın diğer ucundayım. Bağırmanın beni sallayıp attığı yer suskunluk. Beni görmezden gelene, için için kıskanana, emeğim ve yapabileceklerim karşısında derin korkular besleyene cevap bile vermiyorum. Gülümsemek ve sıradan cümlelerle ilişkiyi sakin bir nefeste bırakmak en güzeliymiş. Dilerim bunu hep hatırlarım ve bunu bana öğretene şu an duyduğum kırgınlığın yerini tez zamanda minnet alır.
Hayatı hep istedikleri gibi yönetebileceklerini sananlar, benden size küçücük bir uyarı: öyle olmuyor:) Hayat tek iniş ve tek çıkış değil. Bitene kadar onlarca tepe ve onlarca çukur var inilip çıkılacak. Aynı ovada buluştuysak ya da bir süredir birileri tepede ve ben çukurun tam ortasındaysam bu böyle gidecek diye bir şey yok. Ama ben hayatın bilge cümlelerini hayata bırakıyorum, benim yaşamam lazım.
Bu hafta çok güzeldi. İçinde doğum, ölüm, yoga, alışveriş, heyecan, başlangıçlar ve sonlar vardı. Dolu dolu yaşanmışlığıyla benimdi. Susmayı deneyimlediğim bir haftanın tam ortasında kendimi kutluyorum. Nazmi Hoca'nın dediği gibi "dışarıdan gelecek bir onaylanmanın kölesi olmayacağım artık".

Hiç yorum yok: