5 Aralık 2007 Çarşamba

GERGİN İNSANLARIN KRALLIĞI: Masal sevgiyle yazılır, korkuyla değil.




İsa'dan sonra kimbilir sene kaç, güzel bir bahar sabahında tefrikalar halinde yayınlanan masallarla çalkalanıyormuş krallık. Uyanık magazin gazetecilerinden biri, kralın yasağını delerek anlatmak istediği herşeyi gün gün yayınlıyormuş köşesinde. Ama tüm haberleri, makale olarak değil, masal olarak anlatıyormuş. Ve böylece başı gövdesi üzerinde gülerek dolaşıyormuş meydanlarda.

Gel zaman git zaman Gergin İnsanlar Krallığı'nda dedikodular yayılmaya baslamış.. Yok prenses bir kurbağadan hamileymiş, efendim kraliçe aslında saray aşçının kızıymış!! Vesaire vesaire..
Fakat asıl ilginç olan kimsenin prens hakkında konuşmamasıymış. Hatta gazeteci bile tek bilgi edinememiş onun hakkında. Bu kez bambaşka söylentiler yayılmış ülkeye; aslında prens çoktan kaçmış, kral skandal olmasın diye bu durumu gizliyormuş. Başka bir dedikodu onun sakat olduğu üzerineymiş ve bir diğeri aslında prensin hiç doğmadığı, kraliçenin ise başını kurtarabilmek için erkek çocuk doğurduğuna dair yalan uydurduğu yönündeymiş.

Aslında işin aslı şuymuş; kimse prensi  görmemiş. Hatta kraliyet albümlerinde ve asillere ait tabloların sergilendiği salonda bile ona ait tek görüntü bulunamamış. Zamanla bu durum gazetecinin neşesini iyiden iyiye kaçırmaya başlamış. İşin komik tarafı sonunda kral bile kuşkulanmış olanlardan. Neredeymiş prens?

Kraliçeye gelince; O, hazırlıksız yakalanmış bu duruma. Bir kurbağadan hamile kalan ve doğurmak üzere olan kızının karnını saklamak zaten yeterince zor değilmiş gibi bir de prens problemi çıkmış !! Ne dediyse ne yaptıysa her şeyin yolunda olduğu konusunda kralı ikna edememiş, zavallı adam haklı olarak ısrar ediyormuş oğlunu görmek için. Bu duruma nasıl  çözüm bulabileceğini düşünen Kraliçe, zaman kazanmak istemiş ve sormuş: 

- Prensi gördüğünüzde sizi kandırmadığımı nasıl anlayacaksınız majesteleri? Son karsılaşmanızda siz 45, O ise 12 yaşındaydı.

Kral bu soru karşısında bunalmış, sıkılmış, terlemiş ve hatta biraz utanmış. Nasıl olup biricik veliahtını onca yıl görmeden yaşadığını anlayamamış..

Uzatmayalım. Kral ve kraliçe ailelerinde herşeyin yolunda gittiğini halka göstermek için büyük bir davet vermekte anlaşmışlar. Tabii tüm bu karmaşaya sebep olan gazeteci de gelecekmiş. Hatta yemekleri yine aynı gazetecinin iddialarına göre kraliçenin babası olduğu söylenen sarayın baş aşçısı pişirecekmiş.

Davet gecesi gelip çatmıs. Olağanüstü şamdanlar ve kristallerle bezenmiş yemek odasında çıt çıkmıyormuş. Yerlere kadar uzayan ipek masa örtüleri ve üzerindeki meyvalar en başarılı ressamları ağlatacak kadar göz kamaştırıcıymış. Sadece müzisyenlerden gelen ses ve hafif bir rüzgar dolaşıyormuş sarayda. Herkes susmuş ve nihayet genç adam görünmüş kapıda..

Nefesler tutulmuş, bütün periler kalpleri ezilerek bakmışlar prense. O inanılmaz yakışıklıymış, bir masal kitabından fırladığına yemin edecek yüzlerce tanık bulunabilirmiş. Hatta Grimm Kardeşler onu görse kesinlikle masal yazamazlarmış! Varlığı gerçeği masal, masalı gerçek yapacak kadar güçlüymüş!

Kral ve Kraliçe hemen ayağa kalkmışlar. Genç prens masanın ortasındaki gösterişli koltuğa oturtulmuş. Müzik hızlanmış, yemek servisi başlatılmış ve krallıktaki en güzel şaraplar tüm davetlilerin susuzluğuna sunulmuş. Herkes mutluymuş. Tabii en çok kral sevinmiş olanlara çünkü hem zeki hem de inanılmaz sağlıklı bir veliahtı varmış! Geçen her dakika prense olan hayranlığı arttırmış.

Nihayet gece sona erdiğinde davetliler tek tek kralı ve ailesini selamlayarak ayrılmışlar saraydan ve müzisyenler yavaşça süzülmüşler geceye. Bütün hizmetliler usulca çekilmiş. Salonda sadece kral, kraliçe , prenses , prens ve aşçı kalmış.
Kral oğluna soramamış bunca yıl neredeydi diye çünkü anlamış; onu iki savaş arasında bir fetihte kaybedip bunca yıl izini sürmediğini. Ve prenses kafası bambaşka yerlerde, eli karnında hıçkıra hıçkıra ağlarken (çünkü salatasında bir kurbağa bacağı görmüş!) öğrenmiş aşçılarının, kral olmaktan sıkılıp damadının sarayına yerleşen dedesi olduğunu. Üstelik bebeğinin babasını (!) pişirdiğini de o an anlamış! 
En son kraliçeye gelmiş sıra, bütün anneler gibi sadece gülümsemiş.. Kızına yaklaşmış, onun uzun saçlarını okşayarak şöyle demiş:

- Aylardır seni izliyorum. Ümitsizdin.. Ve zavallı bir çayır kurbağasından kendine koca yaratmaya çalıştın. Asıl ihtiyacın aradığın aşkın sıradan bir adamda olabileceğini anlamaktı. Yapman gereken şey  ise onu gördüğünde tanımak için kalbini açmak. Üstelik hamile değilsin, su patlayacak gibi görünen karnının, kendine söylediğin yalanlarla şiştiğini biliyor olmalısın değil mi?
 
Sonra krala doğru yürüdü, elini kocasının elinin üzerine koyarak:

- Sen sevgili kralım , ailenin bu sarayda yaşadığını ve son on yılı bu masaldan çıkmak için debelenerek geçirdiğini sanırım gördün. Bunu bir tek oğlumuz başardı. Kızımız bulduğu bütün kurbağaları öpmekten yorgun düşerken , oğlumuz gerçek bir kahraman gibi davrandı. Uzun zamandır senin masalına dahil olmadığından, onu büyürken izleyemedin. Ama bu genç adam kesinlikle senin oğlun. O kendi masalı için mücadele etti ve inan çok sabırlıydı.

Derin ama cok derin bir sessizlik olur. Herkes kendi içine bakar ve gördüklerinden korkar... İşte o an uzun yıllardan sonra gerçek bir aile olarak ilk defa ortak karar alır ve bir daha asla yüreklerindeki derin kuyulara bakmamaya, bunun yerine sevdiklerinin gözlerinde kaybolmaya karar verirler.

Bütün aile yaşananların sarsıntısı ile birbirlerine sarılmışken perdenin arkasında bir gölge belirir. Hep birlikte olmanın ve birbirlerini keşfetmenin sevincini yaşadıkları anda, kral gazeteciyi fark eder. Onu tamamen unutmuştur! Aşçı kral koşarak mutfaktan dev bir tencere getirerek gazeteciyi içine hapseder. Aslında acele edip baharat koymayı unuttuğundan keyfi kaçmıştır. Çünkü krallıkltaki tüm gazeteciler tatsız tuzsuzdur!

Krallığın tüm üyeleri masalın son sayfasından dışarı çıkarlar. Ve kendilerine ait daha mutlu masallar yaratmak üzere koyu bir sohbete dalarlar. En son kraliçenin sesi duyulur:

- Hoşçakal baba, yemek bir harikaydı!!

Masala dair Son sözler....

1: Kendi masallarını arayanlar eğer dürüst davranmazlarsa prenses gibi şişerler! Çünkü masal yaratmak demek yalan söylemek değildir. Çocuklar yalanı kokusundan tanır.

2: Kurbağaları boşuna öpmeyiniz, asla prense dönüşmedikleri gibi öpücük sıvısından çok rahatsız oluyorlar!

3: Hiç kimse içine doğduğu masala mecbur değildir, bakınız prens nasıl cesur davrandı.

4: Baharat gerçekten uygarlığın bize bir armağanı mıdır? Evet aynen öyledir!

5: Annenizin kraliçe olmadığını düsünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

6: Ve bahse girerim babanız bir kraldır!

3 yorum:

Adsız dedi ki...

anlatışını dinledim sanki, okumadım inan.. Anlattın ben de dinledim. zaman zaman sesindeki esrarengiz kısılmayı ve zaman zaman gözlerindeki o gizemi izledim, ve bilgelik akan anlamın ağzından bal gibi damlayışına bayıldım.dinlediğim en güzel masaldı.. teşekkür ederim birtanem.

No More Virgilius dedi ki...

Kurbağaların bile severek okuyacağı bir masal...
Teşekkür ederim haberdar ettiğin için, didaktik bir shrek havası olsa da, keyif verici... ve tabii düşündürücü... çok sevdim.

Long John Silver...

Fortunata dedi ki...

"Beğendim" yerine "sevdim" kelimesini seçmene memnun oldum. Didaktik olduğu konusunda çok haklısın. Fakat ben bu masalı yazdığımda Shrek daha meydanda yoktu! Ama şimdi tekrar okudum da gerçekten bir Shrek tadı olmuş:))