Benim yaşadığım ülkenin adı Kostantinopolis, evim yani kulemiz krallığın upuzun bir kıyısının(eskiden buraya "körler ülkesi" anlamına gelen Khalkedon denilirdi) hemen ucunda. Evim dediğim onaltı katlı bir kulenin üçüncü katı. Adım Rapunzel. Ama bu masal son bir yıldır bizim kulenin altıncı katında yaşayan Prenses Eda Liza için:
Söylediğim gibi onaltı katlı bir kulede yaşıyoruz, çünkü 21.yüzyılın krallıklarında ve özellikle bizim krallıkta araziler iyice azaldı ve derebeyleri topraklarını Pontus Krallığı'ndan gelen inşaat firmalarına satmak zorunda kaldılar. Artık kölelik yok bu topraklarda, insanlar özgür. Bu durumda derebeylerinin özgür köleleri var ve hepsi kocaman kulelerde yaşıyorlar, tıpkı bizim gibi. Yine de özgürlük maalesef beklenen mutluluğu getirmedi kulelerimize. Mutluluk hala bir ejderhanın kanatlarında. Nereden mi biliyorum? Görüyorum.
Bu ejderha; denizin derinliklerinden, rüzgarın taşıdığı bulutların ardından ve bir de küçük prenseslerin gözlerinin içinden bana hala gülümsüyor. Son bir yıldır Eda Liza adındaki hani şu bizim altıncı katta yaşayan ufaklığın gözlerinin içinde! Fakat bu bir sır, belki sadece annesi ve babası biliyorlar.
Bizim kulede Prenses Eda Liza kadar ilginç olmasa da başka ölümlüler de yaşamakta ama 12. kata kadar. Diğer katlarda oturan; Hobbitler, Elfler, Okyanus Perileri ve Orman Perileri ölümsüz. Zaten onların daireleri çoğu zaman bulutların arasında kayboluyor ve asansör kullanmadıkları için neredeyse hiç karşılaşmıyoruz.
Mesela birinci katta Pamuk Prensesin üvey annesi (hala elma işinden vazgeçmedi ve Fethiye'de elma yetiştirmeye devam ediyor) ve seyisi,
İkinci katta Külkedisi'nin büyük ablası ve Çizmeli Kedi,
Üçüncü katta Kibritçi Kız (o artık bir anne), Selçuklu Prensi ve Rapunzel (bu benim; saçlarım artık çok uzun değil ama her ihtimale karşı kesmiyorum:),
Dördüncü katta Trakya Markizi ve ailesi,
Beşinci katta Uyuyan Güzel(maalesef artık uyanmaz diyorlar!!),
Altıncı katta Prenses Eda Liza ile Orta Avrupa'nın soylularından olan annesi Leydi Agi ve babası Piri Altuğ Reis,
Yedinci katta elbette Yedi Cüceler (felaket gürültü yapıyorlar!),
Sekizinci katta ...
Diye devam ediyor.
Ah bir de onikinci kat var ki orada Gargamel yaşıyor. Bütün şirinleri yedikten sonra sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış olarak!!
Bunları anlatmamın sebebi Prenses Eda Liza'nın ve benim nasıl bir kulede yaşadığımızı daha iyi hayal etmenizi sağlamak. Tabii ondan da bahsetmeliyim biraz; bu küçük kız Karlar Kraliçesi kadar güzel ve en az onun kadar soğuğa dayanıklı, Okyanus Perileri kadar sevecen ve kedilerle konuşabilecek kadar da becerikli! Üstelik henüz bir yaşında!!
Hayatı boyunca yaşadığı krallıktan ayrılmaya cesaret edemeyen yetişkinlerle kıyaslayınca daha şimdiden onun bir gezgin olduğu söylenebilir. Orta Avrupa'da doğan bu küçük prenses, henüz yeryüzündeki ilk yılını doldurmadan defalarca metal kuşlarla uçmuş ve hatta hiç korkmadan Akdeniz sularında seyir yapmıştır. Eee ne de olsa O Piri Altuğ Reis 'in kızı değil mi?
Hani şu size bahsettiğim ejderha var ya, ben onu 29 Kasım akşamı Prenses Eda Liza'nın penceresinin önünde gördüm. Benim için çok kederli bir akşamdı, hayatta mutlulukla ilgili ne kadar az şey kaldığını düşünerek tekbaşıma oturuyordum. Onu almaya gelmişti ejderha, çünkü o gün Eda Liza tam bir yaşına basmıştı. Bu koskocaman yeşil ejderha açık olan pencereden girdi, Eda Liza'yı sırtına attı ve tam havalanacaklarken ben kuyruğundan yakaladım!
Neyse ki beni fark etmedi :) Öylece gökyüzünde süzülmeye başladık. Denizlerin, sarayların üzerinden geçtik. Boğazdaki balıklara ve hatta yıldızlara kadar krallıkta seyredilmedik güzellik bırakmadık. Bir ara yorulduk ve Topkapı Sarayı'nın bahçesine indik. İşte o an beni gören ejderha önce kızdı ve sonra alevler püskürterek kovalamaya çalıştı. Ama anladı ki korkmuyorum ben, kaçmadım!
Mutluluğun binbir maskeyle gelebileceğini biliyordum..
Tanışma faslını geçtikten sonra hep birlikte portakal sularımızı içtik ve Eda Liza'nın son zamanlarda çok hoşlandığı çiçek şeklindeki kurabiyelerden yedik Allahtan cebimde iki üç tane vardı!
Sonra sabaha kadar krallıktaki parkların üzerinden uçtuk, Salacak'tan gündoğumunu seyrettik. Pembe ve mavinin tonlarıyla boyanmış kocaman bir tabloya benzeyen gökyüzünün altında, minicik elleri ve içinde ejderha gülen gözleriyle, hem Asya'ya hem de Avrupa'ya hakim edasıyla şu küçücük prenses acaba farkında mıydı bir ejderha ile bütün gece uçtuğumuzun? Onun, hafızasında olmasa bile kalbinin bir yerlerinde hep derin bir mutluluk kalmasını diledim bu ana ait. Birgün ihtiyacı olursa yüzünü aydınlatacak küçücük bir tebessüm.
Güneş doğmadan az evvel yavaşca ejderhanın sırtına bindik ve eve döndük. Önce Eda Liza'yı yatağına yatırdık, daha sonra ejderha büyük bir nezaket göstererek beni evime bıraktı. Vedalaşırken bir an anımsadık ki, biz galiba bir yerlerde tanışmıştık yıllar önce...
Kızkulesi'nin iskelesinden denizi seyrederken karar verdim olanları yazmaya çünkü Prenses Eda Liza büyüdüğü zaman 29 Kasım gecesini hele hele 30 Kasım sabahını anımsasın istedim. Bu benim onun için yazdığım ilk metin. Yazma sebebim ise onun henüz çok küçük olması. Yoksa biliyorum ki, O gerçekten cesur bir kız ve büyüdüğü zaman daha pek çok masalın ve elbette pek çok mutluluğun kahramanı olarak yaşayacak.
Ben mutluluğu özlediğim zamanlarda gözlerimi sımsıkı kapatıp ejderhaların varlığına inanmaya devam ediyorum. Eğer daha somut birşey istersem koşarak kulenin altıncı katına çıkıyorum ve Leydi Agi ile Piri Altuğ Reis'e hızlıca merhaba diyerek gözlerinde ejderha saklanan Prensesi sımsıkı kucaklıyorum:)
Ejderha ile geçirdiğimiz gece için ise kendisine daima minnet duyacağım.
Mutlu Yıllar Majeste
Üçüncü katta yaşayan Rapunzel...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder