29 Eylül 2024 Pazar

DAM KEDİSİ VE BEN




Bana herşey ve her şeyin sebebi bile gösterilse şimdi, artık bende bunları beğenecek hal, Hızır'a "haa" diyecek hal kalmadı. Aşırıya kaçtığımı biliyorum ama kaçabileceğim başka bir yer de yok. Aşırılık zaten bundandır.

                                                                                                     Öyle miymiş?, Şule Gürbüz


İyi Pazarlar,

Dün Kel Kör Karga bugün Dam Kedisi ise konum, niye dersin sen şimdi. Öyleyse dinle. Dikkate aldığım, kutsal bellediğim tek emir kipi "oku" dur. Bundan mütevellit epeyce okumuşluğum da vardır. Ancak kitapların eriştirdiği yerden etrafa bakınca insana iyi gelen tek şey göğe yaklaşmışlığı olsa da bu hal bir kaynaşmışlık değil... Bir o kadar  fenalık hissi veren ise asıl olana daha çok yol olduğunu farketmek. Kalan yolun yolcusu olmaya adaysan kitabı kalemi bırakma zamanıdır. Bundan böyle kitap lazım değildir. Kendin sandığın şeyi ararken, aradığının dünyevi düzlemde bulunamayacağına aymak için gerekliydi kitaplar ama işlevlerini tamamladılar. Bütün o okumaların ulaştırdığı yerde durduğun an fazla öfkelenmemek lazım, zira her bir kitap gerekliydi. Bizden öncekiler de aynı yolları yürüdüler. Ama hepsinin sırra kadem bastığı, yazmayı okumayı bırakıp hiç olduğu an vardı. Öyle ki sonrasını bilmiyoruz... Yedi Uyurlar uyandıktan sonra ne oldu? Bilmiyoruz. Şems kuyuya atılmıştı ama öldü mü? Emin olamıyoruz. 

Velhasıl okumakla olmayacağını anladığım noktada okumaya değer bulmadığım her kitabı daha ilk sayfalarında bırakıp yüzümü güneşe, aya, ağaca, denize döndüm. O zaman anladım ki okumak ve doymak diye anlatılan bildiğimiz okumak ve doymak değil. Sofra da zaten çorbayı, ekmeği koyduğumuz yer değil. 

Belki bu yüzden sarmaşığa, kargaya, kediye, börtü böceğe daha sardırır, onlardan kendimi ayrı tutmaz oldum. Kendini daha fazlası zannedenle de aynı sebepten aram açıldı.

Şimdi izninle Dam Kedisi'nin bende uyandırdığı hayreti anlatacağım.

Aylardır her pencereyi açışımda gözleri bendeydi. O beni görüyor, ben ona bakıyordum. Dayım hastaydı, istesem de baktığımı net göremiyordum. Kalbime ölümün gölgesi düşmüştü, içimde uzanmış ölümler kımıldanırsa diye telaşlıydım. 

Her akşam perdeyi kapatırken orada bekliyor ve sabah pencereyi açtığım an sese geliyordu. Sonunda ona ufak tefek yiyecekler atmaya başladım. Çok güzeldi. Erkek. Sarı siyah alacalı upuzun tüyleri, kehribara çalan yeşil gözleri vardı. Mecbur bırakılmadıkça miyavlamıyordu. Bağırmak, yalvarmak fıtratında yoktu, sadece dikkatlice bana bakıyordu. 

Sonunda ona baktım ve gördüm. Ona özel mamalar sipariş ettim ve insana özgü isim verme hevesiyle Dam Kedisi dedim.  İki lokma verdim diye benden evvelki varoluşuna saygımı büsbütün yitirdim.  Onun, hikayemin güzel bir parçası olduğuna inandım. 

Oysa Dam Kedisi'nin minneti değil, sadece kesintisiz bakan bir çift gözü vardı.

Haftalar geçiyor, perde rutinimiz oturuyor ve artık sorumluluğa susamış ruhumun serinliği  Dam Kedisi oluyordu. Böyle böyle günler ilerlerken, bir süre şehir dışına gidince,  döndüğümde orada olur mu diye endişelendim. Fakat oradaydı, gitmemişti. Güneşlendiği, uyuduğu ve beni beklediği yerde, karşı binanın müştemilatının damındaydı.

Birkaç defa yiyeceğini diğer kedilere, hatta son birkaç gündür de yavaş ve isteksiz hareketleriyle martılara kaptırdığını fark ettim. Beton bölümde hiç durmayarak, saç damın ucunda oturmaya başlamıştı. Sacın ortasına bile atsam yemeği kokluyor ama olduğu yerden kımıldamıyordu. İçim bir tuhaf oldu, gözleri mi görmüyor diye telaşlandım. Ertesi gün daha önce yemeğini attığım beton kısma düşen beton parçalarını gördüm. Kim körmüş? Kedi mi? Ben! Ben!

Dam Kedisi çatıdan dökülen beton parçalarından uzak durmayı biliyor, güvenli alandan bir lokma yemek uğruna çıkmaya değmeyeceğini bilip,  benim bunu görmemi bekliyordu!

Kim kör, kim bakan, kim gören? İşte hayat kitabı insanla böyle konuşuyor. Kel Kör Karga yolluyor, olmadı karşı evin müştemilat damına bakmakla görmek arasındaki farkı anla diye Dam Kedisi'ni koyuyor. Dilsiz Kullar şiirli bir yerden susarken, insanın gürültüsü her an daha anlamsız geliyor.

Ben okumaya devam ettikçe bir vakitler çok sevdiklerimle aramdaki mesafe hızla açılıyor. Bu ucunu kaçırmama ramak kalan yalnızlık dörtnala koşan at gibi, içimden dizginlemek gelmiyor. 

İyi Pazarlar





Hiç yorum yok: