Dün ciddi ciddi şeyler yazmıştım ya, hani bi de uzun oldu, bugün öyle yapmayacağım. Şöyle ninem gibi örttüm dizlerimi, aldım kahvemi, bakalım size ne çıkar bugün benden.
Bir zamanlar, epeyce gençken sadakat denilen şeye haddinden fazla inanırdım. Hayatta her şey kabul edilebilirdi de sadakatsizlik ve samimiyetsizliğin katiyen oluru yoktu.
Neyse, buradan bağlayacağım yer eski kocaman, ki o zaman sevgilimdi, sadık kalayım derken kendime nasıl ihanet ettiğime dair ufak ufak hikayeler anlatmak.
LONDRA, KILBURN'DE BİR CAZ KULÜP.
Bir tane Türk arkadaşım olmuştu Kilburn'de, Demet. Son aylarımda ev ve iş bulmamda Leyla ile ikisi bana çok yardım etmişlerdi. E tek Türk dedin, kim o zaman Leyla dediğinizi duyar gibiyim. Leyla Kürt'tü.
Neyse, bu iki dünya güzeli kadın sayesinde yeri geldi karnım doydu, yeri geldi coştum eğlendim. İkisi de guy sever cinsten olduğun bana ömrü hayatımda henüz tekrarı olmamış güzellikte geceler yaşattılar:))) Ama nedense Arda Türkiye'de bekliyor diye hep ipimi kısa tutarlardı. Nihayet Londra günlerimin sonuna geldiğimde Kilburn'deki en sevdiğimiz kulübe gittik. Şehre veda turlarımın sonuncusu için giyindik, süslendik ve hınca hınç dolu mekana girdik.
Biliyorum bu hikayeyi anlatmıştım. Olsun, yine dinleyin.
Müzik inanılmazdı. Sahnedeki trio ortalığı yıkıyordu. Kocaman mekanda müziğin yarattığı büyüyle salınan insanlar dışında gerisi görünmez olmuştu. Neyse, işte o gece hayatımda gördüğüm en çekici birkaç adamdan ilkiyle karşılaştım. İlk göz göze gelişimizde güzel içtim, müzik de nefis, kesin fantezi yapıyorum dedim. İkincisinde ay ne güzel gülüyor bu ama oldu. Sonra adam kayboldu! Birkaç dakika geçti geçmedi barda yanımdaydı! O akıllara zarar gülümsemesi kırk santim ötemdeydi. Kaçacak yerim kalmamıştı, aman ne üzücü! Kasmaktan aşırı yorulmuş benden de nihayet dev bir gülümseme çıktı! Bişiler konuştuk galiba ama vallahi hatırlamıyorum. Sis bulutunun içinde gibiydim. Müzik falan da gitti o arada. İnsanlar etrafta mıydı? Kimbilir? Bir süre sonra gidelim dedi galiba. Nereye demedim. Gayet mantıklı geldi. Sahiden gidelim ya dedim içimden. Vallahi sıkıldım bu namuslu hayattan tadındaydım. Hem adamın güzelliği öyle anlatılır cinsten değildi. Müzik, mekan ve içki eminim çok etkilemiştir de, yine de gördüğüm ilk yakışıklı adam değildi. Üstelik zenci fantezim olmadığı gibi hafiften de itici bulurdum siyahi ırkı. Fakat nedense bu adam gülünce çok güzelleşiyordu. Aladdin'in cini gibiydi vesselam.
Gidecektim yani. Kararımı verdim. Ceketimi aldım ve benden yaklaşık otuz santim uzun aşırı çekici adamla taburelerimizden kalktık. Daha adım atamadan Demet dibimizde bitti. Yapıştı koluma. Tanımadığım adamla nereye gidiyordum. Zaten ertesi gün uçağım vardı. Sapık mı, katil mi ne olduğu belli mi ki? Eşşek gibi içmiştim ( ki ayıktım ). Derkennnn, ben o güzelim adama so sorry demek zorunda kaldım. Cevap da aşırı cool idi it's ok.
Londra'da işler böyle yürüyordu, sahiden it's ok idi abiye.
Ama bunca yıl sonra anlattığıma göre it is not ok idi bana. Sevgili Tuna'nın dediği gibi ayağına gelen topa vurmalı insan, sonra o top içine dert oluyor:)))
Alacağın olsun Demet!
BODRUM, SANAYİİ
Henüz rahmetli kocamla sevgiliyiz. Birkaç ay içinde nişanımız olacak. Bodrum civarındaki antik kentleri gezmeye ikimiz de bayılıyoruz. O gün de rotamız Labranda ama arabaya bişi olmuş, tam yola çıkacakken motordan sesler gelmiş ve seyahati iptal edip soluğu sanayiide almışız.
Normalde Arda kendisi halleder bu işleri fakat o gün bende katılmışım. Arabayı bırakıp, Çakır Ali'de köfte yeriz demişiz.
Neyse, adamlar arabaya baktılar, evirdiler çevirdiler ancak net bir şey diyemediler. Sonra bi de bişi abi baksın denildi. Arda ve ben taburede oturmuş çay içiyoruz. Vaktimiz var mıydı? Vardı tabii, Bodrum'da zamandan bol ne vardı ki? Hele de ikibinlerin başında!
Hah bişi abi geliyor dedi çıraklardan biri. Başımı sağa çevirdiğimde gördüğüm şey inanılmazdı! İnsan mıydı o bize doğru yürüyen? Bak sahiden uydurmuyorum. En az 1.80 boyunda, kıçında soluk mavi yağlı lekeli bir jean, ayağında sandaletler, üzerinde yeşil bir t-shirt ile saçları neredeyse bir numara yemyeşil gözleri bize doğru gelen ilah, pardon tamirci!
Yemin ediyorum filmlerdeki gibi oldu, elimdeki çayı neredeyse döküyordum:))) Arda da baka kalmıştı. Abiyi al, Hollywod'a koy, Kevin Costner falan hikaye.
Neyse, ustalar muhtereme durumu anlattılar, dinledi ama konuşmadı. Ben de bayağı gözlerimi diktim bakıyorum buarada. Arda hadi Elvan biz kaçalım diyor fakat bende iştah falan kalmamış. Tamamen önümdeki efsaneye fokuslanmış duruyorum. Arda da eşşek değil tabii anladı adamı seyrettiğimi. Neyse ki hazımlı ve sakin bir tip olduğundan, zaten evlenme sebebim de bu lord tavırları olmuştur, beni oradan nazikçe çıkartmayı başardı.
Çakır Ali'ye gittik ama ben artık köfte değil, o az evvel gördüğümüz tamirciyi istiyordum!!! Gel gör ki Arda'ya da söyledim. Dedim ya o zamanlar bunu bile sadakatsizlik sayıyordum. Arda ne dedi? Haklısın canım, adama ben de baka kaldım, neydi sahi o!
İşte ömrü hayatımda bi de tamirci fantezim olmuştu kenara yazılacak. Olgun ve asil ruhlu sevgilim olaya centilmence el koyunca köftemi yiyip paşa paşa evimize döndük elbette. Ya Arda olmasaydı sorusu da kaldı cebimde.
Ulen Arda, kulakların çınlasın Pazar Pazar:)))
Devamı haftaya Pazar belki:)))