13 Mart 2021 Cumartesi

YENİ BİR KÜÇÜK KARA BALIK OKUMASI

 


Bazen, özellikle de yaşamaktan, hayatımı değiştirmekten çok korktuğumda cenazemi hayal ederim. Delice değil mi? E deliyim zaten:) Boğazın kıyısında bir camii var mesela, onu çok seviyorum. Zahmet olmayacaksa, eğer herkes aşırı yaşlanmamışsa son bir boğaz gezmesi güzel olmaz mı? Hem yakında iyi bir balık lokantası var, bana hoşçakal dedikten sonra ruhum için iki duble içilirse memnun olurum. Zira benim inancıma göre artık bedensiz olacağım ve bir daha rakı içemeyeceğim. Dua mı? Sakın! Yani sizin inancınıza uyuyorsa kendinizi rahatlatmak adına elbette okuyun ama lütfen mezarımın başında veya evimde cümbür cemaat değil. Yeri gelmişken ne tavuk pilav severim, ne de helva delisiyim. Belki Konya'da, tekkede Adnan ruhuma huzur olsun diye ufak bir yemek verir, o yeter bana. 

Şu yukarıdaki fotoğrafım var ya, yakalara da bir şey takılacaksa onu seçiyorum. Bana bakmayın, hiç olmazsa bir kez olsun benimle aynı yöne bakın. İnsan asıl o zaman sevildiğini hissediyor; birlikte aynı yöne baktığımızda.

Ben yaratıcıyı en çok denizde ve rüzgarda hissederim. Çünkü ovaları bilmem, dağları bilmem.... Herkes kendi alfabesiyle okuyor yaradılış şiirini. Benim alfabem de bu: deniz ve rüzgar.

Neden? Çünkü ilk kitabım Küçük Kara Balık. Zihnime, kalbime atılan ilk tohum. İyi mi, kötü mü bilmem fakat bana uymuş. Bizimkiler hayat planında ne yapmam gerektiğini sezmiş olmalılar ki bana bu kitabı seçmişler....

Kitap büyük denizleri hayal eden küçük bir balığın dereden ayrılıp yollara dökülmesini anlatır. Ne aramaktadır? Derede olmayan, yetmeyen nedir? Kendini arar tabii ki. 

Samed Behrengi bir devrimci masalı yazmıştır, evet. Ama masalın öyle çok katmanı vardır ki, içine inanç, sevgi, varoluş sancısı ve maceraya kadar hayata dair ne ararsan ince ince işlenmiştir. Bana sorarsanız ne yapın edin ilk baskısını bulun derim. Çünkü bu kitaba anlam katan Mehmet Sönmez'in eşsiz resimleridir. Ben kendisini şahsen tanırdım ve çok severdim. Olağanüstü yakışıklı, denizler gibi derin, sessiz bir adamdı. O kadar sessiz ki, sesini anımsayamıyorum. Raşit'in Kahvesi'nde Nevra teyzelerle otururdu hep. O yıllarda Hümeyra ile sevgililermiş ama ben ikisini yan yana hatırlamıyorum. Sanki onun sandalyesi hep azıcık ayrıydı diğerlerinden. Kesinlikle özel biriydi, tıpkı Samed Behrengi gibi.... Ve tabii çeviri de çok önemli, çevirinin de İlknur Özdemir olmasına özen gösterin.



Fatma teyze beni dereden tuttuklarını söylerdi. Çünkü nasıl doğduğumu merak ederdim. Onlar da seni dereden tuttuk, eve getirdiğimizde küçük bir kız oldun derlerdi. Elbette inanırdım. hele hele Küçük Kara Balık okumaya başladıktan sonra bu fikir iyice mantıklı  gelmeye başlamıştı. Çünkü masalın sonunda gözüne uyku girmeyen ve sabaha kadar büyük denizleri düşleyen küçük bir kırmızı balık vardı. İşte o ben olmalıydım! Gerçi kardeşim doğduğunda azıcık kafam karışmıştı. Onu neden dereden tutmamıştık?!Neyse.

Hayatımın farklı dönemlerinde defalarca okuduğum bu masalı, kırk yedi yaşımı sürerken bambaşka bir gözle okuyorum. 

Hayat bir tek maceradan ibaret değildir. Keşfedilecek bir tek büyük deniz yoktur. Arayış hiç bitmez. Defalarca vazgeçilir ve defalarca yollara düşülür. İnsan olmak başlı başına büyük bir maceradır ve her şey cesaret etmekle başlar. Canavarlar ( korkularımız ), tutsaklıklar, yaralanmalar, kayıplar hep olacaktır. Bu yolda kazançlar ve kayıplar ardışık sayılar gibi dizilir; hep bir anlamı vardır biz o an okuyamasak bile..

Kesinlikle eminim ki ben masalın sonunda uykusuz kalan küçük kırmızı balığım ve kesinlikle biliyorum yolumda canavarlar, telaş, yara ve bere var. Ve evet, şunu da kesinlikle biliyorum bir kez daha deri değiştirmem gerekecek. Kim demiş sadece yılanlar deri değiştirir diye? 

Bu yazı çok uzar... Burada tamamdır o halde. Kırgınlıklarımı sıyırıyorum bugün, bırakıyorum yeni ayın ucunda sallansınlar. Kovacs  da söylesin o zaman

https://rsvid.info/kovacs-cheap/t6nOZrhz0JTSrrM.html

Hiç yorum yok: