21 Mart 2021 Pazar







Bugüne dair niyetim dün başladığım Artemisia hikayesi üzerinde çalışmaya devam etmek. Biterse ne güzel, Pazar okuması olur meraklısına. Bitmezse de kusura bakmayın, dün ülkede olanlardan sonra bir amiralin bile yaşananları hazmetmeye ihtiyacı var...

Bu sabah çok ilginç bir şey oldu, zihnim durduk yere savruldu ve olasılıklar evreninde aslında hiç davet edilmediğim bir yere gittim. Kahvemi de şu hayatta bana bir fincan kahve ikram etmemiş biri pişirdi! Ona ait mekanın penceresinden şehri seyrettik. Kısacık bir an gezegendeki, ülkemdeki, sokaklardaki derin acıyı bıraktım. Daracık bir zaman diliminde olduğumu bilerek, aidiyet hissi aramaksızın öylece bilgeliği seyrettim pencereden. Kentin koruyucu azizesini selamladım. Bizans'ın neden altın kent olduğunu anımsadım. Son bir yudum aldım kahvemden, sonra geldiğim gibi döndüm bildiğim evrene.

Tekrar evimde, haftaya bu kadar yakından göremeyeceğim ıhlamur ağacımın kıyısında yağmuru seyretmeye başladım. Ard arda  balkona geldi beslediğim kediler. Hepsi ıslak, üşümüş ve açtı. Düzenli baktıklarım dışında bir de yaralı olan vardı aralarında.  Başının sağ tarafından darbe almıştı... İçim sızladı... Ona yemek vermek dışında ne gelirdi elimden? Bir sokak kedisini yakalamak, kutuya koymak öyle zordur ki... Hele yaralıysa, korkmuşsa.

Annem çok merhametli olduğumu söyler hep. Bazen düşünüyorum benimki sahiden merhamet mi? Yoksa kibir mi? Emin olamıyorum. Kendimi bildim bileli herkese ve her şeye yetebileceğim yanılgısı içindeyim. Ağaçları, hayvanları, çocukları hatta koca koca adamları, kadınları kurtarabileceğimi sanıyorum. Uğraşıyorum da, ama ya sonra? Sonrası dev bir yenilmişlik, ucu bucağı kaçmış  yorgunluk, sonsuz bir yıpranmışlık...
Peki şimdi sıcacık evimde kahvemi içerken, dışarıda yaralı, korkmuş bir varlık olduğunu bilerek nasıl tamamlayacağım günü? Nasıl sindireceğim içime canın cana kıydığı bir coğrafyada yaşamayı? Bilmiyorum.... Bilmediklerim üst üste sıraladığım taşlardan yükselen bir duvar, beni günden güne daha da yalnızlaştırıyor. Merhamet, yetersizlik, çaresizlik, yorgunluk... Yamalı elbise gibi ruhum, pek çok yerinden sökük... 

Sabah geçtiğim solucan deliğine baktım az evvel, kapanmış... Ne zannediyordum ki? Bu hayatta ne olduysa diğerinde de beş aşağı on yukarı aynısı olmayacak mıydı? 

Bugün yağmurlarla gelen ekinoks, döngüleri mümkün kılan güç, yeni bir seneyi başlatan kadim varlıklar bir araya toplansınlar ve hem içimdeki, hem gezegendeki acıyı dayanılır, kabul edilebilir kılsınlar istiyorum. Beni benden başkası bu sonsuz kibrimden, bitmeyen savaştan kurtaramaz çok iyi biliyorum...

Lütfen.

* Jasmin, bu fotoğrafı sen çekmiştin. Hala en sevdiklerimden biri. O muhteşem Galata günümüzden...  Ama sene kaçtı? 2006?





Hiç yorum yok: