28 Haziran 2017 Çarşamba

YUZMEK VOL 1

 
Bir suredir havuza gidiyorum. Yüzdüğüm saatlerde havuzda bir hamile, bir de sutopu takımı oluyor. Ve zaman zaman gelen garip bir çift. Kadın kıçtan takmalı motor gibi dört bir yana su saçarken, eşi yüzme dersleri alıyor. Enerjileri o kadar farklı ki birbirinden, onlara gözüm takılıyor ister istemez..
 
 
 
 
Ayağımda terliklerim, başımda bonemle haftanın dört günü oradayım. Neden? Görünen sebep bel omurlarımdaki hassasiyet ve sol bacağımı çürüten toplar damar kapakçığı bozukluğu. Benim zavallı toplar damarım artık topladığı kirli kanı yukarıya kadar taşıyamadığından, bedenimde gölcükler inşa etmeye başlamış, bir tür baraj gölleri olarak düşünebilirsiniz.
Elbette son  dokuz yıldır bu durumu biliyordum ancak vaziyetin böylesine ciddi olabileceği aklıma gelmemişti. Ha doktora gitmedin mi derse biri işte orada kızarım, zira ilk fark edişimle birlikte gitmiştim. Önemli değil diyerek bir kan sulandırıcı verip eve yollamışlardı. İki yıl önceki gidişimde ise önce acil ameliyat dediler sonra ilaçlarımı bile kesip yine eve postaladılar. Sonuç? An itibariyle dördüncü derece venöz yetmezliğimle baş başayım.
 
Doktorum önce biraz kilo verelim diyerek operasyonu sonbahara erteledi. İşte bu yüzmeler hep ondan. Gerçi ben zaten her durumda su severim ama şimdi en birinci görevim yüzmek. Çünkü sadece yüzdüğüm zaman ağrılarım azalıyor..
 
Dün itibariyle bir mp3 çalarım oldu. Artık havuzda yüzerken müzik dinleyebileceğim. Ve galiba gözlük de almam gerekecek çünkü sutopu oynayan gençlerin coşkusu gözlerimi zorlamaya başladı.
 
Bütün bunların dışında, yani havuzu kullananların bazen beni zorlayan davranışları ve venöz yetmezliğimi kastediyorum, yüzerken suyun içindeki bedenimi ve devamında etraftaki sesleri kaybedip, bana ayrılan kulvarda dış dünyadan koptuğum anlardan bahsetmek istiyorum. Zira suyla olan ilişkimin beni şifalandırdığına dair inancımın böylesi deneyimlerle desteklendiğini görmek hoşuma gidiyor.
 
Yüzmek bence koşmaktan çok daha doğal, insanın doğasına çok daha uygun bir eylem. Elbette koşmakla ilgili sınırlı deneyimimle bu yorumu yapıyorum. Profesyoneller lütfen bunun piknik tipi bir amatörün sözleri olduğunu unutmasınlar olur mu?
Yine de şunu da söylemeden geçemeyeceğim karyopraktist dostum der ki insanın doğasında iki ayağı üzerinde koşmak yok! Bu sadece acil durumlarda tehlikeden kaçmak için yapılabilecek bir şey! Zira her adımda yere güm güm vuran ayak tabanlarından bilekler, dizler, bel ve boyuna kadar yayılan o titreşimi nasıl göz ardı ederiz? Belki genç, hasarsız ve fit bir beden için doğru aktivite olabilir?? Ama benim için değil. Buna eminim! Açıkçası zaman zaman açık havada hafif koşular ve hızlı yürüyüşler belki ama koşmak. Yo yo...
 
Havuza dönersek. Orada  kesinlikle ilginç şeyler oluyor. Ve şu an tam olarak açıklayamasam da yoga ile yüzmek arasında bir bağ olduğunu seziyorum. O garip boşluk, ağırlıksızlık, bir tür bedenden özgürleşme ama aynı anda fiziksel gücün hazzı. Surata yayılan dev gülümseme.. Bunlar iyi bir çalışmanın mat üzerinden verdiği duygularla o kadar yakın ki..
 
Düşüncelerin önce hızla arda arda gelip, sonra yorulup yavaşlayışı. Azıcık daha ileride iyice durgunlaşıp kopmaya başlaması! Zihnin suyun titreşimlerine odaklanıp fayansları izleyen, o kendini bırakma anlarındaki yumuşak yuvarlanmaları. Kolun bacağın zihinden kopuk, eylemini kendince, suya uyumlu gerçekleştirdiği saniyeler.. Dış sesi duyup, duymaz olmak, etrafa bakıp görmemek. Gördüğünü zihine aktarıp yorumlamamak!
 
Uzay boşluğu böyle mi acaba diye düşünerek bacakları karna çekip imkansızı istemek; plasentanın ılık, loş dakikalarını anımsamaya çalışmak!
 
Devam Edecek...

Hiç yorum yok: