24 Nisan 2017 Pazartesi

GİDEBİLECEK MİYİZ BURALARDAN?


 
Sabah kahvesi içilirken, nasıl o kafaya geliniyor gerçekten bilmiyorum. Belki bedenin kimyasıyla ilgili..
 
- İyi ki çocuğumuz yok.
- Ya da keşke olsaydı.
- Şu duruma baksana Allah aşkına, ne çocuğu yahu!
- Ama olsaydı, daha hızlı hareket etmez miydik başka bir seçenek oluşturmak için?
- Haklısın...
 
Anne ve baba olan tanıdıklarımın neredeyse dörtte biri gitti. Çoğu uzak ülkelere, birkaç tanesi de ülkenin güneyindeki kurtarılmış topraklara..
Biz duruyoruz. İçimiz her dakika kalk gidelim derken, basiretsizliğimiz b.. yeme otur diyor... Kalarak kaybedeceklerimi seyretmeye dayanacak mı yüreğim bilmiyorum. Açıkçası sanmıyorum. On gündür yaşam savaşı veren ruhum, bence o kadarını kaldıramaz.. Fakat gideceğim yer gezegenin en güzel noktası da olsa sürgün yerim olmayacak mı? Çünkü gönül rızamla seçerek, isteyerek gitmeyeceğim.. Çaresizlikten, kaçarak, ağlayarak gideceğim.. Yaşadığım basiretsizlik de bu zaten; biliyorum ki gerçek anlamda, tam olarak hiçbir zaman gidemeyeceğim. Osiris gibi parça parça olacağım. Birkaç şehir, onlarca dost arasında lime lime edilecek hayatım..

Birileri başarmış. Evlerini, topraklarını bırakıp karşı kıyıya geçmişler. Kolay olmamış ama başarmışlar. Her zamankinden daha çok ihtiyacım var başarı öyküleri dinlemeye. Keşke dedem hayatta olsaydı ve bana ömrü boyunca kaç kez tökezlediğini ve tekrar ayağa kalktığını anlatsaydı.. Keşke Aysel anneannem yaşasaydı da kandil ışığında yama yapmayı öğretseydi... Düğme bile dikemeyen ben, belki o zaman içimdeki yırtıkları diker, yollara düşecek gücü bulurdum...

Hiç yorum yok: