11 Temmuz 2014 Cuma

DOĞUMGÜNÜSÜ:)



 
İlk hatırladığım hangisi gerçekten bilemiyorum... Annem birinci doğum günüm için çok güzel şeyler anlatır. Babamla ne kadar da özenmişler ...  İkisinin kollarında keyifli ve huzurluyum fotoğraflarda ve kocaman meyveli bir pastaya gülücükler atıyorum. Şimdi, gezegendeki kırk birinci yılımdan dakikalar alırken, tam da babamın öldüğü yaştayım! Annem hala hayatta, dilerim çok da uzun yaşasın. Ama benim doğum günüm onun için hala kıymetli mi emin değilim.. Babama sarılamıyor, anneme ise sarılmak istemiyorum.
Aileme bana yükledikleri zamansız terk edişler ve ağır anılar için çok kızgınım. Yeni yaşımdan dileğim bu kızgınlığı yenebilmek. Dönüştürebilmek. Bütün istediğim ruhumun sıfırlanması. Mümkün müdür? Bilinmez...
 
Kırk önemli bir yaşmış. Yani yaşadıklarımın içinde en heyecanlısı diyebilirim. İnsanın ne akılla, ne de hormonlarla değil, basbayağı sezgilerle yönetildiği zamanlar bunlar. Tabii nefsine hakim olabilenler için. Yoksa karı kız peşinde telef olan, altın tozuna bulanıp kafayı bulanları da biliyoruz. Öylelerini malumunuz teneşir paklıyor! Benim bahsettiğim olmak için zorlamayı bırakıp, olduğun gibi, malzemeyle barışarak yaşamak!
 
Prusya Kralı, "sakin ol, paniğe gerek yok" demiş. Ona kalsa seksen ikiye kadar buralardayız. Kendisi akrep burcu olduğundan sezgilerine güvenirim. E madem durum bu, öyleyse doğum günüsü kutlu olsun, seksen iki de görüşürüz. Bakalım o zaman blog kullanılacak mı? Belki hologram falan olurum salonlarınızda!!!









Hiç yorum yok: