Şaşırmadım ki. Ne zamandır bunca acının, bunca kaçak dövüşmenin anlamını arayıp durmuyor muydum? İşte buldum!
Yüce dost S. Y. derrrr ki: "kenarda durup ortadan yemek olmaz". Bunu bana der sık sık, zira ona göre ben ortadan yemesi gereken ama pastaya el uzatmayan bir tembelim! Doğru mudur? Bilmem, öyleyimdir belki.. Bize arsız olmamak, bize ait olmaya el uzatmamak, sevgilimiz olmayan adamlarla fingirdememek ve güzelliğimiz üzerinden kar elde etmeye kalkmamak öğretildi...
Ayrıca bugün doktor bana "sizde arkalara saklanmış derin bir değersizlik duygusu seziyorum" dedi. NE SAKLANMASI YA, AÇIK AÇIK, TAM ORTADA, GÖZ BEBEKLERİMİN TAM GÖBEĞİNDE O DUYGU! Salak doktor. Sevdiklerim adilik edip tek tek öte tarafa geçmiş, hayatta en güvendiğim insan kafamdan aşağı bir kazan kaynar yağ dökmüş... E ben değersiz hissetmeyeyim de kim hissetsin?
Neyse, her zamanki gibi kendimi ve kişisel gözlemlerimi yazımın objesi yaparak devam ediyorum. Belki ileride bilim adamlarının işine yarar blogum!
Efendim, durum şöyle aslında evrim denilen şey takdir edersiniz ki bir teoriden ibarettir. Adı üzerinde "evrim teorisi". Yani ispatlanmış bir durumu yoktur. Ve tabii aksini ispatlayan da yoktur. Yani şimdiye kadar olmadı... Ama şunu biliyoruz ki insanın gelişimi ( fiziksel ve toplumsal bir canlı olarak ) değerli hocam Prof Dr. Güven Arsebük'ün dediği gibi bir geceden ertesi sabaha olmamıştır. Daha anlaşılır bir dille özetlersek; neandertaller bir gece oturup sohbet ederkene, haydi sabaha homo sapiens olalım diyerek, ertesi güne başlamamışlardır. Hatta bu öyle bir süreçtir ki gezegende uzunca bir süre homo sapiensler ve neandarteller birlikte yaşamışlardır. Yani evrim tüm insanlığı aynı anda kucaklamamıştır. Tıpkı bazıları hala avcıyken, bazılarının tarıma geçişi, kimileri hala balina yağı ile aydınlanırken, çokçasının elektirikle aydınlanmayı öğrenmesi gibi, birbirine paralel olarak yaşamıştır herkes payına düşeni.
Hiç-bir-şey adil olmadığı gibi evrim süreci de adil değildir. Bu sürecin mağdurları vardır. Mesela biri benim!
Herkes çağı yakalamışken, ben hala - ve genç olmamama rağmen - Genç Werther'in Acıları tadında yaşıyorum! Kaz ayaklarım almış başını koşarken ve hayat yanımdan güldür güldür akarken, benim homo sapienslerin iki ova ötesinde yaşayan neandartel adamdan fakım ne ki? Hiiiçççç!!!! O da bir geç kalmışlık içinde, ben de!
Doktora, "gürültüden rahatsız oluyorum, bu şehirde herkes birbirine kötü davranıyor, sokakta yürürken kimse kimseye çarpıp çarpmamak veya dolmuşta giderken rahatsız edip etmemek kaygısı taşımıyor, hepsinin içine öküz kaçmış....." dediğimde, bana dönüp, "sizde değersizlik duygusu var!" diyor. Haklı, evet var. Bunca acımasızlığa, bunca hoyratlığa dayanamıyorum. Git gide daha yalnız, daha kırılgan hissediyorum. Çünkü çağa uyum sağlayamamış, evrimini sürdüremeyen aşağı ovadaki neandartel ile ruh ikiziyim ben!
İnsanlığın son yüzyılı için toplanan heyete göre zaten bu normal... İnsanlık ölüyor... Merhamet, aşk, acımak ve benzeri ne kadar duygu varsa hepsi demode. Hepsi geçen yüzyılın romanlarında, filmlerinde gördüğümüz, bazen eski bir yemek tarifini özler gibi özlediğimiz uzak duygular...
Evlilikler birer şirket; meşru çocuklar ve toplumsal statüler için senet sepet işleri.. Aşk çok kolay; gecelik, haftalık ve sezonluk halleri mevcut. Bir tek artık satmayan ömür boyu modeli kalmamış! Para artık pul değil, para Allah. Allah mı? O seyirci, binlerce kez gördüğü filmi 21. yüzyıl yorumuyla izleyen biri sadece...
Dostuma göre "kenarda oturan", doktora göre bilmem ne, bana göre sadece duygusal anlamda bir neandertalim:) Bu yüzden bazen ve son zamanlarda yoğun olarak yaşamakta, üretmekte ve nefes almakta bile zorlanıyorum. Beni affedin sevgili homo sapiensler evrimin yüz karasıyım ben!