4 Ekim 2009 Pazar

TEŞEKKÜRLER HEKATE.

Bir Cumartesi'yi daha akıllara zarar bir tempoyla ardımızda bıraktığımıza ve hala kahvaltıya gitmek için L.. S... Mehmetus'dan* haber beklediğimize göre şööööle bi özet geçeyim.

Güne sabah 8.00'de başladım. Toparlanıp ada vapuruna yetiştim ve baktım ki fazla fazla zamanım var. Harika! O sırada Mehmetus arayıp bir sonraki vapura bineceğini söyledi. Doğrusu onun adaya gelmeye niyet etmesi bile sürprizdi ya, adam ciddi ciddi yola çıkıyordu!


Başladım beklemeye ve tabii beklerken de yazmaya. P. Özer'in bana hediye ettiği yol defterimi( aslında Pelin buna akıl defteri diyor ama ben yol defteri lafını daha çok seviyorum ) çıkarttım ve son yazdığım satırların berbatlığını ( hem duygu hem de dil olarak :)) görmezden gelerek, biraz daha eski notlara daldım... Blogda yayınladığım pek çok yazının notları, o anlara ait çiziktirmeler...


O da ne? Vapuru beklerken, motor geldi! Kınalı ve Heybeli'ye sefer yapacak 10.15 vapuru firar etmiş herhalde diye düşündüm. Ve tabii ki motorun gürültüsüne katlanmak için kulaklığımı taktım. Çarşaf gibi bir denizde sözde martı sesi dinleyecekken bu da neyin nesiydi şimdi? Vapuru alıp yerine motoru koyan abiye verdim veriştirdim içimden!


Adada Seda karşıladı beni. Onu yıllardır görmemiştim. Fakat hem arayıp sormuştuk birbirimizi ve şimdi adaya işim düştüğünde sağolsun hiç mızmızlanmadan gelip aldı beni.

Seda'nın ailesine ait çok güzel bir çay bahçesi var adada. Hem sadece çay bahçesi de değil. Orada bir kahvede olması gereken her şey var. Üstelik mekandan hiç beklenmeyecek kadar özenli bir kahvaltı da hediyesi. Tabakta en az dört çeşit peynir var desem? Efsaneye göre babası şahane Türk Kahvesi yaparmış fakat Seda tam gün konuştuğu için ve miğrenimin tutmasına sebebiyet verdiği için bu defa kahveyi göremedim! Malum, kafein başağrısına iyi gelmez denir.


Adanın sessizliğini hissedebildiğim bir kaç dakika oldu sadece. Sıkıntıdan otla, böcekle bile konuşmaya başlayan Seda'nın ne lafı bitti, ne enerjisi. Mehmetus da gelince ortalık iyice şenlendi. Seda çaldı biz oynadık!


Şaka bir yana, Kerubim** için muhteşem keşifler yaptık. Yani orada bulunma sebebim ( fahri üye Mehmetus'un ki tamamen turuistik amaçlar güdüyordu ve fakat fotoğraf makinesini evde bıraktığına pişman oldu! Özellikle dönüşte ) hem ziyaret hem ticaretti. Gayet de başarılı oldu. O kadar güzel yerler gösterdi ki Seda, yerel rehber kullanmanın farkını daha iyi anladım. İskeleden inince hemen sağdaki köftecinin gayet lezzetli köfte yaptığını ( ablanın adı Sakine, köfteleri kendisi yapıyor ) ve sahildeki balık lokantalarının neredeyse İstanbul'un üçte biri fiyatlar verdiklerini özellikle söylemek isterim. Bu da benden size hoşluk olsun. Ayrıca sevgilinize farklı bir İstanbul günü yaşatmak isterseniz, arabanız da yoksa bence ada biçilmiş kaftan. Ha orada ne yapacağız yedik içtik sıkılırız derseniz, ben de sevgiliyi değiştirin derim! Şimdiden sıkılıyorsanız vay bu ilişkinin haline!


Konuyu toparlarsak, Seda sayesinde acayip güzel konaklama adresleri, yürüyüş rotaları ve ada hikayeleri öğrendik. Havanın bir açıp bir kapatması ise ayrı bir şanstı. Gerçi güneş biraz rahatsız etti ama bence değerdi.


Adadan eve gidip üst baş değiştirmeye niyetlendiysek de, vapurda manzaraya teslim olup, kocaman bir top gibi bulutların arkasında bir görünüp bir kaybolan Ay'a bakarken iyice gevşedik. Eeee bu durumda eve gidip aklanıp paklanmak yalan oldu. Bostancı'nın trafiğini ve maç seyreden sevimsiz kalabalığını da görünce, Vildanus'u aradık ve Sir A. E ile gelip bizi kurtardılar! Bostancı'nın sevimsizliğinin bizi oradan kaçırmasının aslında harika bir şey olduğunu gecenin sonunda anladım...


Kadıköy geçen C.tesi'den bu yana hiiiççççç değişmemişti. Çoluk çocuk herkesler sokaklara dökülmüş eğleniyor ya da eğleniyor görünüyordu. Aralarına karışmakta zorlanmadık. Üstelik bu defa da deli gibi yorgundum ama hiiiiç mızıklamadım. Mehmetus ise hala Seda şokundaydı. Anlattı da anlattı: Efendim ben nasıl sus pus olmuşum. Beni adaya götürüp Seda ile halimi izlemek lazımmmış vs vs... Teessüf ederim Mehmetus:)))


Kısacası ne zamandır Muse, Burçak ve Mehmetus'un katıldığı bir buluşma olamamıştı. Gayet de memnun oldum. Hem sahi neden biz daha fazla çıkmıyoruz ki sokağa? Vildanus bile eğlendikten sonra!


Günün en güzel hediyelerini çantama doldurmuş - sırtımda eşşek gibi ağır bir çantayla gezindiğimi atlamış mıyım? - güle oynaya evimize dönerken biri "Elvan " dedi. T. Korkut! Meğer en güzel hediyeyi daha almamışım. Koskocaman sarılamadıysak da - çanta yüzünden, keza Tolga'nın göbeği erimiş gitmiş ben görmeyeli :)) - olabildiğince kucaklaştık. Sonra şaşkınlıktan birbirimizin arkadaşlarına selam verip, bir kaç kelam geveleyip, bir kez daha sarılarak ayrıldık.
Güzel bir ada gününün sonunda, Ay tepemizde tabak gibiyken şu şehirde en çok görmek isteyeceğim insanlardan birini, hatta en çok görmek isteyeceğim adamı karşıma çıkartan Hekate'ye sonsuz teşekkürler. Ben biliyorum zaten bu Kerubim işinin bize uğurlu geleceğini:))
Bütün cadılara selamlar, sevgiler.... Şimdi kahvaltı için hazırlanmam lazım.
Herkese iyi pazarlar....







* L... S... ne demek diye yazabilmeyi hatta bu yazıya böööle başlık atabilmeyi çok isterdim ya, adam blogumu yakıp yıkmakla tehdit etti beni. E korktum tabiii, ne de olsa bir İTÜ'lü!

** Kerubim nedir diye merak eden olursa google da arayıp bakabilirsiniz. Gerçi daha evvel yazmıştım ama bu o yazıyı atlayanlar için not düşüyorum sadece. Benim için Kerubim'in ne demek olduğunu öğrenmek isterseniz, biraz daha sabır lütfen, çok yakında uzun uzun anlatacağım:))

Hiç yorum yok: