5 Mart 2009 Perşembe

Kendini Seçmek Üzerine Bir Film.

Gitmeden bilirsiniz bazı filmleri; arkadaşınız iki cümle söylemiştir, siz de onları alıp, içinize yerleştirivermişsinizdir hiiiç zorlanmadan. Sizin olmuşlardır ya da aslında hep size ait olan cümleleri senarist film yapmıştır haince. Bundan sonrası boşlukları doldurmak olur; hikayedeki kareler, oyunculuk, kostümler sizin cümlenizi ve altındaki koca deliği belirginleştirir yalnızca.

Ben severim böyle filmleri. Özellikle de benzer şeyler sorgulayıp, benzer süreçlerden geçerken denk gelmişse, tadına doyulmaz.

Revolution Road, benim için listeye şu cümleyle girdi: "Herkes umutsuzluğu fark eder ama boşlukları görmek cesaret ister".

Yıllar sonra, muhtemelen filmin pek çok sahnesini anımsayamayacağım. Ama bu cümle ve tabii buna benzer bir iki cümle daha, hep kalacak akıl defterimde. Otuzlarımın ortasında amma yorulmuştum düşünmekten diye hayıflanacağım belki... Belki de, iyi ki o zaman bu kadar sorgulamışım içimi dışımı ve bu sayede kalan yirmi yılı kurtarmışım diye deli deli sevineceğim gezegenin bir köşesinde!

Neyse filme dönersek, bir sahne var mesela, Kate Winslet düşünmek için ormana kaçar, dönüşte -kocasının pencereden baktığını bilerek- komşu bahçedeki ağaca yaslanır ve oradan evini seyrederek sigarasını içer... Yüzündeki ifade inanılmaz tanıdık gelir. Bildiğimiz pek çok mutsuz anı yakalatır hayatlarımızdan; yakın kız arkadaşlarımızı, "bir zamanlar" kendimizi... Birinden vazgeçmenin o içimizi yırtan farkındalık anı... Hayatın kocaman bir aldatmaca ile allanıp pullanmasına artık göz yummayanların bakışlar...

Adam da ise, ortadaki gerçeği anlamaktan it gibi korkanların, cesaretin karşısında karalama kampanyaları başlatıp diğer insanı uyumsuz, tatminsiz veya "deli" diye damgalamayı seçen korkak hallerini yakaladım. Kızdım mı? HAYIR , DAHA ÇOK ACIDIM ONA.

Yine de şükürler olsun ki kadın kahraman benden yana bir tavır sergiledi; boyun eğmedi. Yanılgısına, gözlerini ve kulaklarını kapatıp, oyunu sürdürmeyi reddetti. Kocasınıni tam onun yola geldiğini ve oyuna tekrar döndüğünü düşündüğü o mükemmel kahvaltıda, kadın artık boyut değiştirmişti; hayal kırıklıkları ve gerçeğin kucağında çalkalanıyordu tek başına. Çünkü adam, kadına ihanet etti!

Bu filmde, kokusu yedi mahalleye yayılan bir ihanet vardı. Tam benim anladığım anlamıyla işlenmişti ihanet; ince ince, zarifçe serpiştirilmişti aşka! Hayata!

İhanet, taraflardan birinin şu ya da bu sebeple bir yabancıyla sevişmesi değildir. İhanet aşk veya evlilik akdiyle, yan yana durup, hayaller kuran, iki insandan birinin sırf diğerine uyum sağlamak adına olduğundan farklı görünmesi ve diğerini yanıltmasıdır! Bunun hesabı verilemez. Yıllarca sarıldığınız kadının ya da adamın aslında sandığınız kişi olmadığına ayılmak içinizde kıyametler kopartır!

Diğer taraftan bakarsak; bu dürüst olamayan - oyuna yenilmiş - insanlar, zaman içinde yüz yüze durdukları - güçlü ve sezgilerine gözlerini kapatmayan - kadın ya da erkekten için için nefret etmeye başlarlar. O dakika ihanete başka kadınlar ve adamlar da karışır. En ucuzundan pazar tezgahına döner hayatlar!

Eski kocamı düşünüyorum, en eski sevgilimi. O adamın yüzünde ve oyunculuğunda ikisi de vardı. Kocamın etrafı umursamadığını söyleyen ama bir o kadar da soylu tavırlar sergilemek için kasılan halini anımsadım. Onun sınıf bilinci beni daima hasta etmişti! Tuzlu saçlarla dolaşır ve kıyafete önem vermediğini söylerdi ama en ucuz şortu kimbilir kaç paraydı? Maceradan bahseden, fakat yaşadığı mahalleden çıkmayı teklif ettiğimde bile dehşetten kocaman kocaman büyüyen gözlerini düşünüyorum. Her şey bir yana,"Hadi Londra'ya gidelim" dediğimde yeni bir hayat yerine eskisini seçişinin korkaklığı, ona olan saygımı bitirmişti zaten...

Hala aynı mahallede yaşıyor. Hayatındaki kadınlar değişiyor ama şort hep aynı marka:))

Eski sevgilimin ise, bize hayat diye dayatılan şeyden durmadan yakınıp, ama değiştirmek için konforundan vazgeçemeyen - kimbilir, aslında bunu gerçekten istemeyen? - ve bu durumuna kendince çıkış noktaları yaratan koskocaman ve pek uyduruktan mazeretlerini düşünüyorum... Hukuk terimleriyle dolmuş kalbine üzülüyorum...

Şu anda evli; karısını benim hayaletimle aldatıyor!

Bazen, hayat kayıp gibi görünen kazançlarla dolu diyenleri anlıyorum, o kadının yerinde ben de olabilirdim! Sanırım buna sevinmeliyim...

Her ikisinin de gözüne batan kıymıktım nihayetinde. Bakmayıp, bilmeyip huzur içinde , düzen içinde yaşamayı seçen adamlara işkence olmuştu sıradışı fikirlerim. Hayata duyduğum heyecan, meraklarım... Onlar beni eğip bükmeye çalıştı, ben direndim. Onlara olan sevgimle kendim arasında sıkıştığımda, hep kendimi seçtim.

İkisini de bana ihanetleri yüzünden değil, kendilerine ihanetleri yüzünden terk ettim. Kendini seçemeyen bir adamla yürümeye devam edemezdim. Etmedim. Terk etmek derken, gerçek ayrılık anından haftalar önce soğurdu kalbim. Kelimelerim donar, bakışlarım sabitleşirdi. Yine de ben değildim giden, hep onlar gitti.

İhanet, insanı delilik sınırına en çok yaklaştıran duygulardan biridir. Winterson tanımı yaparsak: İhanet birinin sizden yana olacağını söyleyip, sonra başka bir tarafa geçmesidir.

Size ihanet eden birini affetmek olası mıdır? Bilemem. Ama kendine ihanet eden birini affedemezsiniz. Hatta sevmeye devam edemezsiniz. Kirli oyunlar ve yalan aşkı bitirir.

Özgür değilseniz aşık olamazsınız. Sevmek özgürlüktür. Kendi kendini bir an için bile olsa unutacak kadar sevmek bir başkasını...*
Özgürlüğü kısıtlanmış insan nedir? Bence kocaman bir hiç.
Virgilius'un yazısında** her haliyle muhteşem bir şekilde anlatılmış yalnızlık, özgürlük ve sıradışı olmanın bedeli.. Üç kuruş öğretilmişliğe satılmayan hayatın bedeli... Bu bedeli ödemekten kaçanlar hayatları boyunca o boşluğu sezerek ve dolduramayarak yaşamaya mahkumlar.

Bize gelince... Sonumuz ne olur bilmiyorum. Etrafıma baktığımda benden yana , daha doğrusu kendinden yana olmayı seçmiş ve o seçimlerin arkasında durabilen insanlar görüyorum. Sayımız az ama bu gerçeği değiştirmez. Sizin yok saymanız ya da görmezden gelmeniz gerçeği azaltmaz. Gerçek orada, tam ortamızda!

Bütün bu anlattıklarımdan sonra hala filmi görmek istemiyorsanız iki şey gelir aklıma: ya gerçekten ne istediğinizi biliyor ve olduğunuz noktada en şeffaf halinizle huzurlu soluklar alıp veriyorsunuz. Ya da benim gözünüze batan bir kıymık olduğum konusunda şüpheleriniz var...


*J. Winterson, Tutku.

**Virgilius'un son yazısına bakınız lütfen.
Önemli Not: Unutmadan tam da buraya yakışacak bir günün sözü gelmiş az evvel mail adresime:
"her kadın, hayatının bir bölümünü budist olarak yaşar, çünkü mutlaka bir öküze tapmışlığı vardır:))"

9 yorum:

kelebeklerözgürdür dedi ki...

nazmi hocanın dediği gibi, aşk bir projeksiyon. kendimizi yansıtıyoruz bir yandan aslında kocaman açıp gözlerimizi görmek için ne kadar çabalasak da bazen. eğer kendini arıyorsan, ve kendinden ötesini, arama - bulma - yol alma halindeysen, başkasında erimek asıl kendini keşif. belki insanların bir kısmı bu yüzden aşkın kıyısında kenarında dolanıp içine dalamıyorlar. orada ne bulacaksın? eğer kendine ihanet etmişsen yolun bir noktasında ve öyle devam etmişsen, göreceklerini sevemeyeceksin. sadece yüceleştirebilirsin, işte bir öküz veya put gibi tapabilirsin. ama içine dalamazsın, içinde kulaç atmanın tadına varamazsın.bir olamazsın. hayat dersin, zorunluluklar dersin, roller dersin, sınıf dersin, mahalle dersin. dersin :)...diyeceklerin bitmez...kendinle yüzleşmenin cehennemini göze alamazsın, öyle kenarından seversin. akıl böler, yürek çoğaltır.

aşk, aş-mak'tan mı geliyor acaba...kendini ve bildiğini sandıklarını...

senin coşkun bana keyif veriyor. filmi zaten izlediğim için huzurla soluk alıp veriyorum :))

No More Virgilius dedi ki...

yorum yazmak için açtığım pencerenin kelime doğrulama kutucuğunda "megara" yazısı çıktı... Kocaman gülümsedim ama bunun yazıyla alakası yok.
Öncelikle kendisine tapınılan öküz değildir, inektir, sonracığıma tapanlar budist değil, hindudur. (budistler de sever inekleri, ama ben de severim o kadar. pirzolası güzel oluyor.)
Tamam posta geçiyorum.
Dalından koparılmayı bekleyen bir meyve gibisin fortunata. bunca hacamatın ardından, kanlı irinli cerahat akıttıktan sonra geriye hayatın rafine edilip mis gibi koktuğu bir meyve kalmış, bekleyen.
bu bekleyiş boşuna değil. olmamalı.

Fortunata dedi ki...

Sevgili Külkedisi:)),
Aşk aş mak 'tan geliyor olmalı... Baksana aşılmadık tümsek kalmayacak yakında:))))
C.tesi sinemaya gidelim mi?

Sevgili Virgilius,
Kutucukta doğrulama için megara çıkması ne hoş değil mi? Ortak ilgi alanlarımız arasında Eski Yunanca yok mu?:))

Ayrıca inan bana ne öküze taparım ne de budist oldum. Sakin sakin yoga yapan bir şehirliyim ben sadece. Zooloji desen, en fazla balıkçıdaki balıkları tanırım:)

Bekleyiş? Beklemeyi ve hazırlanmayı yazarak terk eyledim. Artık sadece yürüyorum. Yürüyoruz.
Müsade edersen bu yazı da benim tarafımdan sana ve beraber yürüdüğüm herkese itaf edilmiş olsun..

No More Virgilius dedi ki...

yunancanın eskisi veya yenisiyle işim olmaz, ama eski yunan daha ilgi
çekici geliyor bana :)

alsım başım üstüne, kabul ettim :)

simla müderrisoğlu olgun dedi ki...

: )

hani hep konuşuyoruz ya, herkesin dersi farklı bu hayatta...biraz öyle bakmak lazım belki...
herkes kendi tercihini yaşıyor..(bunu fark etmeyenler de belki başka şeyleri fark ediyor...bilemeyiz ki..)

Mızıldananlar'ı ayırıyorum ama...hem mızıldan hem aynı yolda kal...ee, oldu ! :)

yazın üzerine konuşulacak çok şey var...inşallah yüzyüze Rapunzel..

seçtiğin yolda, için rahat mutlu ilerle hep..bunu başaran çok az ;)

Fortunata dedi ki...

Virgilius,
Gel sen bi bak Eski Yunan nasıl da bambaşka bir sihir oluyor kendi dilinde. Belki emekliliğinde Eski Yunanca dersleri alırsın:))
Sevgiler..

Sevgili Maviay,
C.tesi zamanın var mı? Biz Külkedisi ile Kadıköy'de olacağız. Belki gelirsin? Yüz yüze uzun uzun sohbet ederiz hayattaki derslerimiz hakkında:))

pilatescadisi-pilateswitch dedi ki...

elbette...aldatılmak.. Hayır kimse aldatılmaz... ancak aldatırlar ama kendilerini, aldatıldığını söyleyerek kendini aldatır. Biz terihlerini yapanlarız. Kendisini aldatan insanları seçip aldatanların aldattığını sandığı kişiler olma rolünü başarıyla icra ediyoruz ve alkış bekliyoruz... Acınası halimize... Haketmemiştin bunu amaaa larlla başlayan teselli destek cümleleri. Hayır efendim hakedendim... ben seçtim. 1. yi de, 2. yi de... 3. yüde...aldattı beni dediğim her seferinde içimden avazlandı kendi sesim" aldatılmadın biliyordun " diye de kulaklarıma parmaklarımı dipledim.

Arzu Pınar dedi ki...

sevgide koşul olmamaları der ya büyükler. yani seni hayal kırıklığına uğratsa da, her seferinde çuvallasa da seven kalp, sevmeye devam eder.
burada kelebeklerözgürdür e katılıyorum. hepsi senin projeksiyonun, seni hayal kırıklığına uğratan sensin, onlarda görüyorsun.

demesi, yazması kolay tabi. seni çok iyi anlıyorum, çünkü benzer durumları yaşıyorum.ama daha ötesi var.onun kokuları da gelmeye başladı yavaştan. size de belli ki nazmi hocadan akıyor.

Fortunata dedi ki...

Sevgili Arzu Pınar,
hepimiz Kelebeklerözgürdür'e katılıyoruz. Ama şunu unutmamalı ki kendine dürüst olmak epeyce zor bir iş. Lafla peynir gemisi yürümüyor:)) Bakalım neler olacak daha?
Korkuları dondurma niyetine afiyetle yer olduk baksana:)))