30 Mart 2009 Pazartesi

Kabus.

Yanıp kül olmuş Kale Caddesi. Tanrım! Gözlerime inanamıyorum! Yolun sağında ve solunda sıra sıra dizili dükkanların yerini, simsiyah bir isle kaplı harabeler almış. İncelik, cılız dumanlar sızıyor kara yüzlü yıkıntılardan... Yol yok! Yok olmuş! Yolun yerinde, caddenin olması gereken yerde boyunca uzanan zift siyahı bir yarık var. Küçük bir çocuğun elindeki sopayla kumu çizerek dolaştığında ardında bıraktığı yol gibi, sanki bedenlenmiş bir lanet, dev hürmüzüyle boydan boya yarmış, yakmış caddeyi!

Sevdiklerim ölmüş. En sevdiğim teyzem ölmüş! Üzüntüden kafayı üşütecek haldeyim. Annem ve kardeşim yaşıyorlar mı bilmiyorum... İçi tıka basa eşya ile dolu bir evi boşaltmaya çalışıyorum. Akıl sağlığımın sınırda olduğunun farkındayım. Felaketin büyüklüğü, gerçekliğini sorgulamama neden oluyor. Rüyamın içinde mantıklı kalmaya çalışıyorum.

Yanımda biri var. Önce annem o, ama sonra Külkedisi... "Hadi, toparlanıp gidelim buradan" diyor bana. "En acil eşyaları alalım ve hemen gidelim".

Üç tane kahve cezvesi var elinde, ama cezveden çok yumurta kabı gibiler. "Onları alalım, teyzem çok severdi" diyorum. Şuursuzca toparlanmaya devam ediyoruz. Bütün bir geçmiş yanmış, kül olmuş. Sevdiklerim ölmüş. Ben nasıl başlayacağım? Dehşet içindeyim, ağlayamıyorum. Rüyadan ziyade gerçek gibi her şey.

Bir torba dolusu çikolata var Külkedisi'nin elinde, içinden bir tane alıp yiyorum. Çok lezetli olmalı ama sadece kokusunu alabiliyorum. Dilimde eridiğini hissediyorum çikolatanın, lezzeti algılamıyorum. Hiç tanımadığım bir boşluk duygusu ile sarsılıyorum. Doğanın benden aldıkları karşısında küçücüğüm.

Uyandığımda sevinçten deliriyorum. Hala hızla atan kalbim hiç umurumda değildi. Hayattayım ve daha da önemlisi teyzem hayatta.
Kabus görmeyi seviyorum diye düşündüm, insanı nelerle sınanabileceğine dair en uç noktalarda gezdiriyor ölüm uykuları! Ölür gibi olup ölmüyorsun, düşer gibi olup düşmüyorsun. Hiç yara bere almadan kanıyorsun!




Hiç yorum yok: