29 Kasım 2021 Pazartesi

ÜLKER FIRTINASI*



Ülker Fırtınası. Bodrum'da başlayıp, ortalığı birbirine katarak İstanbul'a ulaşan, Lodos Fırtınası diyerek geçtiğimiz Güneybatı yönünden gelen şiddetli yağış ve rüzgarın gerçek ismi Ülker Fırtınası'dır. Her yıl Kasım ayının son günlerinde gezegeni ziyaret eder. Hem de binlerce yıldır...

Mitolojik bir yönü de olan Ülker Takımyıldızı benim için çok şey ifade eder... Öncelikle Eda Liza'nın doğumunu müjdeler bana, sonra  da en sevdiğim teyzemin.

Bugün ağaçlardaki son sarı yaprakları alaşağı eden yağmura ve rüzgara baktıkça havanın ılıklığına hayret ettim. Sanki ilk kez Ülker Fırtınası görüyormuş gibi üşümüyor oluşuma şaşırdım. Oysa her fırtına üşütmez, bazıları sadece sevdiklerimize sokulalım diye gösterir kendini. Tıpkı Ülker Fırtınası gibi; sevgiyi hatırlatır.

Eda Liza on altıncı doğum gününü kutluyor bugün. Aslında tüm ağaçların, hayvanların, nehirlerin, denizlerin ve hatta yedi iklimin katıldığı kocaman, koskocaman bir parti vermek isterdim onun adına. Sahiden bir mucize olsun, balıklar uçsun, kuşlar yüzsün, ezberler bozulsun isterdim. Elimden gelseydi, Eda Lisa mutlu olsun diye hiç üşenmez, imkansız olan her şeyi mümkün kılardım.

Çünkü aşktan, sevgiden ve dostluktan yana kalbim paramparçayken doğdu Eda ve  onun minicik elleri sayesinde kurudu gözyaşlarım. Onu severek iyileştim ben.

İyi ki doğdunuz Majesteleri, sizinle birlikte  bir dönem daha kapanırken, önünüzde sevgiyle eğiliyorum.  On altıncı yaşınız için dileğim şudur;  kalan ömrünüzde sevgiden başka hiçbir şey önünde eğilmeyiniz.

Biraz geçmişi anımsayalım mı?

Bundan tam on altı yıl önce müzisyenlerin, heykeltraşların ve kuyumcuların kelimelerinde sevgi arayan genç bir kadındım. Kemancının noktalarına, heykeltraşın yalnızlığına ve kuyumcunun üzerime sevgi diye serptiği altın tozuna fena halde aldanmıştım. Sabahtan akşama kadar kulaklarımın içini ahenksiz notalardan, tırnaklarımı arasına dolmuş hiçbir forma girmeyen kalitesiz çamurdan ve en fenası da saçlarımı tek tek koparmak pahasına aralarına dolmuş altın tozundan arındırmak için çırpınıp duruyordum.

Yemeden içmeden kesilmiştim. Her ayağa kalktığımda tökezliyor, geceleri rüyamda altından bir heykele dönüşüyordum. Yalnız, mutsuz, ağır bir heykeldim. Kımıldayamıyordum.

Sonra Eda Liza doğdu. Pembe beyaz cildi, ışıl ışıl gözleri, ipek gibi bukleleriyle aklımı başımdan aldı. Ona bakarken büyüleniyor, karşılıksız sevmek, zamanda kaybolmak ne demek çok iyi anlıyordum. İnanılmaz cömert bir annesi ve çok kocaman kalbi olan bir babası vardı. Onlar bana o kadar büyük bir hazine teslim ediyorlardı ki, ilerleyen yıllarda zaman zaman gücensem, kırılsam, bile kalbim hep minnet doluydu ikisine de. Benimle şu hayatta en değerli şeyi, evlatlarını paylaşıyorlardı. Onların cömertliğiyle benim de prensese dokunmaya, kucaklamaya, ona masallar yazmaya hakkım olmuştu! Minicik ayaklarını lavanta yağıyla ovuyor, uzun uzun saçlarını kokluyordum. Bu defa sahiden kalbimi titreten bir küçücük kız bulmuştum. 

Yaşadığımız kulede artık hiç gece olmuyordu. Kabuslar, yarasalar, kemirgenler ve hatta pencerelere tırmanan zehirli sarmaşıklar bir bir yok olmuşlardı. Batmayan bir güneşti Eda Liza. Bitmeyen neşe, hepimize derin bir nefesti.

On altı yıl boyunca bir gün bile vazgeçmeden sevdim onu. Neydi Macar halkı ile karmam asla bilemedim ama bu prensese beni kalbimin ortasından bağlayan sımsıkı bir ip vardı. Benden, aklımdan, bildiğim her şeyden daha güçlü bir şey.

Bu gece majesteleri o on altı yaşına giriyor ve çok hasta. İyileşecek elbette. Neden biliyor musunuz? Çünkü Ejderhayı çağırdım! Ona dedim ki "git, koş, uç! Majesteleri Eda Liza hasta!  Ailesine ve ona Ülker takımyıldızından bir parça götür. Evlerinin üzerine iyice serp! Lütfen!"

Gözleri kocaman kocaman oldu canım ejderhanın. Azıcık da ağladı sanki. O ara alev püskürttüğünden tam göremedim. Az evvel çıktı. Bizim eski kulenin üzerinde üç tur uçtuktan sonra Kuzeybatıya prensesim Eda Liza'ya doğru gözden kayboldu. Elbette kanatlarına doğru üfledim tüm sevgimi ve dualarımı.

Yıldız tozu size çok iyi gelecek majesteleri, Ülker Takım Yıldızı aşk dolu bir anne babanın ve yedi perinin gökyüzündeki evidir. Yıldızlar ve Ülker Fırtınası size can verecek. Işık ve rüzgarla dirilecek, enerjinize kavuşacaksınız. Sonra yine tüm denizler sizin olacak. 

Siz majesteleri, şu dünyada mutlulukla yaşadıkça ben kalbimden derin bir nefes alıp, yıldızlara bakacağım ve mutluluğunuz için son günüme kadar dua edeceğim. İyi ki doğdunuz, mutlu seneler dilerim majesteleri.

                                      Tüm sevgimle, bu hayatta ve diğerlerinde....


*PLEIADES

Hiç yorum yok: