29 Kasım 2013 Cuma

ÖĞRENEMEYEN ÖĞRETMEN



Blog yazmaya başladığım ilk zamanlardan bu yana en çok tıklanan yazımın içinde “kaz kafalı” lafı olduğunu ve bu yüzden tıklandığını söylesem ne dersiniz? Vallahi ne derseniz dersiniz, ama sonuçta yıllardır iyi kötü yazan ama bu saçma yazıya yönelen ilgi karşısında okuyup yazdığı dile hakimiyetine dair inancını kaybeden benim!

İşin aslına bakarsanız zaten pek inançlı biri değilimdir. Yani olsa olsa beş gram  gelecek inancımı da kaybetmeye fırsat kollar dururum desem yeridir. Bu yüzdendir ki hayatta asla bir tutkum olmamış, olamamıştır. Neyse, konu benim öğretmenliğim aslında. Malumunuz birkaç zamandır okullarda çocuklara yoga dersleri veriyorum. Hatta işi farklı boyutlara taşıdım son bir yıldır elli yaş üzerine de ders vermeye başladım. Genel olarak da hiç zorlanmıyorum çünkü hem çocuklar, hem de hayatının ikinci baharındaki hanımlar neredeyse aynı davranış biçimlerini sergiliyorlar. İnanın ortak bir paydaları var..
Belli başlı birkaç alt gruba ayrıldıkları rahatlıkla söyleyebilirim:
Beni ve dersi koşulsuz sevenler


Beni sevip, hatırım için derse katılanlar
Dersin sadece dinlenme/meditasyon kısmını sevenler
Yogayı ve beni sevip, gereken disipline uyum sağlamak istemeyenler… ve daha neler neler…

İnsan yoga dersleri vermeye başlayınca çevreden gelen tepkiler ve beklentiler değişiyor. Öncelikle herkes, her daim sakin, huzurlu ve sevecen olmanızı bekliyor! İyi de nasıl? Senin maruz kaldığın tüm olumsuzluklara ben de katlanıyorum! Trafik, gürültü, politik saçmalıklar, kötü besinler, huzursuz ev ve arkadaşlar… Daha neler neler… Sen bütün bunlarla yaşarken, ben sanki Tibet’deki manastırımda ense mi yapıyorum da her daim şahane görünüp, muhteşem davranacağım?

Ben yoganın nasıl işe yaradığını, nasıl hayata uygulanabileceğini anlatıyor ve gösteriyorsam bu demek değil ki ben harika bir uygulayıcıyım ve söylediklerimi yüzde yüz içselleştirdim. Nihayetinde sana göre daha fazla bilgi ve deneyim sahibi olan, olma hali devam eden bir öğrenciyim! Evet, ders verebilir, hangi hareketin nasıl bir sonuca götürdüğünü anlatabilirim. Ama o hareketi yapacak olan ve sonucu yaşayacak olan sensin, ben değilim!

Ortalıklarda sürekli kanatsız melek gibi gezip, tütsü kokmamı ve uzak doğu masalları anlatmamı bekleyenler var biliyorum ama maalesef bu beklentileri karşılayamayacağım. Üzülerek söylüyorum ki zaman zaman fazla yorgun ve gergin olabiliyorum ve her ne kadar hizaya geldiysem de hala parfüm, ayakkabı, kitap, kahve vs gibi birkaç kalemde nefsime yenilerek, ayrıca bundan zevk alarak para harcıyorum!

Okuldaki diğer öğretmenlerden bir farkım yok. Benim de sesim yükselebilir. Benim de canımın sıkkın olduğu gün olabilir. Ayrıca yoga öğretmeniyim diye her duruma eyvallah çekecek değilim. Zorlanmak, mecbur bırakılmak ve köşeye sıkıştırılıp salak yerine konmak benim de moralimi bozar. Bilmem ekranın diğer tarafından hissediliyor mu, ben yaşadığım şehrin hasara uğrattığı milyonlarca insandan biriyim. Sadece ayakta kalmaya çalışıyorum. Ve bu konuda yogaya güveniyorum.

Bazen o kadar yalnız ve çaresiz hissediyorum ki, ellerimi gırtlağımdan içeri sokup kalbimi çıkartıp atmak istiyorum. İşe yaramaz şey! Sonra aklıma öğrencilerim geliyor, onlarla oynarken yaşadığım keyif,  onlar dinlenirlerken hissettiğim huzur.. Dudaklarımı kapatıp, burnumdan derin bir nefes alıyorum ve “kaz kafalı Elvan ne zaman öğreneceksin elindekilerin kıymetini?” diye azarlıyorum kendimi. Senem’in dediği gibi aslında “her şey yolunda” Daha çok yoga yapmak, yogayı yaşamak, yaklaşan Şeb-i Aruz ile  Mevlana’nın az ye, az uyu, az konuş ve benzeri sözlerini hatırlayarak, bir ve bütün olduğumuz evrene sığınmaktan gayrı ne yapılabilir ki?

Olmakta olan bir canlıyım ben, daha az veya daha fazla değil....

2 yorum:

sarya dedi ki...

siz çok tatlısınız yahu. :)
şu fani dünya sanal alemde yüzlerce blog okudum ama merak ettiğim tanışmak istediğim insan öyle az ki. bu azınlığın içindesiniz sizinle oturup bi kahve içmeyi gerçekten çok isterdim. Hani ben gelemem ama siz bursaya gelirseniz lütfen burada bir hayranınız olduğunu bilin, olur mu? :))

Fortunata dedi ki...

Söz:) Bursa'yı çok severim!