23 Mayıs 2012 Çarşamba

SABAH

Hiç bir uyku ertesi sabaha uyanacağımızı garanti etmez. Sabah uyandığımızda nasıl haberlerle güne başlayacağımız belirsizdir. Yine de uyanmak ister insan. Uyanamayacağı sabah, bu sabah olmasın, şimdi değil, gelecekte bir sabah olsun ister. Uzak gelecekte bir sabah.
Her sabah serçelerle uyanıyorum. Onların, adeta her tarafa fışkıran doğa karşısında söyledikleri şarkılarla. Ben mutlu olduklarını düşünüyorum. Oysa belki de sadece doğalarının gerektirdiğini yapıyorlar.
İki hafta önce sabah saat 07.00. Erenköy Ethemnefendi'den aşağıya iniyorum. Farklı bir serçe sesi duydum. Kesik kesik. Kuş cıvıltısı gibi değil de bir sinyal gibi. Bir serçe, üzerinde bir karga; onu diri diri didikliyor! Önce kovalamak istedim kargayı. Serçeyi kapıp veterinere götürebilirdim. O saatte?? Sonra karganın bu minicik avı asla bırakmayacağını, onu da alıp uçacağını düşündüm. Ve en sonunda eğer müdahale edersem büyük ihtimalle sadece ve sadece serçenin acı çekme süresini arttırmaktan başka işe yaramayacağımı anladım.
Kulaklarını kapattım. Hızla uzaklaştım oradan, sanki bu sahneyi hiç görmemiş gibi! Ama anlattım işte. İnsan ne gördüklerini, ne de yaşadıklarını unutamıyor. Acı bayatlıyor ama kesif kokusu hep hafızada, hep pusuda kalıyor.

3 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

hıh tam da o hep kaçtığım kesif acıyı, yada ne bileyim korkuyu anlatıyorsun..hep kaçıyorum ondan. susuyorum, gözlerimi kapatıyorum, hızla kaçıyorum, türkü dinlemiyorum, susuyorum.
yoksa susmamalımıyım, gözünün içine baksam o sahne acı olmaktan çıkar mı, paylaşsam daha bi hafifleşir mi?
ne dersin?

Fortunata dedi ki...

Acı ve korku paylaştıkça azalıyor ama paylaşmakla beslemek birbirine çok benziyor bence. Tuzağa düşmemek lazım:)

guguk kuşu dedi ki...

ince ayrımlar:)