Şimdi, günlük hayat milyarlarca seçimle dolu; bazıları kahveye şeker koymak ya da koymamak kadar basitken , bazıları - önceki yazıda kemiklerini sızlattığım Shakespeare'in dediği gibi - olmak ya da olmamak kadar zor.
Biraz evvel çok değer verdiğim Maviay'ın, masallar hakkındaki yazısına ilişti gözüm. Bütün bu girizgah onun içindi. Maviay, bana göre inanılmaz akıllı, çekici ve sağduyulu bir kadın. Her özelliğinden geçtim, kelimenin tam anlamıyla "iyi kalpli" bir kadın. Fakat hayatı tam anlamıyla bambaşka pencerelerden seyrediyoruz. Mesela o, masalları floresan ışığında okumayı tercih ederken, ben elektiriğin hala keşfedilmemiş olduğu zamanlardaki gibi mum ışığını ya da yağ kandilinden süzülen zayıf bir ışığı yeğliyorum. İşte bu sebeple "masal" denilen şeye karşı birbirinden oldukça değişik duygular besliyoruz.
Benim için masal gerçeğin ta kendisidir. Yıllarca okumak zorunda bırakılacağımız külliyatın en yalın, en özet halidir! İnanın, dört yaşında elime tutuşturulan "Kara Balık" ve "Küçük Prens" bana hayat hakkında bilmem gereken her şeyi söyledi. Abarttığımı düşünebilirsiniz ama ben o iki kitap dışında ne okuduysam sadece kendimi tekrarladığımı gördüm. Yani bundan otuz sene evvel seçimimi yaptım; satır aralarını okumayı tercih ettim hayatta! ( Bu konuda aileme minnettarım, onlar bana bir masal verdiler ve ben o masala bütün kalbimle bağlı kaldım:))
Rolümü şaşırmam, geleneksel yoldan sapmam, kendimi ancak sembollere sığınarak ifade edebilmem, ilişkilerimde daima "gerçeğin" ve "saf olanın" kokusunu aramam hep bu yüzden. Saçlarımı kuleden uzatmam ya da sinirlenip kesmem de bu yüzden. Yoksa elbette masal kahramanlarına öykünmek gibi bir ruh sakatlığım yok. Eda Lisa gibi prenses elbiseleri giyip, aklıma gelen her objenin pembesini alıp dolaşmıyorum evimde. Bir apartman dairesinde oturup, bu yüzyılın kıyafetlerini giyiyorum.
Masal tutkumla reddettiğim şey, ilişkilerdeki işgüzarlık. Şövalye ruhlu adamları özlüyorum, birbirine değer veren ve sevdikleri için akıl almaz fedakarlıklar yapan aşıkları anımsamak, anımsatmak istiyorum. İnancımı tazelemek istiyorum. Burnuma dayatılan ama leş gibi kokan yanılsamalardan uzak kalmak istiyorum.
Benim için güveni ve güvenilirliği temsil eden kalelerden bahsetmek içimi rahatlatıyor. Bir hatırlatma ya da benzetme yapmak istediğimde sevdiğim masallardan kahramanlar araklamak, sahneler aşırmak kalbimi, unutmaktan korktuğum bir sevinçle dolduruyor.
Ben kendi masalımın kraliçesiyim. Bugün otuz yaşımın tam ortasında kah gülüp, kah ağlarken, saçlarımı bir topuz yapıp, bir çözerken elbette yegane derdim bir prens bulmak değil. Sadece daha azını reddediyorum! Quazimodo'ya da razıyım ben, yeter ki satır aralarını okuyabilsin:))
Fakat her ne olursa olsun bu benim masalım ve rolümü seçmekte özgürüm! Bir başkasının masalında doğunun cadısıyım belki, kimbilir? Bütün bunlar hayatın ta kendisi değil ise nedir acaba? İyilikleriyle orman perilerini hatırlatan, göz bebeklerinize sevinç dolduran kanatsız melekler, sözleriyle başınızdan aşağıya kaynar yağ kazanları boşaltan düşman askerleri, en güvendiğiniz duygularınızın surlarını güllelerle al aşağı eden aşıklarınız olmadı mı hiç?
Anlayamadığım şey ise farkındalık farkındalık diye kıçınızı yırtarken nasıl olur da görünenlere bu kadar takılıp kalabilirsiniz? Görünmeyen, söylenmeyen onca şey için biraz sezgi kalmadı mı dünyada?
Deliler gibi aşık olduğu prense duygularını söyleyemeden, sırf onun mutluluğu için sesinden vazgeçen denizkızı ile sevdiği adam evli olduğu için susmak zorunda kalan bir kadın arasında bağ kuramayacak kadar mı dolu zihniniz gündelik kaygılarla? Nerede hayal gücü? Nerede sanat? Nerede çocukluğun güzel mevsimleri?
Romantik olmaktan utanmıyorum - ki ne yazık ki pek değilimdir - ancak masalların büyüsünden beslenmeyen, efsanelerin tılsımına kapılmayan insanları anlamakta zorlanıyorum. Sırf bu sebeple yetişkinler için masallar yazmak istiyorum. Taşlaşmaya yüz tutmuş ve adına gerçekçilik ya da sorumluluk duygusu vs dediğiniz şeylere savaş açmak niyetindeyim. Bir kişiyi ayartsam, kardır bana. Bir tek kalbi küskünlüğün esaretinden kurtarsam, bir tek sarsılmış inancı tazelesem daha ne isterim ki?
Lütfen, lütfen bir kez daha okuyun masalları. Cadılara bakın, prenseslere bakın, şövalyelere bakın, konuşan ejderhaları dinleyin. Her birinin, hayatınızdaki somut bir yüzle eşleştiğini göreceksiniz.
Masallar gerçeklerden kaçma yolu değildir, gerçeğin en yalın halidir olsa olsa. Ben basılan masallardan telif almıyorum, bütün bunları sadece inandığım için söylüyorum. Yoksa Maviay'ın dediği gibi masallardaki mantık dışı şeylere takılıp kalmak "hah işte masal " demek çok kolay. Burada zor olan inancı korumak, hayatın mucizelerine inanmak.*
Benim varolma şeklim bu; yazarak, hayal ederek ve inanarak ayakta kalabiliyorum. Sanırım sırf bu sebeple etrafımdaki kadınları ve adamları, hayatı, yaşadıklarımı masal kahramanlarıyla, mitolojik karakterlerle ve tarihten isimlerle anlatmayı çok seviyorum.
Maviay, masallara benim gözlerimle bakmasa bile, kendisi pek kıymetli kadın kahramanlarımdan biridir. En kısa zamanda ona olan duygularımı da bir masalla anlatmak isterim. Acaba sever mi? :))
*Bunlar tamamen benim düşünce ve duygularım, elbette mutlak doğrular değiller. Özellikle belirtmek isterim:))