22 Kasım 2008 Cumartesi

İçimin Karayolları Haritası.

Haftalardır, rıza göstermediğimiz halde elimizden alınanları düşünüyorum; sağlık, servet, sevdiklerimiz, hayallerimiz, inançlarımız... Korkarım yapacak fazla bir şey yok. "Doğa boşlukları sevmez" söylemine inanıp, alınanlarının yerine bir şeyler verecektir elbet diyerek sakin kalmak dışında... Tabii yapabilene!
Düşünüyorum da, aslında benim hayattan çok büyük beklentilerim varmış. Nedense itiraf etmemiş, manasız bir tevazu göstermişim! Kendimi luna parka götürülmüş ve kapıdan içeri girince " a, kusura bakma elektrikler gitti " diyerek eline gazoz tutuşturulmuş bir çocuk gibi hissediyorum. Bir tarafım hala elindeki gazozla orada, o bankta oturmakta. İnatla elektriklerin gelmesini bekliyor.
Dönme dolabın tepesinde olmanın nasıl bir his olduğunu hayal ediyor. Eğer atış yaparsa bir oyuncak ejderha kazanır mı diye geçiriyor içinden... Bu bekleyiş sırasında, ardında kalan olasılıkları düşünmek dışında yaptığı tek şey önünden akıp giden hikayelere dokunmak. Kıçını kaldırıp teknisyenlerle konuşmuş değil, gidip birine arıza kalıcı mı diye sormuş da değil. Öylece duruyor; elinde gazoz, cebinde yıpranmış bir luna park bileti!
Diğer yanım hiç beklemeden, hatta bilet bile almadan kapıdan döndü. Onu zaman zaman sokaklarda, başka hayatlarda, kitaplıklarda, uzak şehirlerde başı boş dolaşırken görüyorum. Nadiren de olsa luna parkı düşünüyor olmalı ama bir daha asla geri dönmedi.
Bir başka ben, burada, klavyenin başında. Paylaşıyor; yazmak ve yazı üzerinden anlamak hakkında durmadan bir şeyler öğreniyor. Hayatın kostümlü prova olmadığını ve ölümün çok ama çok yakınında soluklandığını keşfediyor. Sahip olmadığı, olamadığı şeyler için ağlayıp sızlanmaktan nihayet vazgeçti. Yaşamakta olduğu her şeyin vaktiyle yaptığı seçimlerin sonunda önüne geldiğini görebiliyor. Kızgınlıklarını ve öfkesini neredeyse sıfırladı, şimdi kırgınlıklarını ikna etmeye çalışıyor. Onu yolun diğer tarafında bırakan herkesi affedebildiği anda selamete ereceğinin de basbayağı farkında. Artık, geri geri gidilemeyeceğinin, olsa olsa kalınan yerden devam edilebileceğinin bilinciyle bakıyor hayata. Çok yolu var, biliyor.
Bütün bunlarla kişilik bölünmesi yaşadığımı itiraf ediyor değilim. Anlatmak istediğim her konuyu kurgulayarak yazacak kadar, yazıya saklanacak kadar kelimelerle oynayabiliyorum artık. Yanlış anlaşılma korkularımı epeyce öteledim. Bir çekincem yok. Blog yazmak bana günlük yazmaktan çok daha iyi geliyor. Bu nedenle "birinci tekil şahıs" olarak yazmaktan ve üç gün kaybolduğumda "neredesin?" diye sorulmasından çok hoşlanıyorum. Mutlu hissediyorum. Teşekkür ederim:)
Söylemeye çalıştığım içimde birden fazla yola rastladığım, üstelik bu farkındalığa yazıyla eriştiğimdir. Ayrıca herkesin içinde birden fazla yol olduğu gerçeğine de aydım! Hep mi oradaydı bu yollar? Elbette! Sadece ben yok sayıyordum, durup düşünmüyordum. Yeterince dolu dolu yaşarsam, onlar da önüme çıkmaz sanıyordum.
Aslında öyle de oldu, uzun süre planlar tam istediğim gibi gitti. Taa ki bu yıla kadar. Sonra aniden yanımdan geçip giden hayatlarla tanıştım! Ardımda bırakamadığım yolların, bitmeyen işaretlerin tozunu aldım. Onlarla vedalaştım. Hala bunun komasındayım.
Yazamayışım, benden yüzyıllar evvel yaşamış adamların bunu nasıl çözdüğü üzerine okumalarım, hırçınlıklarım hep bu yüzden. Geçecek mi? Bilmem, sanırım bir gün geçer.
Herkes kadar sevecen, herkes kadar dikenli ve herkes kadar... Farklı değilim yani, epeyce sıradanım hatta.
Dışarıda gezmek için ne moralimin ne de sağlığımın pek elverişli olmadığı* bu soğuk günleri içimin karayollarını adımlayarak geçiriyorum. Bazı noktalarda saatlerce oturup, yolun diğer yanına bakıyorum. O yolu başka başka mevsimlerde hayal ediyorum. Sonra kalkıp devam ediyorum. Kimseyi anlamaya çalışmıyorum, kimse beni anlasın diye bir derdim de kalmadı. Sözlerimden ziyade, kalbime bakanlar yanımda kaldı zaten. Diğerleri için pek ağırmış alfabem, onlar galaksimi terk ettiler!
Tüm dikkatimi içimdeki sese verdim. Ondan gelen manalı bir tını yakaladığımda tam da olmam gereken kavşakta olacağım. Böylece sağa sola dağılmış irili ufaklı tüm parçalarım orada buluşacak.
Bugün hala, yani henüz o noktada değilsem, demek görmem gereken başka tali yollar var. Hayat laf olsun diye almış olamaz beni ana yoldan!
*Aslında dün tam gün sokaklardaydım. Yani yazıyı iki gün önce yazmıştım ve değiştirmek istemedim. Dün akşam için M. Ersan'a teşekkür ederim:)) Onu ve ailesinin mevlevilik macerasını elbette yazarım yakında.

5 yorum:

Brajeshwari dedi ki...

tüm sorular ve cevaplar içimizde..Onları anlamak yolunda hassasiyetini sevgiyle karşılıyorum.Sonunda yaziyor olmana sevinerek...

Sevgilerimle..

kelebeklerözgürdür dedi ki...

bugün güzel bir yağmur var...bugün seni ve denizlerini düşündüm. fırtınalı deli bir denizde, rüzgara yüzünü vermiş, saçları ardından upuzun uçuşan halinle geldin gözümün önüne. geçen sene bu vakitler miydi? rüzgarla denizle denge kurmayı öğreniyordun. ona kendini bırakmayı...ve şimdi de hayatla denge, dümenin başında, ne zaman bırakıp ne zaman kontrolü ele alman gerektiğini görüyorsun.

bu yazı, şimdi, yolunda yürüyen ve yine uzun saçları rüzgarda ardından gelen, kararlı, dingin, kırgın belki ama içini açıp okumasını, kırgınlıklarını da okşamasını ve yoruldukça dinlenip, yola devam etmesini artık bilen, "gerçek" bir kadını kattı zihnimdeki görüntülere...

"Sözlerimden ziyade, kalbime bakanlar yanımda kaldı zaten" dilerim kalp okumasını bilen insanlarla karşılaştırır hayat hep...

sevgiler

Fortunata dedi ki...

Sevgili Brajswari, Ankara'dan yolladığın iyi duyguları büyük bir içtenlikle kucaklıyorum. Teşekkür edrim sana.

Külkedisi...Nerede ve nasıl kazandığımı asla tam olarak bilemediğim dost...Kalbime bakan gözlerin için teşekkür ederim.

kelebeklerözgürdür dedi ki...

:) hmmm, tam olarak harbiye'den taksim'e doğru yürürken :))) biz, orada o sohbette gerçekten birbirimizi gördük ilk kez sanırım.

sonra sen bana "sana bir kitap hediye etmek istiyorum" dedin. bir kitapçıya girdik. j.w'den bir kitaptı. sonra küçük prens'i aldım ben sana, sen açmadan "küçük prens" mi diye sordun :)

sevgiler

Fortunata dedi ki...

Çok şanslıymışız, iyi ki görmüşüz:))J.W. bana hep uğur getirmiştir. Biri de sen oldun işte.