10 Ocak 2008 Perşembe

Ruh Pisleticiler.

Kocaman ama kocaman bir kalenin burcunda oturduğumu hayal ediyorum. Aşağıdaki kayalara çarpan dalgalara bakıyorum. Kudurmuş bir deniz var önümde fakat ben çok sakinim. Ayaklarımı sallıyorum boşlukta, saçlarım ters bir rüzgarda yüzümü dövüyor. Ne yediğim dayaktan ne de içimdeki tanımsızlıktan kaçacak kadar korkak değilim. Yarattıklarımın sorumluluğunu taşıyabilirim ben.
Lapa lapa yağan kardan mı yoksa denizden gelen serpintiden mi heyecanlandım bilemiyorum; tam gırtlağımda atılmak için bekleyen kocaman bir çığlık var. Sanki bir kerede tüm denizi sallayacak kadar şiddetli bağırabilirsem, bütün isimsizler aşağıdaki kayalıklarda tuzla buz olacaklar. Adımı veremediğim, adını koyamadığım, kendime anlatırken kulaklarımı sımsıkı kapattığım ruh pisleticilerden bahsediyorum. Anladınız mı?

Ben ruhumu, açık denizlere kıyısı olan yosunlu kayalıklara benzetiyorum bazen; güzel kabuklu, narin deniz canlıları sımsıkı yapışmışlar yüzeyime ve hep beraber tuzlu suyun gücüyle tertemiz bir hayat yaşıyoruz. Zamansız bir lodos denizi bulandırdığında uzak sahillerden yosunlar, türlü ot ve hatta çöpler geliyor yakınımıza. Üzerimizde kalıyor bazıları. Taa ki kocaman ve tertemiz bir dalga onları alıp götürene kadar. Korunuyor benim ruhum. İyi ve saf olanın daha kocaman bir güç tarafından sarmalanması gibi, sonsuz bulutların ve yumuşak dalgaların kucağındayım ben.

Düşünüyorum; eğer sevgi istiyorsanız, ağzınızı açıp "istiyorum" demelisiniz. Her istediğinizi elde edemezsiniz elbette ama eğer istediğinizi söylemezseniz hiç - bir - şey elde edemezsiniz. Bütün kapıları kapatır ve biri gelsin diye sadece ama sadece hayal ederseniz, kimse gelmeyebilir. Çünkü bilemezler ki beklediğinizi. Oysa aralanmış bir kapı, gidecek yer arayan bir ruh için cesaretlendirici olabilir. Siz kapıyı aralamaya cesaret ederseniz, belki o da içeri girmeye cesaret eder? Böylece ya beklenen an/kişi gelmiştir ya da misafiriniz gidince benim gibi adını sormadığınıza şükreder ve yüzünüzü döven saçlarınızı toplamadan temizlik yapmaya başlarsınız.

Ruh temizlemek çok zor ve yorucudur. Her defasında daha çok yorulursunuz, daha çok incinirsiniz ama sonrasındaki ışıltı herşeye değer. O en değerli, en saf halinizi yeniden yakaladığınızda, bir dakika evvelinin anlamı kalmamıştır zaten. Unutursunuz. Hatırladığınız ender zamanlarda ise, gülümseyebilecek kadar geçmiştir yorgunluğunuz. Dinlenmiş ve arınmış bir ruhun dinginliği, içinize yaydığı hafiflik kelimelerin çok üzerindedir. Derin derin uyur ve derin derin nefes alırsınız. Sanki daha önce hiç nefes almamış gibi hissedersiniz ya da korkunç bir karabasandan uyanan birinin aldığı ilk derin soluk gibidir uyanışınız.

Ruh pisleticilerden kaçamazsınız. Onlar evinizin aralık kapısından içeriye süzülen ve arka bahçenizi tarumar etmeye gelmiş kayıp/kostümlü çocuklardır. Ve bir çocuğa kızamayacağınıza göre... Elbette izin verirsiniz; çimenlere bassın, koşsun, oburca meyvalardan yesin, uyusun, uyansın... Onun, masallarınızın gölgesinde dinlenmesini seyredersiniz. Yüzündeki anlık huzuru görürsünüz. Akordu bozuk hayallerine gülümseyerek bakarsınız. Ama bir an gelir, hayal dünyasının sınırlarını görür ve üzülürsünüz. Üzülme anı ayılma anıdır aslında sizin için, çünkü ancak bir yetişkinin hayal gücü sınırlı olabilir. Masum bir kayıp çocuk değildir karşınızdaki, kocaman ama kocaman bir bedendeki küçücük, minicik kalbiyle apaçık bir ruh pisleticidir!

Şimdi temizlik zamanıdır. Kendinize yönelik öfkenizi saçlarınızı toplamayarak ve yüzünüze kamçı gibi çarpmasına izin vererek azaltmaya çalışırken, yavaş yavaş bahçe kapısına doğru geçirirsiniz isimsiz misafirinizi. Çıkışa yakın bir ağaçtan biraz vişne kopartıp koyarsınız cebine yolda acıkırsa diye ( çünkü merhamet hala baskın duygudur içinizde ) ve bir pusula verirsiniz; bir daha asla yolunu şaşırıp sizin kapınızdan içeri süzülmesin diye!

1 yorum:

s. aylin dedi ki...

Agzina kasik dayanmis bebek gibiyim.. Simsiki agzim ve acmiyorum.. Bogazimda bir ciglik gibi evet.
O yuzden hikayenin nerelere dokundugunu soyleyemem, ruh pisleticiler dolaniyor icimde, acik edemem.

Hatta hak etmiyorum simdi bu guzel yazi uzerine konusmayi, daha dogrusu hakkini verebilecegimi
sanmiyorum zira gulmek geliyor icimden, parmagimi uzatip alay etmek istiyorum yazilanlarla. Temizligi, iyiligi ve kalp hizlandirici olgunlugu, hedef bilirligiyle. Yok oyle bir sey canim cananim; birakalim boyle kiz cocugu, erkek cocugu hayalleri
demek istiyorum. Icim bir tuhaf, icim kirik ondan biliyorum. Etrafimda tozlar ucusuyor gibi, temiz dalga
bekliyorum; o vakte kadar kirpiklerimdeki tozlar gozlerime batar ve rahatsiz eder beni. O yuzden sinirliyim,
huysuzum, urkegim; konusamam bu yazi uzerine. Temizligi az once bitirdim, azicik bitkinim ve sinirim gecmedi.
Zirvalamak da bunun bir parcasi (bknz. yukaridaki satirlar).

Epeydir fortuna'nin 'siz' hitapli bir yazisini okumadiydim. Kapi araligindan kimseye caktirmadan gozlemek gibiydi
oncekiler, sonuna dogru gizli gizli izledigimi bile unutturacak kadar guzellerdi. Aralik kapinin dibine yuz ustu yatip dinliyordum guzel guzel. Bu masal degil; bu bahari guzel
gecmis, bahari yasamis bir fortunanin eseri. Soz konusu masal anlatici, harika bir yemegi kasikla agzima tuttu; elimle itemeyecegim kadar
guzeldi ama inadim kol gucunden daha kuvvetli.. Simdilik almayayim.. Kokusu yeter.

not: Bir ara su pusula yazma teknik ve adabini konussak diyorum.