30 Aralık 2021 Perşembe

Yıldizlar

Resimdeki kız bana benziyordu. Saçı uzundu. Elbisesi uzundu. Elini gökyüzüne uzatmış,milyarlarca yıldız arasından bir tanesini tuttuğunu hayal ediyordu. Hani şu güneşi parmağının ucundaymis gibi gösteren fotoğraflar çektirir ya insanlar, işte tam öyle.

Ben bu sene o kıza benzemek istemiyorum. Tüm seçenekleri görmek istiyorum. Yıldız yağmuru da dahil .. Hepsini!

26 Aralık 2021 Pazar

DÜNYANIN DEVRİ DEVRANINI, İZZET-İ NEFSİNİ....*



Farklı. Dışarıdaki matematikten, akıp giden mevsimlerden, tekrarlayan döngülerden çok farklı. Başka türlü çalışan, kim bilir belki de çalışmayan bir devri devranı var içimin. 

İçim ne ki benim? Ciğerim, böbreğim, her bir hücrem? Yoksa yaşadığım, yaşayamadığım, yaşayıp altında dümdüz olduğum olaylar ve duygular?

Hepsi ve daha fazlası.

Çünkü içimde kocaman bir evren saklı. Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz birbirinin ardı sıra açılan boyut kapıları gibi... Bazısından geçtiğim, kimine ne ettiysem varamadığım, kim bilir belki varlığını unuttuğum onlarca, yüzlerce kapı..

Amma saçmaladın bacım sabah sabah diyen varsa aranızda, gidip ülke ekonomisi hakkında yazan bir büyüğümüzü okusun, baksın da görsün bakalım saçmalamanın babası nerede yapılıyormuş!

Noel akşamında misafirim vardı. Geçen yıl ailece yemek yemiştik, bu sene sevdiğim bir arkadaşımla baş başaydım. Havadan, sudan konuşmadık. Hayattan, yaradan, bereden, yastan, ölümden, dışarıdan gelen ve ardı arkası kesilmeyen müdahaleci tavırlardan bahsettik. Özellikle ölümün kıyısında olmaktan, o kıyıda yürüyenlere el uzatmaktan ve ölmekten, ölümün kokusundan huzursuz olmamak için tam bir kendini gerçekleştirme, tüm sınırlarını ve potansiyelini görme gerekliliğinden bahsettik. 

İnsanı korkutan bitişler, sona erişler değil, başlanamamış, tamamlanamadan kalacak olanlar...

Ne anlatmak istediğimden de pek emin değilim bu sabah ya, sanırım ölüm, ayrılık, tamamlanan yas gibi içimde evirip çevirdiğim, uzun süre ısıtıp ısıtıp ılığında titrediğim şeylerden bahsetmek istiyorum.

Bir duyguyu başlatmak mümkün, ancak bitirmek değil demişti Winterson. Özellikle tutku, saplantı gibi hastalıklı, buram buram sağlıksızlık kokan yamalı hislerdi anlatmak istediği. İçinde akıl, mantık barındırmayan, karanlığına bayıldığımız.... Vardı benim de böyle bir hissim, kovaladıkça yüzüme konan sinek gibi, her gün parçalanan ciğerimin ertesi sabah sapasağlam yerine konması gibi onlarca yıl gitmedi, bitmedi. Ben bitirmek istedikçe küllerinden doğdu. Ve bir gün geldi bitti. ben yok etmek için savaşmayı bıraktığımda, olanı olduğu gibi görmeyi seçtiğimde bitti.

İçimin o kapısından içeri girdiğimde mekandaki tek ışığın elimdeki cılız fener olduğuna aydım! Fenerin pillerini çıkarttığımda etrafımı saran karanlıkta oturdum. Sesleri dinledim, konuları ayırt ettim. Feneri ve pilleri orada bırakarak dışarı çıktım. 

İçimdeki bir döngü tamamlanmıştı; akmayan, elle tutulamayan, zaptı raptı na mümkün zamandan sıyrılmıştım!

Sonra aynı yıl içinde yalnız, aşırı yapayalnız bir ölüm geldi. Bir kadının yapayalnız, buz gibi ölümü... Hiçbir canlı yalnız ölmemeli dedi içimin konuşkanı. Şimdilerde onun yasını tutuyorum. Bu yastan bir yaşam çıkacak hissediyorum. 

İçimin devirleri, feleğin çarkı ve kaderin dümen tutan elleriyim ben. Her şeyim, herkesim, hiç kimseyim ve hiç'im. O yüzden yazıyorum, yazdıkça geçiyorum kapılardan, kelimelere döküldükçe yakalıyorum birbirine paralel akan zamanları.

Çok büyük bir teşekkürüm var hayata; bana verdiği ve benden esirgediği her şey, herkes için....


*BİR OSMANLI KÜFÜRÜ DİYOR EKŞİ SÖZLÜK:))))



21 Aralık 2021 Salı

KERİZ SİLKELEMEK

İnanılmaz rahatsız oluyorum bu tabirlerden. Çünkü keriz denilen üç kuruşunu korumaya çalışan orta gelir seviyesindeki insan.... Yukarıdaki abiler değil... Onlar keriz değil, onlar herşeyin sahibi!

Geçtiğimiz yıl Aralık ayının sinirlerimi yıprattığını düşünmüştüm ama yanılmışım. Asıl şimdi zorlanıyorum. Bu belirsizlik, gerginlik ve bilinmezlik tedirgin ediyor.

Dün dört arkadaş alış veriş yaparken hala tercih ettiğimiz şeylerin peşindeyik; hardal tozu, kahve, şarap.... Yani henüz aç değiliz. Ama bu sabah sokaktan gelen çığlıklar ve köpek havlamaları o kadar huzursuz etti ki beni, zihnimin alarmda olduğunu hissettim! Korktum!

Evimin huzuruyla uyanmadığım sabahlar çok mu yakın? Kimbilir?

Biten ve giden herkes, herşey yerine ulaştı bence. Elimizdekiler eleğin üzerinde kalanlar. Hayatın silkelenmelerden sonra bize bıraktıkları. Ben artık onların şükründeyim.  Gerisi anlamsız...

Zor bir hafta, ama hayattayım. Akıl ve ruh sağlığı dilerim hepimize.

19 Aralık 2021 Pazar

PAZAR

Günaydın, erken uyanmıştım ama yataktan kalkmak istemedim. 

Sabahın karanlığında ev soğuktu. Merkezi sistemde sanırım gece iyice kısıyorlar, gidip battaniye almam gerekti. Sonrasında da çıkamadım yataktan.

Bugün ev günüm. Kurabiye pişirip, kitap okuyacağım. Ülkede ve Dünya'da hiç sorun yokmuşçasına evimin renklerine saklanacağım. Söylemiş miydim, rengarenk bir evim var benim. Her yerde sevdiğim eşyalar.. Hatıralar. Örgü şişlerim, yünlerim, balkabakları, menekşeler, kilimler ve bu ay ışıklar, ağacım... Aralarına saklıyorum renksiz günleri...

Dün Ekin'in serisinde insanlar enflasyon konuşuyorlardı. Fenerbahçe'de bir açılışta! Hal böyleyken köylerde, kasabalarda, daha fenası şehrin zor koşullardaki mahallelerinde ne konuşuluyor merak ediyor insan?

You tube da dinlediğim eski bir bankacı, devlet büyüğümüzü Musa ile Firavun hikayesindeki Firavun'a benzetti.
Aslında ben tanıdığım pek çok inatçı, kendini beğenmiş, burnunun dikine giden, özetle kör kalmayı seçen insanı firavuna benzetiyorum.... Değişen koşulları anlamak istemeyen, konfor alanını kollayan, empatiden mahrum, yardım severliği bile egosunun ürünü olan insanlar.... Düzelmeyecekler, anlamayacaklar... Hamurları böyle.

Bilmiyorum bu hikayelerden nasıl uzaklaşılır... Pandeminin her birimizi içine soktuğu duruma bakılırsa yalnız yaşamak konusunda fena değilim. Ama dün açılışta ve sonrasında arkadaşımla içtiğim çayda hissettiğime bakarak da sosyalleşmekten de mutsuz olmadığım söylenebilir. Hayatın kocaman bir bölümü arkada kalmışken hala bunları düşünüyor olmak zayıflık mıdır? Belki? Kendimi aramak, anlamaya çalışmak zayıflıksa kabul ettim gitti.

Bilmiyorum... Sanırım hala, derinlerde bir yerde ormana gitmek istiyorum...

Bi de uçuyordum dün gece rüyamda. Kucağımda küçük bir bebek vardı. Onu düşürmemeye dikkat ederek, zamandan ve mekandan sıyrıldığımızın gayet farkında olarak uçuyordum. Ayaklarımın zeminle teması kesilmişti... 
Sabah kalktığımda bunun Alican'ı kucağımda tutmakla ilgili olduğunu anladım. En derin arzularımdan biriydi bebek... Onu kısacık bir süre kollarıma almak bilinçaltımdaki özlemi, eski bir arzuyu yerinden kımıldatmıştı... 
İnsan ne ilginç  bir yapı...

18 Aralık 2021 Cumartesi

FİZİK MÜHİM😀

 Pek Muhterem Okuyucu, 

Bak bugün kalkıp gelmen iyi oldu. Neden dersen, yağmurlu havada benimle muhabbet etmek kadar güzeli yoktur😀😀 Ha karşılıklı olaydık örgü de örerdik ama kader işte, ben yazacağım, sen okuyacaksın. Bugün sana fizik tedavi hücremden yazıyorum. Baharda canına okuduğum dizime sonunda hakkı olan şefkati göstermeye karar verip, terapiye getirdim. Nefis bişi, bence bi yerini bişi yapmadan gel! Zira hani pamuklara sarmak diyorlar ya, hah işte tam öyle bir hayatım var burada. Yeminle ilgi şefkat on numara! Yakında kaplıcalarda da karşılaşırsak şaşırma! Bence vakti geldi🤣😂👍

Bütün gün burada değilim tabii, her güzel şey gibi sonu var. Eve dönüp banyo yapacağım. Hatta saçlarıma ve cildime de uzun zamandır esirgedigim ilgiyi göstereyim diyorum.

Malum benim pek makyajla, bakımla vesaire ile işim olmaz. Ama bu kadar da pasaklı olmamıştım hiç! İki senedir iyiden iyiye orman insanı oldum. Bari bugün canım Ekin Anıl'ın RedArt daki açılışına azıcık bakımlı gideyim. 

Ondan nefis bir tablo alıyorum. Bir dervis! Kendime yeni yıl hediyem! Onu ayaklı princ lambamın yan duvarına asacağım. Heyecanla bekliyorum. Bu tablo belki de alıp alabileceğim  son sanat eseri ... Hayat hızla değişiyor.

Nasıl? Memnun musun muhabbetten? Yoksa baydım mı seni?

Bağdat Caddesi sabah sabah çok kalabalık biliyor musun? İnsan olan bitene neresinden bakacağını bilemiyor...

Eve gidince devam edeceğim.

17 Aralık 2021 Cuma

17 ARALIK 2021




Günaydın,

Bugün Şeb-i Aruz.

Sana göre takvimden bir gün, bana göre düğün dernek. On üç yıl geçmiş Konya'ya ilk gidişimin üzerinden. Ne mutlu bana Ustam Gurudwara bizi alıp oralara götürdü. Ve ne mutlu bana dedemi, Adnan'ı, Özlem'i ve Leyla'yı tanıdım.

Galiba altı üstüne gelmiş ülkemde bir gün için tüm olumsuzlukları bırakıp bugünü anlamlı kılan kadere teşekkür edeceğim.



Biliyor musunuz derin düşünmek çok kolay bir şey ama derin hissetmek zor... Konya öyle bir coğrafya ki, insan istese de istemese de derin bir ruhani atmosferde buluyor kendini. Bilmem hiç etrafınızı saran havayla kucaklandığınızı hissettiniz mi? İşte Konya, dergah öyle bir his veriyor insana; birileri sımsıkı kucaklayıveriyor sevincinizi, kederinizi. Rehabilite oluyor enerji bedeniniz. Yediğiniz yemek anlamlanıyor, baktığınız yüzler anlamlanıyor. İnsan insana eliyle değil, kalbiyle dokunurmuş, anlıyorsunuz.



Yine de bütün bunların öğrenilmiş ezberleri aşıp zihinden kalbe inmesi hemen olmuyor. Uzun uzun bekletiyor hayat. 

Bugün 17 Aralık... Ülkemde ciddi ciddi açlık var, korku var. Market reyonlarında birbiriyle dertleşen insanlar var. Sokakta kediler aç... Hava buz gibi. Kendimi fazla şanslı, yetersiz ve işlevsiz hissediyorum. Tüm dileğim veren el olmak, daha çok can için işe yaramak. 



Bugün dua edeceğim. Dayıma, Sevgi Teyzeye, sevdiklerime...

Bugün 17 Aralık, kalbinizdeki buzların çözülmesi ve derin hissedebilmek için, aşk için dua edin.

Huuu



16 Aralık 2021 Perşembe

GÜNLER GÜNLERE, YILLAR YILLARA...


 


Bu sabah Victor öldüğü için üzülerek uyandım.. Onu özleyerek güne başlamanın kalp ağrısı var bedenimde. Ona ait bir eşyayı uzun uzun koklamak, bu soğuk ve karanlık günleri Victor, Görkem, Harun ve Mucukku ile Bodrum'da geçirmek isterdim...

Biliyorum, imkansız. Olsun, yine de isterdim. Ve olsun, ne mutlu bana ki özlediğim bir dönemi olmuş hayatımın. 

"Göktepe'ye çıkıp bağırmak istedim" dedi Jale Teyze. Sonra vazgeçmiş, çünkü şehrin ortasında kaldı Göktepe, oradan bağırırsa herkes duyar... Demek Jale Teyzemin ormanı Göktepe...

Suat'ın ormanı alıp başını gitmekmiş. "Gidemeyince kendi ormanımı yarattım" dedi. 

Suat'ın ormanı "Sağır Bahçe"

Alkatraz Kuşçusu'nu izlememi önerdi. Güzelmiş. Düşündürdü beni. Kendi ormanımı düşündüm. 

Günler, yıllar hızla akıp giderken ve ölüm ensemde soluklanırken, ormanım nerede bilemiyorum... Yazmak belki benim ormanım. Okumak, yazmak, çayır çimende dolanmak ve yine yazmak. Basit beslenmek, elde örülmüş battaniyelerde uyumak. Çocuklarla oynamak, öğrencilerime emek harcamak. Evet bunlar mutlaka benim ormanımda var.... Ama bir şey daha olmalı... O ne ola?

Ormana gitmek istiyorum. Düzlüğün bittiği yerde ağaçlara karışmak, yürüyebildiğimce yürümek, yorulunca uyumak, acıkınca açlığı hissetmek.... Sahiden, sahici bir korkma hissi. 

Kaybolmak ve bulmak. Kendimi bulmak istiyorum!

Ormana gidip, kendimi alıp getirmek, kendime gelmek istiyorum. Buz gibi bir derede yıkanır gibi, kocaman bir yardan atlar gibi... Gerekirse önce kaybetmek, sonra bulmak....

Ne dilediğime dikkat etmem gerektiğini de biliyorum. Hiçbir içten yakarış yoktur ki cevapsız kalsın. Yürekten istemenin faturası ödenir.... 

Biliyorum.


14 Aralık 2021 Salı

ORMANA GİTMEK



Sevgi Teyze öldü. 

Yazamadığım süre zarfında olan en önemli olay da buydu... Fakat bu sabah onun ölümü hakkında yazmayacağım. Bir gün önce onun için yaptığım ve yapmadığım şeyleri defalarca kafamda döndürdüğümden ve ertesi gün onun ölü bedenini yatakta görüşümden bahsetmeyeceğim. Bugün kendi ruhumun ve bedenimin çaresizliğini anlatacağım.

Çok yorgunum. Elli değil, yüz elli yaşında bir kadının bedeninde gibiyim. Hızlı yoruluyorum, tahammülüm düşük, olaylar beni fazla hırpalıyor ve nasıl daha makul hissedilir, yürümem gereken yol nerededir, bulamıyorum.

İnsanlıktan ve şehirden umudumu keseli çok oldu. Artık buralarda hayat olmadığını biliyorum. Kalın kafamın almadığı, basiretsiz bedenimin uygulamaya sokamadığı şey ormana gitmek!

Bir orman bulamadım kendime. Kaçacağım, ağaçların arasında saklanacağım, omuzlarımda taşıdığım herkesi, her şeyi, ayak bileklerime dolanan geçmişi silkeleyebileceğim bir orman bulamadım... İçinde sadece ve sadece yaprakların, dalların sesi olan, ağaç kovuklarına sokulduğum, üç beş ceviz yediğim bir ormana niye gidemiyorum ben? Bi gitsem koca kız olacağım. Büyüyeceğim, cesaretim gücüm gelecek. Gidemedim.

Tarifi zor bir halsizlik yaşıyorum. Uykum yetmiyor, dinlenmem yetmiyor. Ayak tırnaklarımı kesmek bile yorucu bir iş sanki! Zar zor evimi toparlayıp yemek pişiriyorum. Ağır akan bir filmin içinde sıkışmış gibiyim. Ülkede ve Dünya'da olanları kayıtsızca izliyorum.

Herkes gibi B Planım olmadan, baka kalmışlık hissiyle, donmuş duygulara, tutuk bir zihin de ekleyerek geceyi sabaha, sabahı diğer sabaha ekliyorum.

Ormana gitmek istiyorum. Ağaçların oluşturduğu çemberlerin ortasında toprağa uzanıp gökyüzüne bakmak, sakince dökülen yaprakların döne döne inişini izlemek ve üzerimden geçen kuşları saymak istiyorum. Türünü bilmediğim böcekler bedenimi keşfe çıktığında gülümsemek, toprağın nemine ısısına teslim öylece uzanmak istiyorum.  Tıpkı suya uzandığım gibi.

Orman nerede? Benim ormanım nerede? Artık kendimi seçmek ve buralardan gitmek istiyorum.

Ormana gitmek istiyorum.





9 Aralık 2021 Perşembe

AFTER YOU

 


Hani "kırkından sonra azanı teneşir paklar" diyorlar ya, bence o iş öyle değil. Kırkından sonra "önce ben, şimdi benim sıram" demeyi akıl edeni hemen durdurmak istiyor toplum. Ya diğerleri de sonsuz bir ezberin içinde yitip gittiklerine uyanır, kendi arzularının, isteklerinin peşine düşerse diye, başın hemen, oracıkta ezmek istiyor. Kim o toplum? Onlar işte; elalem.

Eski bir Hint geleneğinde elli yaşına gelen adama sorarlarmış. Daha doğrusu bir tören yapıp önüne üç seçenek bırakılırmış.

Var olan durumun içinde kalabilirsin. Evli, çocuklu, torunlu vesaire.

Ormana gidip şu kadar gün kalıp dönebilir ve yeni bir eş alabilirsin.

Ormandan dönmeyip, keşiş/derviş/yolcu olarak kalan ömrünü tamamlayabilirsin.

Bir yandan nefis, ama öte yandan aynı geleneğin kadını ölen kocasıyla yakmak istemesi ve benzer hakları kadına tanımaması var. Neden? Neden kadın şeytan? Çünkü kadın soru sorar, zihin bulandırır, çözüm ister, geçiştirildiğini hemen anlar! vesaire vesaire.

Şu "after you" meselesine gelirsek, bence milyonlarca hayat böyle yaşanıyor. Hep birilerinin önceliği var. Ve bu hesapta ciddi bir yanlış olduğuna kırkından önce aymak çok nadir rastlanan bir durum.

Kendini seçmek, kendi arzularının izini sürmek, beni ne mutlu eder sorusunu tüm samimiyetinle sormak kolay değil. Hiç değil.

Elif'le uzun zamandan sonra kahve içtik. Anlattıklarını can kulağıyla dinledim. Eşi de arkadaşım olduğundan aileyi çok iyi tanıyorum. Birlikte verdikleri mücadeleyi ve şu an elde ettikleri her şeyi hakkıyla kazandıklarını biliyorum. Velhasıl şu "after you" meselesini gayet iyi yönettiklerini görmek beni inanılmaz sevindiriyor. Bunu bir çift olarak başarıyor olmaları nefis! Birey olmaktan zerre kadar ödün vermeden, iki kişi el ele tutuşup kendilerine sahip çıkabiliyorlar. Aslında üç kişiye; ben, sen ve biz.

Bu bana ilham verdi:) ben de yapabilirim dedim. Ellerimi birbirine kenetler ve yürüyemeye başlarım! Slogan da besbelli "after me!"

Yani diyorum ki, hiç kolay değil insanın özüyle temas etmesi ve güzel sorular sormaya başlaması. Fakat mümkün, sahiden yapılabilir bir şey.

İçim lunapark gibi, durmadan rengarenk ışıklar yanıp sönüyor zihnimde. Hala yaşanacak çok güzel bir hayat olduğuna dair delice görüntüler gelip gidiyor aklımın odacıklarına. Evet çok yorgunum, evet fiziksel olarak da eski kudretim yok ama neden olmasın? belki biraz yavaş, biraz alışılmışın dışında bir yolculukla, ama mümkün. 

After me, dostum. Her şey, herkes after me:))

*Fotograf 2009 Trilye, Ahmet Er

5 Aralık 2021 Pazar

İŞTE BİR PAZAR DAHA GELDİ!

 

Günaydın,

Gecikmeli olarak huzurlarınızdayım. Malumunuz uykuyla pek aram yoktur. Günde sekiz saat uyumayı bırakalı en az yirmi yıl oldu. Öğlene doğru yataktan kalktığım günleri sorsanız, sayabilirim. Bu sabah yedi buçukta gözlerimi açtım ama kafam gülle gibiydi ve tekrar uyumaya çalıştım. Ne faydası oldu? Hiç! Üç saat kaybettim ve arada neredeyse kabus tadında bir rüya gördüm! S..tir dedim, uyku buysa, kalsın!

Neyse, çok yorucu bir haftaydı. Hevesle Pazar olsun diye bekledim. Oldu. İnsan yaşamayı başarırsa iyi ve kötü tüm beklentilerini deneyimliyor:))

Okulda pozitif çıkan çocuklar ve öğretmenlerle birlikte hafiften panik havası yaşadık. kardeşime ve Deniz'e bulaştırmış olabilir miyim diye gerildim. Çünkü üç haftadır bitmeyen halsizliğim ve burun akıntım başlangıçta üşütme olsa bile acaba başka birşeyle mi karıştı endişesi yaratmaya başladı. Dizimin tedavisi bir yandan, annemin bitmeyen talepleri öteden hırpalandım zahir! 

İyi ki evli falan değilim, bi de adamın kaygılarıyla, çocuğun gelip gelemeyeceği bilinmez geleceğiyle uğraşacaktım! Peh! kalsın.

Haftam öldürmeyen cinstendi. Toprak aradım, ev aradım. Evdeki tadilatla cebelleştim. Ustalara çemkirdim. Dizim için fizik tedaviye başladım. PCR testi yaptırdım. Yedek mum aldım.

Ne fena di mi? Ha bi de kendime kazak örüyorum ve Travma ile ilgili yeni bir kitap okuyorum. 

Bütün bunlar olurken de elli yaşıma iki yıl kalmış olmasına fena halde gıcığım. On yıl genç olmayı sahiden isterdim. Kendimi güçsüz hissetmek hiç hoşuma gitmedi. O yüzden Amerika'dan bir avuç besin takviyesi istedim. Biraz desteklenmem gerekiyor. Bi de Konya'ya gideceğim. ruhumun da sarılıp sarmalanma vakti geldi. Onu çok ihmal ettim... Yazık:)

Yani elde var Pazar öğleden sonra. Bence hayatta evden çıkamam.. Bi kahve içeriz Hande ile belki. Zeynep'le lak lak ederiz zoom da yeter. 

Yarın Noel paketlerini tamamlayıp postaya vereceğim, geciktim. Tam gününde yerinde olsunlar istiyorum. Bi de Eda hemen iyi olsun.... kalbimin ucu acıyor onu yatakta ateşli ve halsiz olarak düşündükçe...

Hadi, çıkıp temiz hava alın. İyi Pazarlar

2 Aralık 2021 Perşembe

ÇOK SEVMEK



Dünya'nın en güzel hissi bu! Çok sevmek. Hani çocuklar sorar ya "beni ne kadar seviyorsun?" diye, işte öyle sevmekten bahsediyorum; kocaman. Kollarını iki yana, kürek kemiklerin ve omuz eklemin acıyana kadar açıp, "seni çok çok seviyorum! " demek.

Çok şükür hayatta bu cümleleri karşılıklı kurabileceğim insanlar oldu. Hayvanlar oldu. Hatta bir ağacım bile oldu. Şu Stuttgart'daki güzel ağaç...

Bu hafta sevdiklerime Noel paketlerini postalama işim var. Çok mutlu ediyor beni. Çocuk gibi seviniyorum renkli bantlar, kurdele ve kağıtlarla oynayınca. Saatlerce o kutudan diğerine taşıyorum ufak ufak kutuları, notları... Bugün son alış verişim var, Cafer Erol'dan akide şekerlerini alacağım. Canım Ingrid'in kıymetli anısına Jasmin'e yollayacağım.

Razıyım ben bu hayattan. Çocuksuz kalmışlığıma, tamamlanmamış hayallerime takılmak yerine sahip olduklarımın hazzındayım. Evimin, kedimin, sevdiklerimin ve tüm deneyimlerimin. Bu saatten sonra hesap sormak değil, mutlu olmak istiyorum. İşte Noel, işte fırsat hepimize seni seviyorum demek için!

Seviyorsan, git söyle:)