25 Kasım 2020 Çarşamba

JUNO KENDİ HALİNDE BİR YILDIZ GÖZLEMCİSİ

 




Günaydın,

Bu sabah saat beş sularında uyandım.  Henüz postalamayacağım ve asla yayınlamayacağım bir iki yazı sonrasında tekrar uyumuşum. Bir sonraki uyanış yedi civarıydı. Mecburen kalktım. Balkondaki kediler acıkmıştı, evdeki desen yeni mamasına bayılmış ve daha çok vermem için avaz avaz bağırıyordu.

Sabah rutinimin biraz ( biraz mı? Epeyce!!! ) robotlaşmasına bozularak, hepsini hallettim. Niyetim çok özlediğim kız arkadaşlarım hakkında yazmaya başladığım yazıyı tamamlamaktı ama o coşkuyu bulamadım. Sabahın bu saatlerinde ne müzikti aklımdan geçen, ne de özlem. Çok derinden gelen inşaat gürültüsüne eklenen buz gibi havanın tek düşündürdüğü Juno'nun bu sabah yazdıklarıydı...

Yazı şöyle başlıyor; insanın hayali yalnızlığını paylaşmak, sıkıntısı ise kalbini açık tutamamaktır. 

Juno okumayı seviyorum. Ölümün sınırlarında dolanmaya başlamadan evvel de seviyordum. Biliyorum ki derin sularda yüzmenin bedeli var ve Juno şu sıralarda bunu ödeyen güçlü bir varlık. Mutlaka fiziki bir son gerekmiyor yeniden doğuma, hepimiz biliyoruz. Bilerek veya bilmeyerek birbirimizi, çoğu zaman da kendimizi yavaş yavaş öldürüyor ve sonra yine kendimize ebelik ederek tazelikle geri dönüyoruz. Doğuyor, doğuruyoruz.

Sahi kaç kez ölür ki insan?

Çok şişmanladım. Kişisel tarihimdeki rekor kiloma ulaştım. Biriniz yokuştan yuvarlasa, üçünüz aşağıda tutamazsınız! O kadar yani. Sebebi de malum, bir kez daha kendimi doğurmam gerekiyor. Daha değil, daha zaman var diyerek ne kadar, nereye kadar kaçsam da bu mutlak sonu sadece erteleyebilirim... Ki o da nereye kadar?

En son boşanırken bu kiloya ulaşmıştım. Mutsuzluğumu doğurup, yenilenmeye ihtiyacım vardı. Birkaç ay kıvrandım fakat başardım. Peki bu ne? Şimdi gün be gün karnımda şişen, kan basıncımı hırpalayan şey nedir? Kimdir? Elbette biliyorum ne. Bilincim, ruhum, her hücrem tanıyor içimdekini.

İsteğim bu doğumun kansız gerçekleşmesi. Sancısız değil tabii ama kansız. Juno diyor ya bu sabah, kalbini açmak, kendini ortaya koymaktan korkmamak, güç oyunlarına gerek duymamak ve şefkatle yaklaşmak... Bu doğuma işte böyle yaklaşmak istiyorum. Hem ebesiyim yaşananların, hem doğuranı, hem doğanı.

O yüzden durmadan yazıyorum. Er geç mektuplardan birini, muhtemelen de az evvel yazdığımı postalayacağım. Çünkü bu duygu çok fazla. Küller küllere, anılar anılara karışmalı ki, günün yavaş yavaş aydınlanması gibi hafiflesin varlığım. Eğer öbür hayat yarından evvel gelirse valizim hazır olsun istiyorum.*

Şimdi gerçek yazıya dönüyorum. Burada yeteri kadar ısındığımıza göre, sıcacık kelimelerimi alıp, süslü kurabiyeler pişirmeye gidebilirim. 

Güzel geçsin gün... 

*bezen öbür hayat yarından önce gelir. zen atasözü

Hiç yorum yok: