Dün gece aklıma geldi "cıs". Yatakta sakin sakin uyku beklerken, birden bire belli görüntüler ve cümleler ard arda bana doğru koşuşturmaya başladı. Bizim öküz nerede diye düşündüm. Annem mutlaka bir yere kaldırmıştır. Keşke kaldırmasaydı da hala el altında olsaydı.. Fotoğrafını çekip gösterirdim size.
Bu "cıs" meselesi yaklaşık kırk yıllık bir hikayedir. Ben bebekken annem evin düzenini pek değiştirmemiş. Gümüş, kristal ve benzeri değerdeki her zımbırtı olduğu yerde kalmış. Sadece ben elimi uzattığımda annem "cıs Elvan" dermiş. Ve bu cümleyi besleyen bir sembol kullanırmış; tahta bir öküz! İşin ilginç tarafı bu öküz bir sanat eseri! Alp dağlarında bir tahta oyma ustasının yaptığı (adam herhalde artık yaşamıyordur) nefis bir işçilik. Ama ben miniciğim ve bu tahta öküzden feci halde çekiniyorum. O ve cıs kelimesi beni on adım geri püskürtüyor!
Hayatımda iki kez "cıs" dendiğinde durmadım, birinde elim, diğerinde yüreğim yandı; "cozzzz" diye!Bu yüzden dün baharın getirdiği kokularla birlikte gözümün önünden o kadar can yakıcı an geçti ki, bilinçaltımdan bu ses geldi"cısss Elvan. Bunları düşünmek bile seni hasta eder, iyisi mi boşver!"
Üzerinden kaç bahar geçse de insan bazı anları unutamıyor. Kimi hatıralar bir tahta öküz görüntüsüyle bizi ziyaret ederken, bazıları insan kılığında geliyor. Böyle zamanlarda kalbimi geçmişten alıp, şimdiki zamana fırlatıyorum. Ama buralara o kadar yabancı ki, ezilip büzülüp öylece oturuyor.
Neyse, bu cıs meselesi hem hüzünlendirdi, hem güldürdü beni.