20 Aralık 2012 Perşembe

KONYA ARALIK 2012


Döndüm. Evdeyim. Yıkandım. Sabunlarıma, kahve makinama, yatağıma yani benim olduğunu, vazgeçilmezim olduğunu düşündüğüm hayatıma kavuştum. Elbette bu kavuşmada kollarımın kocaman bir hiçliği  kucakladığının farkındayım.

Şükürler olsun ki artık bu kollar kucaklamayı öğrendi.

Oysa az önce geldiğim yerde kollarım dolu doluydu. Etrafımdaki herkesi kocaman bir ışık çemberi içinde hissettim. Sanki sadece ve sadece ben onları tanıyayım diye oradaydılar. Pir çağırmıştı, biz de gitmiştik işte. Aslında hepsi, tamamı bu kadardı olan bitenin. Aradaki tüm sözler, tüm hareketler kocaman boşluklardı. Sonuç olarak bir yılda yaşadığımızdan çok daha fazla “an” ı birkaç günde yaşadık. Yaşadım. Anda olduk, biriktirmedik. Ne mutlu!

Bu yazıyı anda olamayarak, kaydetme isteğiyle yazıyorum. Gerçi kalması gereken tüm bakışlar, tüm kucaklaşmalar ve sözcükler kalacaktır ya, hani detayları unutursam diye bir şehirli kaygısı benimkisiJ

Konya

Pir çağırmadan gidilmez derler. İlk gidişimde ruhum yerlerdeydi. Lime lime olmuş bir kalple, ayaklarım sürüyerek çıkmıştım Pir’in huzuruna. Ne bir dileğim, ne de isteğim kalmamıştı. Son gün niyaz penceresine bakmış ve gönlümden kısacık bir cümle geçirmiştim.  Ve ne oldu biliyor musunuz? O cümle canlandı ve tüm hayatımı kapladı.

Bu defa ne sürünen bir ruhum, ne de hayatı ıskalayan bir halim vardı. Artık kusurlarımın, günahlarımın ve en önemlisi hala vaktim olduğunun farkındaydım. Yine bir cümlem vardı, onu  niyaz penceresine fısıldadım....

Eve gelip bavulumu açtığımda içinden güzel anlar ve insanlar çıktığını gördüm. Kirlilerimi çamaşır sepetine, anıları bilgisayarıma ve bu yeni dostları da kalbimin boş odacıklarına yerleştirdim. Kalbim çok güvendiğim fakat zaman zaman bana bile kapalı bir organım olsa da, onları başka bir yere koymak istemedim.

Bu gezinin bana en büyük hediyesi Selahaddin Çelebi oldu. Onunla selamlaşmak, anlattığı hikayelerden hissemi almak ve bana Elvan Sultan demesinin onuruyla çok büyük bir sevinç duydum. Onu dinlerken kah içim genişledi, kah yüreğim ezildi. Gücüne, o gücün içindeki naifliğe hayran kaldım. Ezmeyen bir güç! Nasıl da etkileyici, nasıl da saygı uyandırıcı.. Sevildiğimi hissettim.

Türbe yerindeydi. Camiiler de öyle. Sokaklar.. İlk gün Şems’e gittiğimde akşam ezanı okunuyordu. Sanırım en çok onu düşündüm bu gezide. Aşk için ölmek ne demek çok düşündüm. Acaba ömrü hayatımda uğruna başımı verebileceğim ne var diye düşündüm…

Başım bende kaldığı için çok üzüldüm..

İçilen kahveler hiç olmadığı kadar lezzetli dostları görmek anlamlıydı. Dedeyi dinlemek, hocamın her zaman paylaştığı birbirinden değerli hikayelere bir kez daha kulak kabartmak paha biçilmezdi. Odamı Begüm Can’la paylaşmak, onun hazırladığı sofraya buyur edilmek en az bin teşekkür değerindeydi. Parmağımdaki vav öyle güzel ki…sağol LajjaJ

Tesbih satın aldığımız dükkan, bileğimden yayılan misk kokusu, burnumun ucunda hissettiğim soğuk ve zikir tesbihinin kenarında salınan ben! Konya için söylenecek çok söz var sandım ama şimdi gördüm ki bu iş kelimelerle olmayacak. Belki daha sonra yazarım, kimbilir..

Orada olan, hayatıma giren herkes ve her şey için mutluyum. Sebep olandan, yolu oraya götürenden Allah razı olsun.

Pir’e selam ve teşekkür olsun!

4 yorum:

Enis Diker dedi ki...

Ne güzel bir seyahat olmuş:) Uzun süredir biz de gidemiyoruz, inşallah bize de kısmat olur. Çelebimiz ne güzel isim bulmuşlar; Elvan Sultan, artık bundan sonra böyle hitap ederiz:))

Unknown dedi ki...

Sormayın Enis Bey, gerçekten anlatılamayacak kadar güzel anlarımız oldu. Dilerim bir zaman hep birlikte orada oluruz.

sarya dedi ki...

insanların gittikleri yeri anlatmalarını dinlemeyi, okumayı pek sevmem. kendim gidip görmeliyim. ama öyle farklı anlatmışsın ki ne yalan söyleyeyim biraz kıskandım imrendim bende orda olmak isterdim. olmayan isteklerimin arasında umarım bu olmaz birgün konyaya gitmek kısmet olur.

Fortunata dedi ki...

İnşallah gidersiniz Sarya, bu sadece dışarıya değil, içeriye bir yolculuk olduğu için farklıydı. Muhtemelen sizi imrendiren budur:) Sevgilerimle..