Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini ve bizlerin bu konuda ne kadar çaresiz olduğumuzu yazmaktan sıkıldım. Biraz da zaman geçerken neler yaptığımızdan bahsetsek? Mesela ben ne yapıyorum?
Genellikle mızmızlanıyorum ve erteliyorum. Kayıplarım için ah vah ediyorum- ki sonra kaybettiğim her şeyin ne sebeple kaybolduğunu ve hayatıma nasıl bir katkıda buunduğunu da çok iyi görüyorum -, "yorgunum", "isteksizim" diyerek kendimi zorlamıyor ve gelecekte bir gün kullanmak üzere yeteneklerimin üzerinde toz biriktiriyorum!
Siz böyle yaşamıyor musunuz? Ne mutlu!
Aslında bende az buçuk düzelmeler var. Öncelikle ashramda zaman geçirdiğimde hayat tam da olması gerektiği gibi anlam kazanıyor. Bedenim tam da olması gerektiği gibi güçleniyor ve kalbim her nabızdan zevk alıyor.
İşin gerçeği, biz ne yaparsak yapalım, nasıl düşünürsek düşünelim hayat "tam da olması gerektiği gibi" sürüyor ve birgün tam da bitmesi gereken yerde bitecek.
Fakat zamansız kayıplar, hazırlıksız yakalandığımız hayal kırıklıkları bizi bambaşka düşüncelere taşıyor. Aldatılmış, ihanete uğramış, çoğu zaman yeterince mücadele etmemiş hissediyoruz. Geçmiş için yapabileceğimiz birşey yok, adı üzerinde geçmiş! Geçmiş zihnimizin bir parçası ve zihin tamamen ölü birşey! Dolayısıyla mutluluk ve sağlık için ruhun ihtiyacı olan zihinsizlik hali yaratılmalı.
Bu hal egzersizlerle yaratılabilir, yaşanabilir. Bir de bazen doğal olarak hiç ummazken, çabalamzken gelebilir.
Sakin sakin otururken, akşam ılıklığında bir manolya kokusu dolar salona ve insan o anda dünyada sadece kendisi ve manolya ağacı varmış gibi tarifi zor bir huzurla anda olur. Geçmiş yoktur, gelecek gelmeyebilir. Ama manolya kokusu tam da burada, burnumun ucundadır! Öyleyse an, manolya ve benim için vardır ve tek gerçek ikimiz arasındaki bağdır!
Çok mu uçuk kaçık geldi? O zaman "Yeryüzü ile Konuşma Sanatını" okumayın:)
Sevgilerimle...