17 Ağustos 2010 Salı

Niçin nilüfer? Çünkü nilüferin sembolik bir önemi vardır: O, çamurun içinde yetişir. O bir dönüşüm sembolüdür... Çamur pistir, belki kokuyordur; nilüfer hoş kokular yayar ve o kokuşmuş çamurun içinden çıkar. Tam olarak aynı şekilde hayat da kokuşmuş çamurdur ama bir nilüfer olma olasılığı orada gizlidir.*Kendi içindeki bilinmeyeni bilmeden, başka hiç kimseyi tanıyamazsın. O insanın esrarını çözmek için tek yol, kendi esrarını çözmektir. Gizli katların arkasında başka katlar gizlidir, insan sonsuzluktur. Kendi içinde ne kadar derine inersen, bütün bir varoluşta, ayrıca başkalarında da o kadar derine inersin, çünkü öz birdir. Çeperse milyonlarcadır, oysa öz tektir.*Cesaret korkusuzluk demek değildir. Eğer bir insan korkusuzsa, ona cesur diyemezsin. Bir makineye cesur diyemezsin, o korkusuzdur. Cesaret sadece korku okyanusu içinde var olabilir. Korku vardır ama bu korkuya rağmen insan o riski göze alır; işte cesaret budur. İnsan, kendine rağmen adım atar; cesur olmanın anlamı budur.*Yakınlık başka bir boyuttur. Diğerinin senin içine girmesine izin vermektir, seni senin gördüğün gibi görmesine izin vermek, bir insanı varlığının en derin noktasına davet etmektir. Modern dünyada yakınlık giderek kayboluyor. Sevgililer bile yakın değil. Dostluk sadece bir kelime artık, giderek kayboluyor. Neden? Çünkü paylaşacak bir şey yok. İçindeki yoksulluğu kim göstermek ister? İnsanlar rol yapma derdinde... "Ben varlıklıyım, ben oraya ulaştım, ne yaptığımı biliyorum, nereye gittiğimi biliyorum." Eğer sen yakın olmaya hazırsan, karşındakinin yakın olmasına da yol açabilirsin. Senin açıklığın, onun açık olmasını kolaylaştırır. Senin içtenliğin, onun içtenliğine, masumluğuna, güvenine, sevgisine, açıklığına izin verir. Sen olmasan, bu evrenin şiirinde, güzelliğinde bir şeyler eksik kalır. Bir şarkı, bir nota eksik kalır, bir boşluk olur...*Her zaman yaşam nehriyle birlikte git. Asla akıntıya karşı gitmeye, nehirden hızlı akmaya çalışma. Sadece mutlak bir rahatlık içinde, her an kendini yuvada, rahat ve varoluşun içinde huzurlu hissederek git.Unutmaman gereken şey yaşamın kısa değil sonsuz olduğu ve bu yüzden de aceleye hiç gerek olmadığıdır. Acele etmek yalnızca bir şeyleri kaçırmana neden olur. Varoluşun acele içinde olduğunu gördün mü hiç? Mevsimler zamanında gelir, çiçekler zamanı gelince açar, ağaçlar hayat kısa diye hızla büyümek için koşuşturmazlar. Tüm varoluş yaşamın sonsuzluğunun farkında gibi görünür.*Varoluşun gizemlerini soruşturmayı bıraktığın anda varoluş kapılarını sana açar, seni buyur eder. Ve varoluşun gizemlerine misafir olarak girmek onurlu bir şeydir.*Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir. Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir. Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir.*Coşku manevidir. O, zevkten ya da mutluluktan farklıdır, tamamıyla farklıdır. Onun dışarıyla, diğeriyle hiçbir ilgisi yoktur; o içsel bir olgudur. Coşku çılgındır. Ve sadece çılgın insanlar bu bedeli ödeyebilir. Sıradan akıllı insan çok kurnazdır, çok hesapçıdır, çok hilekardır. O coşkunun bedelini ödeyemez çünkü onu kontrol edemez. Coşku dolu bir insan bir köle yapılamaz. Sadece mutsuz insanlar köle yapılabilirler. Coşku dolu insan özgürdür*Ne olacağın hakkında bir fikrin olmadan dünyada yaşa. Bir kazanan mı yoksa kaybeden mi olmanın hiçbir önemi yok. Ölüm her şeyi senden nasılsa alır.*Ben sana bir ahlak dersi vermiyorum. "Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı, bu ahlaklı değil" demiyorum. Bunların hepsi çocukçadır. Ben sana çok basit bir kriter veriyorum: "FARKINDALIK"Eğer "farkındalık"la bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü "farkındalık"la hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve "farkındalık" olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin.Ama ben hala ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. "Farkındalık" olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir. Seni özgürleştirmezler, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler.*Etrafımızda ve kendimizde olup bitenlere kesin bir dikkatsizlik gösterir halde yaşayıp gidiyoruz. Evet, bir şeyleri yapma konusunda oldukça yetkinleştik, yapmakta olduğumuz şeyleri yapmakta o kadar yetkinleştik ki, onu yapmak için hiçbir farkındalığa gerek kalmadı. Mekanik, otomatik hale geldik. Robotlar gibi işliyoruz.*Farkındalık, "an"da olan her şeyin tam bir bilinçlilikle gerçekleşiyor olması anlamına gelir, sen orada mevcutsun, bilincinle oradasın demektir. Örneğin, kızgınlık gerçekleşirken sen "farkındalık"ta olursan, bilincinde olursan, kızgınlık oluşamaz, sen farkındaysan pek çok şey mümkün değildir. Zihin her zaman ya geçmişte ya da gelecektedir. O şimdiki zamanda bulunamaz, zihin için şimdiki zamanda bulunmak kesinlikle imkansızdır. "Farkındalık" şimdiki "an"ın içinde öylesine tam olarak bulunmak demektir ki, ne geçmiş ne de gelecek orada yoktur, sadece şimdi vardır, "an" vardır.*Gerçek hasat yalnızca sen kendini uyandırmak için, farkında olmak için büyük bir gayret sarf ettiğinde gerçekleşir. Öğrenilmesi gereken izleyiciliktir. İzle! Farkındalığın ilk adımı bedeni izlemektir. Yavaş yavaş kişi her harekete, her mimiğe dikkat kesilir. Ve farkında olmadan bir mucize gerçekleşir; eskiden yapmakta olduğu pek çok şey kayboluverir. Bedenin daha gevşek hale gelir, bedenin daha uyumlu hale gelir ve bedenini derin bir huzur kaplar. Sonra düşüncelerinin farkına varmaya başlarsın; aynı şey düşüncelerinle de yapılmak zorundadır. Onlar bedeninden daha zor fark edilir. Seni ele geçiren tüm arzuları izle; yürümeyi, konuşmayı, yemeği, her şeyi izle. Daha çok farkında oldukça, tüm telaşın giderek yavaşlar. Daha zarif hale gelirsin. İzledikçe geveze zihin daha az gevezelik yapar, çünkü gevezelik haline gelen enerjin "farkındalık" haline dönüşür... Düşüncelerinin farkına vardığında içinde olup biten şeylere şaşırıp kalacaksın. Farkında olman, izliyor olman gerçeği, onu değiştirir. Yavaş yavaş düşünceler belli şekiller almaya başlar, artık kaotik değillerdir, huzur yayılır.*Yaşamın içine sürekli farkında olarak katıl. Tekrar ve tekrar unutacaksın, bu doğaldır. Farkındalığı hiç denemedin, bu nedenle sürekli olarak unutman doğaldır, çünkü alışkanlıklar çok zor bırakılır. Ama hatırladığın anda tekrar izle. Birkaç anlığına dahi farkında kalabilirsen şükran duy, bu çok az "an"lar dahi beklenenden daha fazlasıdır. O berraktır. Farkındalıkta yani, "ol"ma halinde, şimdi de düşünceler giderek incelmeye başlar, kilo kaybeder ve yavaş yavaş olur ve düşünceler ölmeye başladıkça berraklık ortaya çıkar, zihin bir ayna halini alır. Kafa karışıklığı sefaletin kökündeki nedendir; mutluluğun temelleri ise berraklıktadır.*Bedenin ve zihnin huzurlu olduğunda, onların birbirleriyle uyum içerisinde olduğunu göreceksin; bir köprü vardır. Artık farklı yönlerde konuşmuyorlar, başka atlara binmiyorlar. İlk kez arada anlaşma vardır. Düşüncelerinin farkına varırsan, bir adım sonrasında duygularının, hislerinin ve ruh hallerinin de farkına varırsın. Bunun için biraz daha yoğun farkındalığa ihtiyaç vardır. Ve bunu da başardığında hepsi bir orkestra haline gelirler ve sonuncu olan nihai farkındalığa ulaşırsın. Onu sen yapmazsın, o kendiliğinden olur, o hepsini yapanlara verilen bir ödül gibidir.*Şimdiki "an"a daha çok duyarlı ve tetikte ol, onun daha ve daha çok farkında ol. Ne zaman an-ı kaçırdığını hissedersen geri gel, hepsi bu.Bu çok uzun, zor bir yolculuk, tek bir an bile farkında olmak zordur çünkü zihin sürekli meşguldur. Ama imkansız değildir, herkes için mümkündür. Yalnızca gayret etmek gerekir, bütün kalple gayret etmek. Kalp gayret etti mi imkansız yoktur. Farkındalık kalbin gayreti ile mümkündür Ve yavaş yavaş farkındalık geliştikçe tüm kişiliğin değişmeye başlar. Bilinçsizlikten farkındalığa geçmek en büyük kuantum sıçramasıdır. O yüzden hatalar, yanlışlar, eksikler konusunda endişe etme.*Aşkın heyecanını ve onun esrimesini (coşarak kendinden geçmek) tanımış bir insan rekabetçi olmayacaktır. Şayet günlük ekmeğini elde edebilirse mutlu olacaktır. İsa'nın duasının anlamı budur: "Bize günlük ekmeğimizi ver." Bu yeter de artar bile. Artık İsa aptalmış gibi gelir. Şöyle istemiş olmalıydı: "Bize bankada daha çok para ver." O sadece günlük ekmek mi istiyor? Keyif dolu bir insan asla bundan fazlasını istemez: Keyif bu denli doyurucudur. Sadece doyuma ulaşmamış varlıklar rekabetçidir; çünkü onlar hayatın burada değil, orada olduğunu zannederler. "Delhi'ye gidip başkan olmalıyım" yahut Beyaz Saray'a ve şu ya da bu olmalıyım. "Oraya gitmeliyim, mutluluk orada." Çünkü onlar mutluluğun burada olmadığını bilirler. Bu yüzden onlar her zaman ilerler, ilerler, ilerlerler. Onlar her zaman ilerler ve asla varamazlar. Ve mutluluğun ne olduğunu bilen insan, buradadır. Niçin Delhi'ye gitsin ki? Ne için? O şimdi burada son derece mutludur. Onun ihtiyaçları çok küçüktür. Onun hiç arzuları yoktur. Onun elbette ihtiyaçları vardır, ama arzuları yoktur. İhtiyaçlar doyurulabilir, arzular ise asla.

1 yorum:

Efsa dedi ki...

Ne zaman nilüfer çiçeği ile ilgili bir yazı okusam aklıma lotus çiçeği gelir.

benzer özellikleri olsa da, farklılıkları da bir o kadardır.

teşekkürler yazı için.