24 Şubat 2024 Cumartesi

BERAT EDEBİLİR MİSİN KENDİNDEN?

 

A)Kendimi alsam dağlara götürsem ve orada bırakıp dönsem? 

B)Kendimi alsam dağlara götürsem, temiz hava aldırıp geri getirsem?

C)Kendimi alsam dağlara götürsem, geri kalan herşeyden uzakta yeniden başlasam?

D)Kendimi olduğu yerde bıraksam, "ben" dağlara gitsem ve neler olacak diye akışa bıraksam?

Biliyorsunuz henüz ormandan çıkmadım. Hala kendi iç sularımda kulaç atmakta ve bolca su yutmaktayım. O acı içinde kıvranarak hayal ettiğim balinanın beni yuttuğu sahne ne hikmetse gerçekleşmedi. Fakat benden sonra aynı denizde çok sayıda parçalanmış ceset bulunmuş. 

Seksenlerin sonunda Narayama Türküsü adında bir film izlemiştim. Yaşamın sonuna ilginç bir bakıştı. O filmdeki kabulleniş aklıma ve kalbime zor gelmişti. Yaşamın başlangıcı ve sonu vardı. Hepsi bu. Arada neler olduğuna pek takılan yoktu sanki o kısım sonsuzdu. Velhasıl insan daima sonuç odaklı. Nedenini, niçinini bilmiyorum ama sürecin keyfine varmak belli ki doğamızda yok. 

Yalan yok, ömrüm boyunca ben de böyle yaşadım. Fakat bir noktada uyandım. Ağzımdaki lokmayı uzun uzun çiğnemeyi, banyoda kendimi çitilemeden nazikçe yıkanmayı kısacası anda kalmanın hazzını nihayet anladım. Bu işlerin virtüözüyüm zannedilmesin, ufak ufak da olsa icracısıyım denilebilir.

Ormana gelince, burası zamanın akmadığı değil, kendi zamanıma hükmettiğim yer. Benden çalınan esas ritmi anımsamak niyetiyle, ne kendimden, ne de diğerlerinden kaçmadığım ama onlara uyum sağlamak adına yavaşlamadığım veya hızlanmadığım bir yer. Kesintisiz huzurdan veya gündelik işlere boşvermişlikten bahsetmiyorum. Aksine, en basit olana hakkını verme gayretini anlatıyorum. 

Anlamı yitirdiğim noktaya döndüğüm yerin adı orman. Yatakta gözünü açtığın an, kahveden ilk yudumu yuvarladığın, sabah serinine müteşekkir kaldığın an var ya, işte orası orman. Acıkınca canının istediğini yediğin yer. Uykun gelince yatağa yuvarlandığın ve kedini severken gerçek anlamda ona kıymet verdiğin yer de ormanç

Orman sahici ve değerli olan, asıl doğan,  sana sorulmadan ufak ufak  yaşamından tırtıklanıp, yerine ezberler sokulan hayattan firar edip, perdeyi yaktığın yer.

Çok sıkıldım insanların bana dair ezberlerinden. Göklere çıkartmalarından ve paspas etmelerinden. Bütün bunlardan etkilenmediğim yere orman. Kendime değer biçmediğim, bana değer biçilmesine alan açmadığım yer. 

En başa, hücrenin, zihnin, ruhun en temiz haline dönüp yeniden başlamak isteğim var. Eğer o en saf olanı bulabilirsem, bu defa kurda, kuşa, hele insana yenilmeden yolumda yürürüm gibi geliyor. Sahi yapabilir miyim? Yaparım, ormana girmeyi başardıysam, neden olmasın?

Sadece bazen kafam karışıyor, ormandaki bu "ben" sahici "ben " mi? İşte oralarda bi dağılıyorum. Esas olandan uzaklaşmak çok acı verici. Hayatı boyunca hiç yeni sağılmış süt içmemiş çocuğa mis gibi sütü uzattığınızda istemez. Pastörize edilmişten o kadar farklı ve yoğundur ki taze süt, bunun en şahanesi olduğuna çocuğu ikna etmek zordur. Sanırım tam olarak böyle hissediyorum, kendimi gerçek olana, kendime odaklanmaya ikna etmeye, kendimle devinmeye çağırmaya çabalıyorum. Çabam yorucu, çabam kıymetli, ruhum kah yolda kah saklanmalarda. Ama ormandayım. Bütün bu satırlar ormanın derinliklerinden, benden, bizden, bana.


Hiç yorum yok: