24 Temmuz 2021 Cumartesi

ABRE LA PUERTA OPEN THE DOOR -II-

 




Velhasıl bir dolunay vakti daha geldi çattı. Artık avluda gezinme zamanıdır. Üstelik baktım da, kapımın önünde bekleyen de kalmadı şükür. Her anlamda hiç olmadığı kadar güvenli bir dış Dünya beni bekliyor olmalı!

Sahi mi? Yok canım:))

Her şey algı; iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, nefret-sevgi... Ben, kendi hayatımın biricik senaristi, yegane yönetmeni ve elbette başrol oyuncusu olduğumu gördüm göreli, figüranlara sataşmayı bıraktım. Kostümcüye çemkirmiyor, makyözü kenara çekip bitmeyen gözyaşlarımın hesabını sormuyorum. Mevzu net: ben ektim, ben biçtim. Ben yazdım, ben oynadım. 

Öyleyse kime ne?

Dün gece rüyamda zamanla ilgili tarifsiz bir uyanış hissettim; her dakikayı tüm seçimlerimiz, kelimelerimiz, duygu ve düşüncelerimizle an be an yazdığımızı anladım. Görünen hayatlarımızda şimdiki zamanın içinde kalmayı başardıkça, geçmiş ve geleceğin de aslında şimdiki zamandan ayrı olmadığını ve aslında bir o kadar akışkan ve eş zamanlı olduğunu ne kadar net görüyor insan. Evet kelimelere dökerken ipi ucu kaçıyor, farkındayım. Ama  aşk gibi işte, en güzel şiir aşkı ne kadar anlatabildi ki?

Tanrı zamansızlıktır, o yüzden külli olandır. İnsan ise zamana sıkıştırmıştır kendini, sınırsızlığa inanmaz, inanamaz. Aklın barikatındandır cüzziliği. Vay be dedim içimden, gün ışığında gelmeyen, geceyi kolluyor demek! Sabah bütün bu cümleleri dümdüz, doğruca duymanın, zihnimde ard arda dizip hayranlıkla seyretmenin keyfiyle açtım gözlerimi.

Zaman kusursuz bir boşluk gibi. Dikey, yatay, geçmiş, gelecek değil, an be an, defalarca ve defalarca seçenekler sunarak, her defasında tekrar ve hiç tekrara düşmeyerek, bilinen ve asla bilinemeyecek halleriyle.

Hissettiğimi, anladığımı anlatamamak ne fena...

Kehanette bulunmak nedir? Gelecekten bilmek? Geçmiş değiştirilebilir mi?

Einstein açıkça söylememiş mi? Aynı şeyi tekrar edip, farklı sonuç beklemek ne manasız dememiş mi? Aslında sadece o değil, aklı ve kalbi açılan, dış Dünya'nın avlusuna çıkmaktan korkmayan kim varsa söylemiş. Zaman yok, ölüm yok, ben ve sen yok!

Peki biz neden anlamamakta bu kadar ısrar etmişiz??

Anlatamadım di mi?




23 Temmuz 2021 Cuma

ABRE LA PUERTA OPEN THE DOOR

 


Edebiyatta, felsefede, plastik sanatlarda ve hatta gündelik hayatlarımızda kapı metaforunu hemen hemen hepimiz kullanmışızdır. Peki neden severiz? Bize kolektiften nasıl bir mesaj iletir kapı? Her birimize ne anlatır? Gerçi ben pencereleri çok daha anlamlı bulurum ya, yine de kapıları kesinlikle es geçmiyorum.

Bir tablo vardır sanat tarihinden bildiğimiz; ressamı on sekizinci yüzyıl İngiltere'sinde yaşamış W.H. Hunt. Tokmağı yoktur resimdeki kapının. Önünde duran insanın hali ağlamaklıdır. Yorgun bedeni iki büklümdür. Başını kapıya dayamış, adeta yakarış halinde öylece durmuştur. Resmin ışığı ilginçtir. Nihayetinde ressam bir sohbette tüm bu gizeme açıklık getirir; o kapı sadece içeriden açılabilen kalp kapısıdır.

Bana oldu bu biliyor musunuz*. Hayatım boyunca açamadım o kapıyı. Zaman zaman altından sızan ışık, anahtar deliğinden göz göze geldiğim birileri oldu. Hatta aralandığını düşündüğüm zamanları da unutmadım. Ama ben o kapıyı açmaya hep çok korktum. Dışarıdakiler ayrı acı çekti, ben ayrı...

Sonra sonra korkularımın kaynağını keşfetmeye başladım. Kapının kolu gibi, korkularımda içerideydi. Bendeydi. Dış Dünya'nın daha güvenli ve ideal bir yer olduğu anda değil, ben onu göze aldığımda açılacaktı kapı.

Devam edeceğim.

*Duygu donması diyor psikiyatristler.


17 Temmuz 2021 Cumartesi

CEHENNEM

 

"Başka ne olabilir?" diye sormaktan korktuğum, tuhaf günlerden geçiyoruz. Çünkü, bugüne kadar tanıklık ettiğimiz hemen hemen her olayın sıkıştırılmış bir programla yeniden sunulduğunun hepimiz farkındayız.

Hiç acıkmadan yemek yemek gibi, hiç sindiremeden olayların içine yuvarlanıyor, en iyi ihtimalle hissizleşerek seyircilik ediyoruz. Sanki Dünya'da yaşanan hiç bir felaket bize ulaşmayacakmış gibi derin bir yanılgı içindeyiz. Deprem, sel, ekonomik kriz, küresel ısınma, kıtlık, pandemiden yoğun bakıma düşme ihtimalleri.. Hepsi bizden uzak, çok uzak. Onlar gazetelerde var, televizyon haberlerinde var ama bizim evlerimizde yok. Sosyal medyada ve küçücük hayatlarımızda bambaşka bir noktadayız; plajlar, düğünler, yemek davetleri, evimizin ihtiyaçları, okunacak kitaplarımız, hatta semtimizdeki yazlık sinema ile öyle meşgulüz ki, insan bu iki yüzü keskin bıçak ne zaman canımı yakar diye endişelenmeden edemiyor.

Hayat işte! Yaşayarak görüyoruz.

Neyse, cehennem sıcaklarından pervanemi çalıştırarak ve klimayı açmamakta inat ederek kurtuluyorum. Klima kadar insana iyi gelmeyen bişi olamaz. Gerçekten o kadar zorlanıyorum ki, geçmiş yıllarda sesimin kısılmışlığı bile vardır.

Dün gece ne Theo, ne de ben uyuyamadık. Muhtemelen bugünü yazarak, okuyarak ve uyuklayarak geçiren azınlığa dahil olacağız. Zaten işsiz güçsüz tipler olarak başka da ne yapabiliriz ki?

Temmuz ayına cehennem dediğim için sahiden üzgünüm. Anneme de bir kez daha teşekkür ederim, bu mevsimde beni taşımış ve doğurmuş! Ne diyeyim sıkı iş.

16 Temmuz 2021 Cuma

BODRUM

Pandeminin ortasında yola döküleceksin denseydi, inanmazdım. Fakat İzmir'den sonra yola çıkmak nedense o kadar da feci görünmedi gözüme. Birazcık yanılmışım, kabul ediyorum. Zira İzmir'e giden uçak ve İzmir havalimanının kalabalığı ile elbette Bodrum'a giden yolcu sayısı ve havalimanı kaosu farklıydı!!

Yine de değdi. Sevdiklerimi görmekten ve güzel bir başlangıcın parçası olmaktan mutluydum. Arkadaşlarım tarafından prensesler gibi karşılanmak, kıymet görmek ruhuma çok iyi geldi. İçim genişledi. Hele de yüzmek! Sanırım o bambaşka bir güzellik oldu.

Ne kadar kalabalıklaşırsa kalabalıklaşsın, kim yerden yere vurursa vursun orası benim köyüm. Çiçeği, denizi, mandalinası, zeytiniyle hep benim geçmişim ve geleceğim. Evet, kokular değişmiş, hayat zorlaşmış. Mekanları tanımıyor, garajın yerini bulamıyorum. Ama kaleden kerteriz alabilir, Aleko'da adaçayımı içip, Denizciler'e uğrayıp Hasip abimi görebilirim. Demek ki hala umutlu kalabilirim.

Bodrum hala Bodrum.

15 Temmuz 2021 Perşembe

SIĞINAK

 

Gidecek yer, saklanacak his, mutluluk verecek tek bir cümle kalmadı. İçinde bulunduğumuz yüzyıl, topsuz tüfeksiz saldıran,  acımasız bir o. çocuğu çıktı! Zaten hepimiz maskeliyorduk ruhlarımızı, şimdi yüzümüze de maske takar olduk.

Buradan nasıl geçilir hiçbir fikrim, hissim veya önerim yok. Zamanın bir yerinde mıhlanıp kalmış, dipsiz bir sığınakta halüsinasyonlar, hologramlar içinde bırakılmış, hatta gezegende tek başıma kalmış gibi hissediyorum. Ben kendimi hala Dünya'da zannediyorum ama belki de bir kapsüle konup çoktan uzaya fırlatıldım! Kim bilir...

Üretimden uzak, hayalsiz, duasız, akılsız ve de fikirsiz bir ömür nasıl geçer hiç bilmiyorum. 

Bilene de inanmıyorum.

1 Temmuz 2021 Perşembe

YETMEYİ UNUTMAK...

 


Olabiliyor demek ki bazen; insan bir sabah her şeye yetebilirken, ertesi gün tüm gücünü, enerjisini yitirebiliyor.. Çoğu da psikolojik sebeplerle... Sıcak beni hırpalıyor, sıcakla gelen belirsizlik ve kaygı desen, en sevdiğim paket!

Temmuz'da Bodrum'a gidiyorum. Deli miyim ben acaba? Yok değilim, önemli bir kutlamaya eşlik etmeye, doğum günümde nihayet ayağımı tuzlu suya sokmaya gidiyorum.

Dönüşte şehir beni tam kaldığım yerden bekliyor olur diye düşünüyorum. Yapılması gerekken işler, toparlanması gereken eşyalar, gelecek sonbahara ait hazırlıklar... Tabii ben bunları hesaplarken tam hayatımızın ortasına oturan kocaman ve sonunu ufukta göremediğimiz bir salgın ve yanı sıra felaketler silsilesi...

Cenazeler. Düğünler, bebekler...

Olduğu kadar diyorum. Yetebildiğim kadar o halde.