23 Temmuz 2021 Cuma

ABRE LA PUERTA OPEN THE DOOR

 


Edebiyatta, felsefede, plastik sanatlarda ve hatta gündelik hayatlarımızda kapı metaforunu hemen hemen hepimiz kullanmışızdır. Peki neden severiz? Bize kolektiften nasıl bir mesaj iletir kapı? Her birimize ne anlatır? Gerçi ben pencereleri çok daha anlamlı bulurum ya, yine de kapıları kesinlikle es geçmiyorum.

Bir tablo vardır sanat tarihinden bildiğimiz; ressamı on sekizinci yüzyıl İngiltere'sinde yaşamış W.H. Hunt. Tokmağı yoktur resimdeki kapının. Önünde duran insanın hali ağlamaklıdır. Yorgun bedeni iki büklümdür. Başını kapıya dayamış, adeta yakarış halinde öylece durmuştur. Resmin ışığı ilginçtir. Nihayetinde ressam bir sohbette tüm bu gizeme açıklık getirir; o kapı sadece içeriden açılabilen kalp kapısıdır.

Bana oldu bu biliyor musunuz*. Hayatım boyunca açamadım o kapıyı. Zaman zaman altından sızan ışık, anahtar deliğinden göz göze geldiğim birileri oldu. Hatta aralandığını düşündüğüm zamanları da unutmadım. Ama ben o kapıyı açmaya hep çok korktum. Dışarıdakiler ayrı acı çekti, ben ayrı...

Sonra sonra korkularımın kaynağını keşfetmeye başladım. Kapının kolu gibi, korkularımda içerideydi. Bendeydi. Dış Dünya'nın daha güvenli ve ideal bir yer olduğu anda değil, ben onu göze aldığımda açılacaktı kapı.

Devam edeceğim.

*Duygu donması diyor psikiyatristler.


Hiç yorum yok: