Unutmak gibidir, içine saklanır ve gelecekteki bir tarihi iple çekerim. Bir seyahat mesela. Oraya gittiğimde hayata sihirli bir değneğin dokunacağını ve değişmesini istediğim hemen hemen her şeyin değişeceğini hayal ederim. Sonuç hayal kırıklığı olur, taa ki bir sonraki seyahate kadar...
Son Almanya seyahatim yüreğimin yarısının ülkede kalması sebebiyle huysuz ve sevimsiz geçmişti. Hatta o kadar üzülmüş ve yılmıştım ki, yazmak bile istemedim. Oysa orada güzel bir hikayeye başlamıştım. Ulm şehrini görmüştüm. Tübingen'e bayılmış, Heidelberg'de ömrümün en lezzetli pastalarından birini yemiştim. Eczacılık müzesi hakkında yazacağıma söz verip, Otto Dix resimlerini yakından inceleme kararı almıştım.
Şimdi bütün bunlar bekliyor... Bir bahar daha geldi ve ben hala neyi beklediğimi bilmeden öylece duruyorum. Zaman zaman yaşayacak kadar değil, olsa olsa hayatta kalacak miktarda enerjim olduğunu hissediyorum. Bu beni üzüyor. Oysa yediklerime dikkat ediyorum, yogamı yapıyorum... Yine de eksikleri görmezden gelerek yol alamıyorum. Bir hal ayağıma çelme sanki...
Aklıma hep güzel şeyler getirmeye çalışıyorum. Çiçekleri düşünüyorum. Hayvanat bahçesindeki maymunla bakışmamızı hatırlayıp gülümsüyorum. Neden onu hala düşündüğümü anlamaya çalışıyorum. Kafeste olması bana göre haksızlıktı! Ama kafeste olmasaydı onu nasıl görebilirdim ki? Bu da bencillik!
Başkalarını anlamak sevdasını bırakalı çok oldu ya onun yerine koyduğum kendimi anlamak meselesinde de pek yol aldığım söylenemez. Bazen ücra bir yere gidip günlerce susmak ve saate bakmadan günü yaşamak istiyorum. İstediğimde yemek yemek, istediğimde uyumak, belki biraz okumak ve yazmak... Yürümek, kaybolmak.. Bütün bunlar depresif ruh halleri midir? Elbette! Ülke depresif, ben olmuşum çok mu? Yine de Mart gittiğinde daha iyi olacağım, her şey Mart'ın suçu!
Şimdi de onun gitmesini bekliyorum....