İnsan Ayvalık'a kadar gider, daha da azıtıp bayram kalabalığına karışır ve Cunda'ya bile uzanır da bir balık yemeden döner mi? Döner! Zira Rabbim öylesine büyüktür ki, o insanlar daha güzel bir yerde rakı içer, kendini mezelere kaptırıp fazlasıyla doyar! Bakınız alt satırda mevzudaki adresi veriyorum:
Veli Usta'nın Yeri. Eski Gümrük Meydanı No: 16.
Biz amcayı ve mekanı sevdik. Servis güzel, manzara halliceydi. Sadece barbun yiyemediğimize üzüldük. Dediğim gibi, mezeyi abartınca yer kalmadı! Kısacası Ayvalık'dan balık yiyemeden döndük!
Kaldığımız evi de sevdik. Nicedir yataktan kalkıp, yürüyerek denize gitmemiştim. Allah Muse Beyefendi'nin babasından razı olsun, iyi ki bu yazlığı almış. Özellikle balkonları ve bahçeyi pek sevdik. Bol bol okuduk, hiç ama hiç yazmadık! Jasmin Hanım'a son gün yazdığım kart hariçtir:)
Acıkınca yemek yedik, uykumuz gelince de uyuduk. Rüzgar, deniz, kum ve güneş dışında bir isteğimiz yoktu. Onlardan da bolca vardı.
Tatilin en şişkosu bendim. Üstelik manikürsüz, pedikürsüz en hırpani halimdeydim. Bıyıklarım, kaşlarım ve sakallarımla "pala zehra" lakabının doruklarındaydım! Ucuz mayom ve turuncu şortumla plajda göz doldurdum! Tatilin en misafirperveri kesinlikle Muse, en şakacısı* Prusya Kralı ve en mutlusu da kesinlikle annemdi. Annem plaj kıyafetleri, muhteşem fiziği ve neşesiyle "kızına bak, anasını al" lafını canlı canlı yaşattı sağolsun:) İnsanlar utanmadan annesi daha güzel diyorlar ya!!! Ayıp ayıp!
Bol bol okey oynayıp, kaybettiğim her oyundan sonra ısmarladığım dondurmalarla semirirken, "vay anasına dedim; insan hem kumarda, hem aşka kaybeder mi yahu. Yuh bana!!"
Neyse dondurma ucuz ve bol idi. Sıkıntı yaratmadı:)
Ne kumarda kaybetmek, ne de plajın en tombulu olmak gördüğünüz gibi neşemi azaltmadı. "Benim adım Elvan.. " diyerek başlayan o manyak Ankara türküsünü söyleyip söyleyip, oynadığım yetmiyormuş gibi, bunu dilime dolayan Dicle hanımefendi yüzünden ailem tarafından kazıda seviyeyi düşürmüş olmakla suçlandım:))) Zira halka karışınca ayarım bozuluyor bunu kabul ediyorum! Elimde değiiill!
Muse kardeşin üzerine oturduğum kareleri de paylaşmak isterdim ama kendisi uygun bulmadığı için atlıyorum. Oysa ne güzel çıkmıştık!!!
Bu arada Cunda'ya merkezden kalkan motorlara binerken rüzgara bakmayı unutmayın. Rüzgara nasıl bakılır diye de sormayın!Motorcu amcalar bildiğiniz sapık! Halkımızın sudan korkuyor olmasından acayip zevk alıyor ve inadına dalgaya yanlış yerden giriyorlar! Açıkcası bir an, sanırım adaya yüzerek gideceğiz dedim!
Ah bir de Talat Paşa Caddesi'ne uğrayın. Orada eskiciler var. Rakamlar İstanbul'a göre çok uygun. Çeşit az ama bakmaya değer. Özellikle porselenler nefis... Bir iki tane de havalı dükkan var civarda. Eski opal bardakların kalıbını alıp, seramik olarak tasarlamışlar. Ayrıca "dal saplı porselen cevzeler" var. Tanesi 90 TL!! Fiyatlar şişik ama fikir kayda değer.
Tatilin okumalara doyamayan ahalisinden bahsetmiştim değil mi? Bakınız bir kanıt daha. Allahım bu insan o rezil çeviriyi nasıl bitirdi??? İnanılmaz!!! Yılın okuma osKar'ı ona verilmeli!
Aaa bir dakika, bu tatilde bol bol kahve falı baktığımızı ve inanılmaz rüyalar gördüğümüzü söylemiş miydim?
Bakın o fallardan bir tanesi. Fincanın içindeki kadını görüyor musunuz? Hani saçları topuz ve sırtında çanta olan? İşte o benim! Gidiyorum:) Ufuk bembeyaz, ferah, açık! Ve ben sonunda yoluma gidiyorum!
Annem için tatilin en mutlusu dedim hatırladınız mı? Ayrıca en güzeliydi... kanıt aşağıda:
Kısacası biz bu tatili çok sevdik. Hepimizin emekli tatiline pek ihtiyacı varmış ki, iyi geldi. Gelecek yıl ailemizi genişletmiş olarak ve bu defa uzak diyarlara tatile çıkmayı planlıyoruz. O vakte kadar benim bu şahane ve pek şirin fotoğrafımla tatil defterimizi kapatıyor ve diyorum ki gökten üç elma düşmüş....
Önemli not. Bu açıdan fotoğraf çekme fikrini Prusya Kralı'ndan arakladığımı kabul ediyorum!
*Boyabdesti, girlabdesti!!!!