13 Mart 2011 Pazar

AİDİYETSİZLİK



Londra'yı özledim. Çok özledim. Sokaklardaki yalnızlığımı, İstanbul'daki tüm sıkıntılı gündelik işlerden uzakta nefes almayı. Dünya isimli gezegende sadece sanat sepet işleri ve bir de doğanın kusursuzluğu varmışcasına hiç koşuşturmadan ve hiç tempoyu bozmadan yürümeyi. Nehrin kıyısında, çantamdaki peynir ekmeği çıkartıp, en yakın kahveciden bir kahve alarak dakikalarca Thames'ın pis suyuya dalıp gitmeyi... Akşam eve dönerken markete uğrayıp, ne pişirsem diye bakınmayı, bazen kendime güzellik yapıp bir şişe şarap almayı... Covent Garden'da balkondan sarkıp, yüzlerce yıldır sokaklarda çalınan birbirinden güzel eserleri dinlemeyi, hiç bilmediğim bir yemeği denemenin heyecanını, asla giyebileceğimi düşünediğim rengarenk bir çorabı bacaklarımda hissetmenin neşesini, özgürlüğünü özledim. Küçücük şeylerle ağırlıksız adımlarken zamanın kaldırımlarını, huzuruma çomak sokulmaksızın yaşamanın hafifliğini... Özledim...
Bodrum... Yaklaşık iki yıl sonra, olmadık bir sebeple, yataktan kendimi kazıyarak güne başladığım yer. Geçmişteki mutlu zamanlarımın, devamındaki kırık dökük hikayemim başkenti. İçinde iyinin azaldığı, anıların soluklaştığı kasabam. İstesem bile artık giyemeyeceğim kadar yıpranmış mutluluk elbisem. Eskiden Bodrum'a gidince kan, başka türlü akardı damarlarımda. Hayat gelirdi, hayat bana geri dönerdi. Bu defa hayat benden aldı, verdiğinin en değerli bölümlerinden birini... Kanım yavaşladı, içimdeki muhasebeci bir hafta boyunca vır vır konuştu! Uyudum susmadı, börekler, dolmalar yedirdim susmadı. Gümüşlük'te çay, Yalıkavak'da lale verdim olmadı. Pazara götürdüm, Turgutreis'in rüzgarına saldım, Ali Güven'in güzeller güzeli meleğiyle tanıştırdım da yine avunmadı...
Bodrum benim değil artık. Geçmişte orada vardım ama artık yokum. Birkaç sevilen yüz, birkaç tanıdık koku... Ama yuva değil. Yuvasız kaldım galiba:)) Bu yıl kendime bir yuva rayacağım.

1 yorum:

Bal dedi ki...

Bodrum benim de yuvam değil artık ve bu beni kendi seçimim! Yeni yuvalar daha güzeldir...