30 Mart 2025 Pazar

MANIAC*

 

Hello Ahali ve Selma,

Kusura bakmayın, Selma ayrıcalıklı:)

Hepimize olabildiğince mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir bayram diliyorum. Hadi inşallah!

Biraz sonra egzersizlerimi yapıp, duşumu alcağım ve iki uzun seneden sonra kıymetli ailemin bayram sofrasında misafir olacağım. Bunu kırgın bir yerden söylemiyorum, aksine, insanın kendine misafir olmasından çok daha iyi birşey diğerlerinin konuğu olmak. Sadece hazmı zaman alıyor.

Dün akşamdan sağlıklı kekler, poğaçalar pişirdim. Ne o ya sağlıklı bişiler diyenlere gücenirim vallahi, zira tarifler bomba. Gayet yenebilir ve üstüne üslük lezzetli şeyler pişirdim. Yani ben seviyorum, vücudum iyice alıştı ve sevdi bu dev salataları ve sağlıklı tarifleri. Uzun açlıkla zayıflama konusuna gelince, bence abartıldığı kadar işe yaramıyor ama o durmadan bişiler geveleme halini bertaraf edişi güzel. Yani sisteme dinlenecek zaman kalıyor ve bu da enerjiyi arttırıyor. Anlattım da bişi hala bende de eksik, kıçımı kaldırıp yürüyüşe götürmek. Onu düzene sokamadım. Sokakta uzun mesafe yürüsem de sadece yürüyüş için evden çıkma bölümü kelek!

Neyse canım, buraya da bir gecede gelmedik di mi? Yavaş yavaş.

Efenim, şunu diyorum, pek güzel olsun bayramınız, erguvanlar açmış, şehrime .çiçekten taçlar giydirilmiş, ben doya doya tadını çıkartacağım, size de bulunduğunuz yer için aynısını tavsiye eder, matıma kaçarım. Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin yanaklarından öperim. Tahminime göre burada eli öpülecek yaşta birileri henüz yoktur:)) Mutlu bayramlar.


* güzel şarkı. 

28 Mart 2025 Cuma

CUMA SAHİDEN HAYIRLI MI?

 

HAYIRLI CUMALAR...

Desem, bismillah, hayırdır dersiniz. Haklısınız, zatım alışılagelmiş inançlı, geleneksel muhafazakar kalıbından epeyce uzaktır, ki çok şükür ki öyledir. Fakat öte yandan bilinen şekliyle ve tanımıyla seküler olduğum da söylenemez. Konumuz şu ki, şimdi ben hangi cephede savaşayım? Hangi siperde, kime omuz vereyim? Allahsız, kitapsız da değilim, Arap İslamiyetini tek güç olarak gören tayfanın neferi de. Söyler misiniz ben nerelere gideyim?

Çok üzgünüm. Yüzyıllardır bir arpa boyu yol alamayan insanlık için samimiyetle, toptan üzgünüm. Kendini ezbere, başkalarının ayak izlerini takibe bu denli kaptırmış bir toplumun ferdi olmaktan da ayrıca üzgünüm. Oku emrini idrak edememişlikten, sadece kafasına yatana göz atan zihniyet için, beğenmediğinin ardındaki perdeyi kaldırmaya erinen, herşeyi akılla kavrayacağına inanan garibana dersen iki misli üzgünüm.

Türkiye'nin değil, tüm gezegenin zor vakitlerden geçtiğini hepimiz anladık. Anlamış olmanın yumuşaklığı neden gelmiyor peki? Neden incelmiyor da hoyratlaşıyor insan zorluk karşısında? Katılık çözüm olmuyor..

Kendi adıma Kadir Gecesi'ni de aynı memnuniyetle kutladım, ekinoksu da ve hatta şimdi 23 Nisan ve 19 Mayıs için keyifle gün sayıyorum. Dini veye milli hiç ayırmaksızın toplumun tutkalı olan bayramları, bayramla gelen geleneği, kostümü, yemeği, toplaşmaları özlüyorum. Birlikten doğan yaşam neşesini kaybettik ve bunun fark edilmeyişine fena halde üzülüyorum.

Haklı olmak, taraftar toplamak, alkışlanmak falan değil, yeniden sevinçli olmak istiyorum. Benden sonraki kuşağa anlamlı bir toplum bilinci bırakabilmek istiyorum. O yüzden de Cuma'nın tekbaşına bir hayrı uğuru olmasa da zannımca, yine de hayırlı Cumalar demeye erinmiyor, biri selamın aleyküm derse, aleyküm selam demekten kaçmıyorum. 

Yolum doğrudur diye de şişinmiyorum. Sadece arayanlardan olduğuma, dayatılana boyun eğmediğime seviniyorum. Hiç bulamasam da çok öğreniyorum. Döngüler, sarmallar, tarihin çok bilinmeyen sayfalarına iliştirilen notlar beni heyecanlandırıyor.

Varsın bir siperim olmasın, kısmet böyleymiş:)


21 Mart 2025 Cuma

MAHALLE YANAR, ORO..U SAÇINI TARAR

 

İŞTE O BENİM; yangındaki uzun saçlı o..pu. Ne yapayım, hayatın bana uygun gördüğü rol buymuş, eyvallah.

Son zamanlarda canlılıktan, canlı olmakla ölü olmanın farkından çok bahsettim. Haklısınız, sıkıldınız belki ama yazarak kazanmıyorum ekmeğimi, yani zihnimin örümcek, ruhumun balık ağına ve hatta ayağıma ne takıldıysa, blogun payına da o düşüyor çaresiz. 

Son üç gündür tam anlamıyla fırtına takviminin ortasındayız. Mart zordur, mevsim çiçeklerini ve iç titreten soğuğu aynı anda verir. Hem ılık, bereketli günlerin kokusunu salar atmosfere, hem de "dur dur, daha gitmedim" diyerek buz gibi kış rüzgarını üfler yüzümüze.

Bu yıl dengemizi bozan o soğuk ve gri günlerden ülke olarak geçiyoruz. Sadece bireysel, küçük dünyalarımızda değil, toplumsal olarak da mevsim normalleriyle zorlanıyoruz. Asalet, adalet, merhamet, vicdan, haklılık, güçlülük konuşuyor, tüm bu kavramlar arasından yolumuzu bulmaya gayret ediyoruz.

Kimsenin burnu kanamasın dualarıyla yatağıma girerken, sokaktaki kedi köpeğe mi ağlasam, meydanlardaki genç insanların ana babalarının yüreğindeki korkuyla mı titresem bilemiyorum. Tek bildiğim sular ısınıyor ve birileri fena halde haşlanacak. 

Ama kim?

İnsan sıcak evinden, sabah kahvesinden, sağlığından ve sevdiği müziği açıp kelimelere saklanarak mızmızlanmaktan utanır mı? Utanıyorum, tam da şu an utancımın orta yerinden, konfor alanımdan yazıyorum. Bu soğukta yarı aç yarı tok ekmek arayan, adalet arayan her canlıdan ölesiye utandığım yerdeyim, üstelik hiç olmadığım kadar kendimdeyim.

Tüm bunlara rağmen geçmiş yıllardan farklı olarak canlılığımın ve ölümlülüğümün de koruyucusuyum aynı zamanda. Baharın, çiçeklenmiş ağaçların, havada dolanan fırtına kokusunun bilincinde, gerektiğinde "buradayım" diyeceğim anın bekleyişindeyim. Farklılık beklemedeyken zamanın donmadığına uyanmış, hayatın akışına katılmayı idrak etmiş olmamda. Görünürde normal bir sabahta saçlarımı tarıyor olsam da, tarih yazan olaylar zincirinin ilk günlerini yaşadığımızı sezebiliyorum. 

Ne mi diyorum? Kendine şefkatli, günlük akışta inatçı ve bol duayla açık şuurla, temiz vicdanla aydıklıkta kal diyorum. Hem sana hem kendime sabır, sükunet ve gerektiğinde direnç ama kabalaşmayan bir direnç diliyorum. Savaş yanlısı olmamakla birlikte, hiç savaşmadan esir düşmek ve yenilmek istemiyorum. Şimdi mi? Hadi git, saçlarını tara, yaşam biz katılsak da katılmasak da akıyor, kendini ihmal etme.

20 Mart 2025 Perşembe

IŞIKLARI KİM KAPATTI?

 

Bahardan, çiçeklenen ağaçlardan bahsediyordum. Yağmurun güzelliğinden. Ve birden tüm atmosfer değişti. Bir sabah uyandık ve acaba ne zaman olur dediğimiz saçmalıklardan birine gözlerimizi açtık...

Bu uyanışın sonu nereye varır, önümüzdeki günlerde bahara neler dahildir elbette bilemem, bilemem ama tahmin edebilirim. Uzun zamandır insanlığa işkence edenler hem dışarıda hem içeride hız arttırınca biz mini minicik piyonların uykusu kaçıyor. Yaşam hakkı elinden alınan bir grup bahtsız, bakakalıyoruz gelip gelmeyeceği belirsiz geleceğimize.

Gençlerin haline üzülen orta yaşlı bir teyze olarak, elimden ne gelir sahiden bilmiyorum. Kendi bulunduğum noktada karanlığa yenilmemeye çalışmak dışında öylece beklemedeyim. Ve biz uzun yıllardır beklemedeyiz...

18 Mart 2025 Salı

SEVDİĞİMİZ HAVALAR GELDİ:)

 


Günaydın İstanbullll,

Ruhun gelgitleri bir tarafa bırakılabilirse nefis mevsime girdik. Hazır mıyız çiçekli böcekli günlere? Böcek diyorum çünkü kabak çekirdeği içine benzeyen yeşil bir böcek var ve bahar gelince ne yapıp edip evime geliyor:)) Ah tabii uğur böcekleri var. Çok seviyorum onları. Aklıma hep ilkokulumuzun arka bahçesi geliyor. Ne keyifli şey çocukluk derdim ama tamamı değil elbette.

Çocuklarla çalıştığım yıllar boyunca bir çocuğun da en az yetişkinler kadar acı çekebileceğini öğrendim. Sadece ifade ederken tercih ettiğimiz yollar farklı. Yine de nerede inleyen bir canlı görsem, ister ruhu yaralı olsun, ister bedeni hamen tanırım ve onun neresi acıyorsa benim de tam oram sızlamaya başlar.

Empatlığın b..çıkarttığımı anlatmış mıydım? Denge dostum sihir denge; insana hem kendi merkezinde kalabilmesi ve kendi ihtiyaçlarını layığıyla karşılayabilmesi için iç denge, hem de dışarıdakilere el verebilmesi adına dış denge lazım.  

Malum bir buçuk aydır fizik tedavim sürüyor, şimdiden bacaklarım güzelleşti:)) Osman'a rakip olmama daha çok yol olsa da atalarımız doğru söylemiş, bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluyor. Ama sahiden dağ!

Hah bi de kıymetli bir nörologla çalışmaya başladım. Çok önemsediğim bir çalışma yürütüyoruz, inançla ve tam teslim devam ediyorum. Normal olmasam da, ki istemem ki zaten, kendi merkezime hizalanmam için bana destek veriyor. Ederi büyük... Tedavim tamamlanınca elbette neler olduğunu yazacağım. Fakat bahar bu işler için sahiden iyi bir ay. İnsan içeride ve dışarıda hizalanmadan, hele hele içeride, hayat asla akmıyor. Daha doğrusu biz o akışta olamıyoruz. Ruhu, zihni donuyor insanın, ağzına avuç dolusu buz atmışsın gibi düşünemez, hissedemez oluyorsun. Yani en azından bana öyle oluyor.

Bugün bence evde tatlı tatlı zaman geçirmek adına güzel birgün. Mutlu, sakin, evimizin sıcaklığında, elimizin ayağımızın tutuyor olmasının şükründe yuvarlanabiliriz. İşteysek de ağırdan ağırdan havadaki tatlık kokuları kaçırmadan çalışsak güzel olur. Her saat delice ve telaşla iş yapılmaz değil mi?

Haftanın kalanı güzel geçsin.










17 Mart 2025 Pazartesi

AN

 

İbn ül Arabi geçmiş ve gelecek olmadığını söylerken, sadece ve sadece "an"la,  anın varlığıyla ilgili hakikate dikkat çekerken haklıydı. Sadece ve sadece an, an'lar mevcut, ötesi berisi belirsiz....

Peki neden? Çünkü insan hayatta kalmak için zihnine, ruhuna ağır gelen, taşıyamayacağı kadar can yakan hatıralarını ya dipsiz bir kuyuya yuvarlar ya da bambaşka bir forma getirerek yeniden anlatır kendine ve kendini ikna eder. Bu sebepledir ki aynı olayı on farklı kişiden dinleseniz, on farklı olay yaşanmış gibi şaşırırsınız ayrıntılara. 

Yaşam subjektiftir.

Bu sebeple de elde var an. Bu sabah yaşadıklarımı, birkaç ay sonra bambaşka hatırlayacağım. Bu yüzden ne kendi hatıralarımıza, ne de diğerlerininkine güvenemeyiz... BURADAKİ SORUN İYİLİK KÖTÜLÜK, DÜRÜST OLMAK VEYA OLMAMAK DA DEĞİL, SİSTEM BÖYLE. İnsanlığımızın, biyolojik canlılığımızın, akıl sağlığıyla devam edebilmesinin yolu, yordamı bu. Çok ağır bir çantayı otobüs durağında unutmak, yağmurla evden çıkıp, hava açınca şemsiyeyi bir yerlerde bırakmak gibi aslında, öylesine, sakince, üzerinde düşünmeden yaptığımız birşey.

İnsanın sinir sistemi düşündüğümüzden çok daha hassas bir mekanizma. Varlığımızın bütünlüğünü korumak, sağlıklı kalmasına destek vermek kesinlikle mesai.

Sabah sabah aklıma geldi....



15 Mart 2025 Cumartesi

UYANIŞ

 

Boğuk, eski ama canlı. Kulağımdaki ses tam olarak neydi hatırlayamasam da hem evden gibiydi, hem de hiç tanımadığım uzaklardan. Yoksa evim uzaklarda mıydı? 

Kımıldayamıyordum. İstesem bile olmuyordu. Bir masa veya sandalye gibi zemine mıhlanmıştım. Hacmim yada ağırlığımdan ziyade hissizliğim hareketsiz bırakmıştı beni. Hissiz, kımıltısız ama yine de canlı olmak mümkünse eğer, evet canlıydım. Fakat bana göre canlılığın alt sınırındaydım.

Ölsem uyusam, ölsem kurtulsam nidalarına aşinaydı kulaklarım. Fakat hiç duymamıştım ki biri ah bir yaşasam demiş olsun. Yaşamak sanki hep cepteydi, sanki istemesek bile hep vardı. Oysa ölüm öyle miydi ya? Ölümü çağırmak gerekirdi. İnsan bile isteye ölümü çağırır mı demeyin, şaşırmış gibi de yapmayın çünkü evet, insan ölümsüz değilse eğer yaşamdan çok ölüme yakın olduğundan, bile isteye çağırdığındandır.

Çünkü yaşamak, canlılığı korumak zor. Duyguda, düşüncede hatta yediklerini sindirirken bedende her an çürükçül birşeyler taşımayı adet haline getiren, canlılığının içinde her daim ölüm taşıyan insan eğer yaşamdan yana duracaksa bu büyük çaba gerektirir. 

Aldığın nefesi, bedeninin her hamlesindeki konforu hissetmek, kendi sesini güzel bir şarkının sözlerini dillendirirken yakalamak... Bunlar öyle kendiliğinden olmaz... Fakat ustam çabasız çaba derdi; bütün bu canlılık alametleri ittirerek kaktırarak değil, bizden daha büyük bir döngüyle senkron tuttutarak mümkün. İstek evet, zorlamak hayır.

Velhasıl kımıldayamıyorum. Bir masa gibi son bırakıldığım yerde. Kalın veya ince, güzel ya da değil bacaklarımı hissedemiyorum. Yakınlarda bir ayna bile yok, kendime bakamıyorum.

Avuçlarımın içinde yumuşacık, kum zemini hissetsem de gözlerimi açmaktan korkuyorum. Duyduğum sesler sol kulağıma dayadığım tritondan geliyor. Muhtemelen sahildeyim. Denizin sesini duyar gibiyim, hafif bir nem ve tuz kokusu da var. Suya ulaşabilsem belki yüzeceğim. 

Kıyıya vurduğumu anlıyorum, yaşamın kıyısına.