İyi akşamlar, biraz sonra güneş batacak ve hepimiz sıcacık evlerimizde karnımızı doyurup, yarın sabaha kadar birbirimize veya battaniyelerimize ve kedilerimize sarılıp, saklanacağız. Yani şanslı olanlarımız böyle yapacak ve kendisi kadar iyi koşullarda olmayanlara da dilerim dua edecek.
Bu sene bana bir haller geldiğini her mevsimi bayıla bayıla yaşadığımı hatta kuru fasulye yemişim de aman suyu ziyan olmasın diye diye ekmek banarcasına keyfini çıkarttığımı biliyorsunuz. Sevdim ben yeni bakış açımı, zira ilk kez hayatın yanımdan geçip gitmediğini, benim ona dahil, onunla paralel, hatta iç içe olduğumu hissettim. Kaçırdığım mevsimler mi? Onları düşünmedim. Elimdekiyle o kadar tatmin olmuş, aldığım her nefese ve adıma öylesine minnetle doluydum, doluyum ki, aklımın köşesinden geçmedi eski mevsimler.
Tek mevsim vardı, içinde olduğum. Sonbahar.
Sık sık arkadaşlarımla buluşuyor, konuşuyorum. Bazen kendime uzun ve içinde oyuncaklarımı açtığım ev ortamları yaratıp taşlar boyasam, kekler, yemekler pişirsem de sevdiğim, kıymet verdiğim insanları görmeyi atlamamaya dikkat ediyorum. Yalnız hissetmek ve eksiklenmek hoşuma gitmiyor. Kendimi sevilip, sevdiğim, korunduğum ve kollandığım bütünlüğe ait hissetmeyi tercih ediyorum. Yalnızlaşmak hiç akıllıca ve sağlıklı gelmiyor.
Uzun sabah yürüyüşleri çok iyi geliyor. Tazelendiğimi, uzun ve buz gibi bir kışa hazırlandığımı hissediyorum. Bu sabah ilk kez kahvaltıda çorba içtim. Yani kendimce yaklaşmakta olan kışa merhaba demiş oldum. Sonra sakin sakin taşlarımı boyadım. Her birinin hikayesini görmek için gözlerimi ve kalbimi açma oyunu oynadım. Biri annem için, biri de kendimeydi. Sonuncusunu da çok sevebileceğim ama kendini hiç sevmeyen bir dostum için boyadım. Boyarken umut ettim, bir sabah uyanır ve kendini sevmeye niyet eder ve beni arayıp "hadi bana yardım et" der diye. Bu bir dilek tabii. Tüm diğer gerçekleşmesini umduklarım gibi.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder