19 Şubat 2021 Cuma

AĞLAMA BÖCEK

 

 


Ağlama böcek

Hiçbir aşk sonsuz değil

Göklerde bile*


Dün akşam Pelin Özer'in Haiku Atölyesi'nde tanımadığım kadınlarla  birlikte onun anlattıklarını dinlerken, tanışmamızın üzerinden geçen zamanı ve hayatlarımızdaki değişimi, dönüşümü düşündüm. Tanıştığımızda O, bir şey arıyordu. Heyecanlıydı, umutluydu. Yüzü geleceğe dönüktü. Tüm yorgunluğuna ve kırılganlığına rağmen, bulana kadar dağ tepe, köy, şehir demeden azimle gezdi. Buldu da! Ben arayamıyordum. Ancak şimdiki zamana yetebiliyordum. Geçmişin ağırlığı tüm gücümü tüketiyordu. Bulamadım.

Geçtiğimiz hafta Ayça'nın yeni  koleksiyonu bana bütün bunları tekrar tekrar düşündürdü. O da uzun süre aramadı. Arayamadı. Gücü yoktu, tüm enerjisi kıskanmaya, kırılmaya ve küsmeye gidiyordu, istese de yaratamıyordu. Sonunda, uzun yıllar sonra cesaretini topladığında aradığını buldu! Muhteşem bir iş çıkarttı. Bana yıllar önce söz verdiği yemek takımını nihayet tamamladı! Az daha gecikseydi ağzımızda diş kalmayacaktı ya, hiç önemi yok, bitti ve çok güzel oldu.

Peki ya ben kendime verdiğim sözleri  tutmaya ne zaman başlayacağım?

Güzel soru değil mi? Bende çok beğendim.

Sanırım ilk yapmam gereken ağlamayı bırakmak olacak. Yani mecazi anlamda. Ağıt yakma törenlerim sona ermezse beni kanadının altına alacak rüzgarı nasıl duyacağım ki? Hele çift cam pencereleri, çelik kapısı olan bir evde...

Birkaç gün önce yatakta gözlerimi açtığımda hiç kımıldamadım. Uykudan uyanıklığa geçen bilincim, nedense birkaç dakika bedenimi dürtmeden durmamı istedi sanki. Durdum. Çocukken gözlerimi kapatıp kör olmayı deneyimlerdim. Sağa sola toslaya toslaya dolaşmalarımı hayal meyal hatırlıyorum. Biraz ona benziyordu yataktaki halim. Bu defa Kafka'nın hikayesine öykünmüştüm ama böcek olmak gelmedi aklıma, aslında Kafka bile gelmedi. Bunu sonra düşündüm. O an ben kıyıda kalmış boş bir deniz kabuğuydum.

Kımıldamadan, cansız, ruhsuz ama bilincim açık öylece duruyordum. Denizi görüyordum, kokusu burnumdaydı ve henüz nemliydim fakat oraya, suya ulaşamıyordum. Güneşsiz bir gün, gri bir sahildi durduğum yer. Mevsim kıştı veya erken bahar.  Böceğinin terk ettiği bir kabuktum. O böcek olmadan değil kımıldamak ağlayamazdım bile. Sesim yoktu. Bir felçli gibi denizi izliyordum. Peki gözlerim? Aslında gözlerim de yoktu. Önü ardı bir kabuktum, cansızdım. Öyleyse neden canım yanıyordu?

Bu sahneyi birkaç gün sonra yerine yerleştirebildim;

ağlama böcek

hiçbir aşk sonsuz değil

göklerde bile...

Ruhum yolunu şaşırmış, bilincim felç olmuştu. Tamam. Ama kabuk hala bilmediğim bir yerden algılıyordu hayatı. Kabuk, kabuğum henüz bizden vazgeçmemişti. Bi kımıldasa, suya bi ulaşsa, elbette yine bir böcek onu seçecekti. Hadi kabuk dedim ona, hadi! 

Hadi kımıldayalım.







*Kobayashi İssa


Hiç yorum yok: