2 Nisan 2020 Perşembe

LABİRENTTE MIHLANANLAR




Hepimiz durmak istedik. Hız kesmek istedik. Yürüdüğümüz yol, varmak istediğimiz yere götürmüyordu. Durmak diledik, çünkü duramadığımızdan düşünemiyor, asıl yürümek istediğimiz yol hangisi göremiyorduk. Günde beş dakikamız yoktu içimize bakmaya ama film izleyebiliyor, spora gidiyor, alış veriş, yemek, arkadaşlar, ev, aile derken hemen hemen her şeye, bizi biz yaptığını sandığımız her şeye yetişiyorduk. 

Oysa yetiştiğimiz tek şey bizi bizden çalan kayboluştu... Her an artan, nefessiz bırakan yitiklik hissi..

Peki sonra ne oldu?

Bir sabah asla başımıza gelmez sandığımız, belki gelecek kuşağı etkiler diyerek görmezden geldiğimiz felaket senaryolarından birine uyandık! Sadece seni, beni değil, tüm dünyayı yerine mıhlayan o küçücük, boyuna posuna bakmadan tüm gezegeni sallayan miniminicik virüs şimdi burada ve bizimle!

Artık görünmez güçlerin elinde olduğumuzu biliyoruz. Birbirimizden esirgediğimiz binlerce sarılma ve yüz binlerce öpücükle havada, geniş zamanlarda asılı kaldı. Bekliyoruz; zamanın yeniden akmasını, perdelerin aralanmasını. Hiç beklemediğimiz kadar büyük bir arzuyla, yakarışla güneşleri günleri bekliyoruz.

İlk kez, bu defa bambaşka bir labirentte beraber bekliyoruz.

Theodora, balkonun demirlerine konan dev kargayı izliyor. Sokak kedilerine döktüğümüz mamayı yemeye gelen bu güzel yaratık, besbelli ikimizden de yaşlı... O korkmuyor virüsten. Hayvanlar ne bizim kadar geçmiş ve gelecek kaygısı taşıyorlar, ne de ölümün yaklaşıyor olma ihtimali karşısında panikliyorlar. Biz insanlar dışında tüm yaratılmışlar şimdiki zamandalar. Akıştalar, kabuldeler.

Bu yüzden zikirdeler.

Bir tek insandı andan kaçan. Şimdi  ne olacak dersin? Bence insanlığın zikri başlayacak; yer gök el açıp, kabulle, teslimiyetle inleyenlerin gözyaşlarıyla ıslanacak. Bu baharı pencereden izleyen insanlık, bir sonraki baharda toprağa yanağını sürüp, içtiği bir yudum suyu uzun uzun ağzında tutacak. Her lokmayı dakikalarca çiğnenecek, yutarken hak yemediğine emin olmak için emek harcayacak insanlık.

Benim tek umudum, tek isteğim, o gözyaşlarının sadece dışarıyı değil, içimizi de yıkaması. Eğer sağ kalanlar arasında olursak daha şefkatli, öncelikleri daha kalbi, çok daha bütüne hürmetkar bir insanlığa karışmak isterim. 

Sanmayın ki dindar biriyim. Benim dinim sevgi, inancım sevgi, bana tek iyi gelen de bu. Hiç bilmediğim, sonu başı belirsiz labirentimde otururken, penceremin beş metre ilerisindeki ağaç ve Theodora'dan başka kimsem yok. Her birimize sabır, şefkat, merhamettir dileğim. 

Hepsi bu.

Hiç yorum yok: