13 Aralık 2013 Cuma

HOBBITLER GELDİ, ANNEM VINNNN!


Akşam Burhan Bey'le Hobbit seyretmeye gideceğiz. Biletleri sabahtan aldım. Hazır dışarı çıkmışken ve hava da tam sevdiğim gibiyken "amman be felekten bi gün çaliim bugün" dedim ve o kararlılıkla olur da akşama çamura yatarsam diye tırsıp sinema biletlerimizi aldım. Sonra mahalledeki çiçekçiye uğrayıp bir kucak nergis aldım ( ki bu çok önemlidir, zira haftalardır parama kıyamadığım için çiçekçinin önünden derin nefesler alarak geçiyordum, bu sabah durdum! ), ardından eve gelip çiçekleri vazoya koydum ve missssler gibi bir Türk kahvesi içerken yetmiş beş yaşındaki dünya tatlısı komşumuzla "hey gidi günler, ah eski İstanbul ah" sohbetiyle günü taçlandırdım. 

Misafirimiz gittikten sonra spora, spor çıkışı da annemle çaya giden ben, şu bir iki satırı yaziim, sonra dolaba soğusun diye rakıyı koyup nar ve isli peynirli roka salatası yapacağım. Önce bir duble rakıyla balığımızı yiyeceğiz, sonra da Burhan Bey'le sinemaya gideceğiz inşallah. 

İşte bizim buralarda bütün bu zincirleme işlere felekten bir gün çalmak deniyor. Tabii arada YKY'den yeni çeviriler için onay gelmesi ve günlerdir belinden kıvranan Deniz Hanım'ı sokakta görmek de ayrı bir güzellik! 

Annem, fantastik edebiyat sevmez. Hobbit falan onu pek açmaz. Annem sürreal resim, fazla abartılmış, gerçek dışı şeyleri de sevmez. Yemeğin afillisi onu bozar. hayatında bir kere yeşil ya da mavi ayakkabı giymişliği yoktur. Bence büyük kayıp! 

Bendeniz aksine kuleleri, ejderhaları, öfkesi saçlarından akan kadınları ve buna benzer ne var ne yoksa bayılırım! Tim Burton, Janette W., Ayşegül Çelik okumalara doyamam da, Peride Celal ve Sabaattin Ali, Sait Faik gibi bir iki amca dışında ne gerçek hikayeler, ne de gündelik hayattan anlatımlar ilgimi çeker. Yazar kelimeleri bacadan uçurup, süte karıştırmıyorsa, içine de şeker niyetine iki gülümseme eklememişse öldür Allah okumam, okuyamam! 

Ama ver bana Lovecraft, Murat Menteş, İ.O. Anar sonra bırak bi köşeye, saatler geçsin, gel bıraktığın yerde bulursun. Zira edebiyat başta olmak üzere ben sanatın gerçeklerden kaçanını, kaçarken ayağı takılıp en bi gerçeğin kucağına düşenini severim. Bu sebepledir ki annemle sohbetlerimiz iki arkadaş olarak on numara beş yıldızdır ve fakat anne-kız olarak bütünlemeden sınıfta kalmıştır! Kadın da haklı; kırk yaşını dolurmuş evladı hala evi nane yeşiline boyasak, biberiye tentürü yapsak, Çin'den ejderha uçurtma istesek diye dolanıp duruyorsa gariban ne yapsın!

Ona bu yaz üç ay kaybolacağımı daha söylemedim. Duyunca çıldıracak ama o zaman ben gezegenin diğer ucunda olacağım... Vınn Anne ve Tınn Kızı diye bir hikaye yazsam diyorum. Evlenmeyen, çocuk yapmayan, yüzünü boyamaktan aciz bir kızla, hayalleri eteklerinde kalmış geleneksel annesi hakkında olsa, ne dersiniz tutar mı? Yoksa fazla mı mahrem kaçar?

Ayrıca sorarım size kıznız internette Tim Burton,  D. DeVito fotoğrafları gösterip "ah ya evliler!" diye hayıflansa acaba ne hissedersiniz?
Neyse, şimdi balık pişirmeye gidiyorum, Burhan Bey'in vapuru Kadıköy'e yanaşmıştır!


Haydin hayırlı Cumalar!

3 yorum:

Adsız dedi ki...

benim kırmızı ayakkabılarım var.

Adsız dedi ki...

benim kırmızı ayakkabılarım var.

Fortunata dedi ki...

iyi bişey kırmızı ayakkabı! en zorundan başlamışsınız, gerisi çorap söküğü:)