27 Ocak 2013 Pazar

WINNER TAKES IT ALL!

 
İstanbul'dan ve köyümden bağımsız, içine doğmadığım ama tüm kalbimle sevdiğim tek şehir Londra! Hep özlüyorum ama az gidiyorum. Kimbilir belki de, gidip dönememekten korkuyorum.
Son gidişimde ilk gece kuzenimde kaldım. Daireleri Camden Town' a çok yakın, epeyce sessiz ve güzel bir mahalledeydi.
Ertesi sabah uyandım, duşumu aldım. Sokakta kahve satan dükkanlardan birine uğrayıp kahvemi de aldım. Tam daracık bir sokaktan geçiyordum ki, müziği duyup yavaşladım: http://fizy.com/#s/3wtul9. Evsiz bir adam uyku tulumunun içinde oturmuş, başında beresi, saçı sakalı birbirine karışmış. Kucağında köpeği, yanında radyosu... Sanki sokakta değil de Kensington'da malikanesinin bahçesinde oturuyor! İşte Londra bu!
 
Herkese bir yer var. Şehrin sokakları müzikle dolu. Aynı zamanda en pahalı müzikaller de burada! İnsan bedeninin hissedebileceği en yumuşak kumaşlardan dokunmuş tasarımlarla, beş pounluk penyeler aynı caddede satılıyor.
 
Birbirinden cazip sergiler ve içi sanat eserleriyle dolu galeriler de bu şehirde, içinde bulunduğumuz yüzyılın cazibe merkezi olarak belirlediği hızlı tüketilebilen her hizmet ve obje de! Tate Modern veya Tate Britain! İstediğinizi gezmekte özgürsünüz. İster onsekizinci yüzyılın romantizminde kaybolun, isterseniz benim hiç ama hiç anlamadığım contemporary'de! Size kalmış! Çin yemeği, Hint yemeği, pizza. Olmadı sokak lezzetleri veya bilmem kaç yıldızlı restaurantlar. Seç, beğen, al!
 
Şaka gibi ama Bodrum marka turşu bile bulmak mümkün! İnsanın isteyebileceği, arayabileceği her halt var Londra'da. Metroya bin; Japon, zenci, beyaz yakalı, budist rahip, Hintli, Arap ve hatta İzlandalı bile görürsün:)) Koreli gibi görünen ama Koreli olmayan çakik gözlüler oradan! Allahım özledim mi ne!!! Nasıl dayanacağım bir yıl:)))

Hiç yorum yok: