Bana sorsanız metaforların en güzelidir deniz, orman, labirent ve kule... Anlatmak istediğimizi çokça cümleye gerek olmaksızın iletir dinleyenimize. Kimbilir belki de bunca yıl kesintisiz kullanılmış olmalarının sebebi de budur; herkesin bilinçaltında bildik semboller ormanlar, denizler, kuleler, labirentler... Hepimiz geçmişizidir yedi denizi, her birimiz ya tırmanmıştır kuleye ya da firar etmiştir. Ormanda kaybolmayan veya karanlığından korkmayan, orman kenarında dolanıp içeri giremeyen az mıdır? Ya da kendi inşa ettiği labirentin planını unutmayan?
İnsan bunların hepsi ve hiçbiridir. Her deneyimden geçen ama daima bir önceki adımı unutandır.
Ormana gitmeyi ilk kez çocukken masallardan, uzun yıllar sonra da ustamdan duymuştum. Hindistan'nın Ortaçağında bilmem hangi bölgede erkekler için düzenlenen bir inisiyasyon hikayesi anlatmıştı bana. Kulağımda kalmıştı, hayatımda da olsun istedim ama herşey gibi onu da yarım yamalak anladım, eksikli uyguladım.
Yine de ağaçlar diktim. Ormanda kulübemi inşa edemesem de ağaçlarım oldu. Yılda birkaç kez yanlarına gidiyor, aralarında dolaşıp konuşuyorum. Onları sevdiğimi söylüyorum, özlediğimi, birgün mutlaka yanlarına geleceğimi. Çokça söylersem olur diye inanıyorum fakat yine de bu hayali mümkün kılmak, ağaçların arasında yaşamak adına kımıldayamıyorum.
Varlığımın kendini gerçekleştirmek isteyen parçası felçli, ona komut veremiyorum.
İçimde biryerlerde hep ormana gitme isteği var. Ormana gitmek ve orada öylece kalmak. İçinde ateş yanan ufacık tek göz bir kulübe, biraz yiyecek. Dışarıda hangi mevsim olduğu önemsiz.
Sabah uyandığımda ormanı duymak istiyorum. Seslerini ve sessizliğini. Günün her saatinde ayrı yönden esen rüzgarı hissetmek, güneşin ışıklarına göre şakıyan türlü türlü kuşun sesini ayırt edebilmek ve zamanla hiç kaybolmadan ormanın en kuytusuna kadar gidip, tekrar kulübeme dönebilmek. Öyle ki günler geçtikçe ormanın tamamını kulübe gibi hissetmek; kulübedeyken ormanda yürümek, ormanda yürürken kulübede olabilmek istiyorum.
Kadim bir ağacın altında olsun kulübem. Gökyüzüne bakmak istediğimde onun dallarının arasından göreyim mavilikleri. Yanına gidip çoraplarımı çıkartayım, sırtımı gövdesine dayayarak içeyim kahvemi. Kocaman gövdesinden geçen suyu, köklerine sarılmış mantarları hayal ederek geçsin günün ilk saatleri. Uykum kaçarsa yorganımı alıp altına sereyim. Yazmak istediğimde, düşünmemek, konuşmamak istediğimde hep ona, ağaca gideyim.
Ormana gitmek istiyorum.