Günaydın,
Bu sabah size sürpriz yapmak ve elli yaşım şerefine bir hikaye bırakmak istedim buraya. Çünkü geçen hafta geldiğimde gördüm ki hala eski yazılara bakmak için uğrayanlarınız var. Ne tatlısınız, kıymetli hissettim. Teşekkür ederim.
Benim cephemi bilirsiniz, her zaman kendimce bir tempom vardır. Yeni mahallemde de oldu:) Evime, sahile, yeni kedilere ve hatta komşunun sarmaşığına bile keyifli bir aidiyet duyuyorum. Korku ve endişe ataklarım zaman zaman yükselse de aydınlıkta kalmaya dikkat ediyorum. Kazanç ve kayıplar derseniz herkes gibi günden güne değişiyor. Zorlandığım zamanlar da var, daha istekli ve akışta olduğum anlar da.
Mesela hep dayımla yelkene çıkmak isterdim ama hiç kısmet olmamıştı. Fakat dün birlikte uçurtma uçurmaya gittik. O kadar neşeli ve aynı zamanda o kadar kederli bir paylaşımdı ki, şimdiden içimde bir kuytuya yerleşti...
Bizden büyük, bizden güçlü birşey vardı. Onu göremiyor, ona dokunamıyorduk. Yine de ipin ucundaki titreşim orada olduğunu söylüyordu. Tek şansımız uyumlanmaktı.
Öyle yaptık.
Sabah uyandığımda, yani beş buçuk gibi, ellerim ve dirseklerim sızlıyordu. İp ellerimi kesmiş, dirseklerime sürtünen gömlek derimi soymuştu. Sızlamasa farkında değilim.
Bu fiziksel sızı yakın gelecekte içime çöreklenecek, biliyorum. Ama henüz değil, vakti gelince her uçurtma gördüğümde dayıma dua edeceğim.
Bu da benim misyonum; eşlikçilik. Refakatçilik. Yaşama ve ölüme, ruhum yettiğince.
Şimdi uzun yıllar önce ustamın anlattığı bir hikayeden bana kalanı size anlatıp bitiriyorum. Çünkü zaman değerli, çünkü nerede nihayetlenecek belirsiz....
Hindistan'ın bir bölgesinde veya bir kastında, hatırlayamıyorum, erkekler veya evli erkekler emin değilim, elli yaşına geldiklerinde önlerine kalan ömürlerine dair üç seçenek bırakılırmış.
Bir: ormana gidersin, bir süre sonra dönüp mevcut eşin ve hayatınla yola devam edersin,
İki: ormana gider, dönüşte yeni bir eşle, yeni bir başlangıç yaparsın.
Üç: ormana gider ve dönüşte keşiş olup, kalan ömrünü ormanda veya ormanın içinde bir manastırda keşişlerle geçirirsin.
Ana fikir şu olsa gerek, her durumda öncelikle ormana gidersin. Çünkü yaşam, insan olma deneyimi sınırlıdır ve ister inan, ister inanma insan ölümlüdür. YAŞAMI KIYMETLİ KILAN DA BUDUR. Bütündeki yerini, ritmini bulamayana durup toparlanması için son bir şans verilmelidir.
Bizim gibi ne olduğu belirsiz, içten pazarlıklı ve sözde gelenekçi, muhafazakar toplumlarda bu gibi davranışlar, duvara toslayıp kendini seçmeler yargılanır. Biti kanlanmış veya kırkından sonra azanı teneşir paklar falan denir...
Oysa aslında yaşadığımız şudur, zamanının daraldığına, değerliyi değersizi tekrar sezmeye çalışmamız gerekliliğine ve önceliklerimizi belirlerken olabildiğince özgür iradede kalmaya davet ediliriz. O yüzden ormana gidilir. Çünkü ormanda bizi manipüle eden dış sesler susar, sadece ve sadece vahşi sesimiz kalır.
İşte şimdi ben o en vahşi sesi uzun uzun dinlemiş biri olarak ormanın eşiğindeyim. İçeri midir adımım yoksa tamamdır çıkıyor muyum o gelecek yılın sürprizi olsun:)
Bu sabah burada olan, bana, kuşlara ve şu güzeller güzeli sabah serinine eşlik eden her birinize sevgilerimi yolluyorum.
Günaydın, ayabilenlerimize...