Nasılsın demek hiç bu kadar zor olmamıştı... Belki sadece tesadüf, gerçekten bilemiyorum ama kimi arasam duyduğum haberler en yumuşatışmış haliyle olumsuz.. Hastalıklar, ölümler, ekonomik sıkışılıklar, psikolojik gerilimler, umutsuzluk, köşeye sıkıştırılmışlık hissi..
Kendimi bile ayakta tutmak ve iyi kılmak için epeyce efor sarf ederken, diğerlerine nasıl faydam dokunur bilmiyorum... Belki de Victor'un yıllar önce söylediği şey hem toplumsal, hem bireysel kurtuluş için gereklilik:
Klan olarak yaşamak!
Bireysel çıkarlara ve yakınlıklara itibar etmeksizin bütüne hizmet etmek. Eş mülkiyeti yok, çocuk toplumdaki her bireyin ortak sorumluluğu, anne ve babasının kim olduğu önemsiz... Yakınlarını kollamak ve onlar için endişelenmek yok, herkese uzaklığın aynı... Dolayısıyla kayıp anlarında hissettiğin acı da daha yaşanabilir bir duygu... Evet, ilahi duygular ve fazlasıyla yüceltilmiş çıkarlar doğrultusunda kullanılan ve bize yüksek değerler olarak öğretilen pek çok şey yok... Cennet kimsenin ayağı altında değil mesela... Onun yerine daha pür, daha temiz, modern insanın sosyal yaptırımlarından ve ekonomi çarkı için atmayacağı takla kalmayan dünyasından çok çok uzak bir sahil...
Duygular öğrenilmiş değil... Ağacı sevdiğin kadar seviyorsun eşini de, anneni de ve hatta şamanı da... Hepimiz bir totemden gelen kocaman bir aileyiz. İşte o kadar!
İnsan bunu; bütünün bir parçası olduğu gerçeğini nerede kaybettiyse, derin mutsuzluğunun armağanlarını da orada almaya başladı muhtemelen...
Acaba Afrika'ya gitsem, insanın sosyalleşme basamaklarının en altta olanına adım atsam, "nasılsın" sorusuna daha yalın, daha hayatın esasına dokunan yanıtlar alabilir miyim? Aç ruhumu doyurabilir miyim?
Nasılsın?
Açım
Nasılsın?
Üşüdüm
Nasılsın?
Susadım...
Nasılsın?
Korktum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder