5 Haziran 2024 Çarşamba

TANIK

 

Günaydın Selma,

Pazartesi öğlene doğru şehre döndüm. Son iki gece Çanakkale'de kaldık. Geçen yıl dikilen ağaçlarımı görmek istedim. Çok şükür iyiler.  Biliyor musun anne baba olmak gibiymiş dikili ağaç sahibi olmak; insan yağmur mu yağdı, çok mu sert esti rüzgar hiç umursamadığı kadar umursuyor. Mesela orman yangını haberi duyunca başka türlü acıyor insanın kalbi. Çünkü an be an verilen emeği, her bir ağaçla kurulan bağı artık biliyor ruh. Anlayacağın börtü böcekle diyaloglarıma artık ağaçlarımı da ekledim. 

Bu ağaç dikme işinin bana iyi geleceğini tahmin ediyordum fakat hesapta onları özlemek, daha sık görme arzusu yoktu. Şimdi evladımı Tanrıya emanet etmiş gibiyim. Onları gerçek anlamda sadece Allah koruyabilir ormanın kıyısındaki kuytuda.

Şehir sıcak. Benim ev dersen, öğleden sonra yangın yeri. Neyse ki sabah serininde kalkıp güne terlemeden başlayabiliyorum.

Şimdi sana kısa tatilim nasıl geçti anlatmak istiyorum. Yolculuk uçak rötarıyla başladı. Eve vardığımda geceyarısını geçmişti ama bu birer kadeh şarap içmemizi engellemedi. O gece hiç uyuyamadım. Nedenini de anlayamadım. Ertesi sabah çok güzel bir kahvaltıyla başladık güne. Elbette denize gittik. Biraz serindi ama girdim. Orada kaldığım beş gün boyunca yüzdüm. Yüzdüm mü? Bilmem, suya girdim ama yüzmek bile hücrelerimi neşelendirmedi. Galiba düşündüğümden daha fazla etkilendim dayımın sürecinden. Aslında hep dengemi, ruh durumumu korumaya gayret ettim ama bir yere kadar mümkünmüş demek.

Biliyor musun Selma, yüzmekten ziyade leğene basılmış çamaşır gibi hissettim kendimi. Bedenimle bağ kuramadım, kolum bacağım nerede bulamadım. Düşünen ve hissedemeyen bir gömlek hayal et, alıp mavi  leğene basmışlar kiri pası çıksın diye, hafifçe salınıyor suda. İşte öyleydim. Tuzlu su kederimi aldı mı, yoksa kederim suyun tamamına mı yayıldı inan bilemedim.

Çok ağlamadım, ara ara ağladım. Özellikle dayıma kendi çapımda yaptığım tören içimi dağladı. Daha uzun yaşayabilirdi cümlesi çok anlamlıydı içimde. Çünkü daha fazla hissederek yaşayabilirim mottosuna çağırdı beni.

Şimdi bu sabah sana yazarken, bir yandan da blog yazılarımı düşünüyordum. Ben neden yazdım  ki bunca zaman? Tanık istedim Selma. Birileri kalbimi kırdığında, ölesiye içim yandığında görünmez olmakla başa çıkamadım. Hiç tanışmadığım bir tek kişi bile olsa, yaşadıklarıma tanık olsun istedim. Hadi taraf olan yoktu, bari tanıklık edilsindi.

Sen benim tanığımsın Selma. Teşekkür ederim.

Şimdi bu görünmezlik halimin altında yatan sinsi düşmanı daha iyi hissedebiliyorum. İnsana görünmezlik pelerini giydirilen eller kendinin, başkasının değil. Bizi cayır cayır yakan ateşi söndürmek adına giydiğimiz o pelerin aslında ateşi harlamaya yarıyormuş. 

Şimdi soyunma vakti. Ha bunca yıllık ezberden sonra mümkün müdür dersen, yaşayıp göreceğiz.. Ancak şunu biliyorum; kendimle kuracağım bağ, kendime edeceğim tanıklık dışarıya olan bağımlılığımı, aşırı hassas ve bir o kadar da yıkıcı köşelerimi yuvarlayabilir. Ve bu ihtimal daha anlamlı, daha sahici bir hayat yaşamama yardımcı olabilir. Sanırım dış dünyadan gelecek tanıklık ve yandaşlıktan ziyade buradan beslenmeli insan; kendi hallerine tanıklık ve merhametten. 

Bilmem sen katılır mısın bu içime tanıklık arzusuna? Ya da orada da dengelenmemiz mi gerekir sence?


Devam edeceğim....












1 yorum:

Selma dedi ki...

Hosgeldin 💙🌷
Denge Elvan, her şeyde denge...